Evde Salonun Sadece Misafirlere Açıldığı Efsane Dönem
iyiliklerinin hoşluklarının yanı sıra muhtemelen her sik gibi bu da 80'lerin sonunda 90'ların başında çocuk olmak şerefine nail olan neslin yaşadığı travmalardan birini içeren dönemdir.
göçmen ailesi olduğumuzdan mı bilinmez evde salon sürekli kilitli, misafirden misafire açılırdı amk. arada salonu temizleyecekleri zaman gizlice peşlerinden girer, o farklı dünyanın havasını iliklerimize kadar solurduk. evin en geniş odası olan odanın perde, halı, duvar kokusu bile farklıydı. ortadaki sehpada envayi çeşit kaçak sigara, vitrindeki alakasız yabancı içkiler ve objeler, duvar kağıtları, tablolar vs. sanki bambaşka bir eve gelmişsin gibi hissettirirdi. sadece bizim evimiz değil, misafirliğe gittiğimiz diğer evlerdeki salonlarda da durumun aynı olduğunu hatırlıyorum. salona giderken geçilen yerler bangladeş gibiyken salonun havası bambaşkaydı. günlerce kapalı kalmış, içinde yaşanmamış olduğu belliydi.
bunca yıldır da neden çocukken ebeveynlere "ulan en geniş oda orada kabak gibi dururken neden göt kadar odada yaşıyoruz?" diye sorgulamadığımı düşünürüm. nesil olarak biraz maldık galiba, korkardık fazla yorum yapmaya, sorgulamaya. şimdiki nesil olsa lav silahıyla dalarlar amk..
karanlık bir dönem.
tüplü televizyon, ağır koltuklar, danteller, büyük vitrinler ve havasız bir oda..
aynı zamanda buz gibi olurdu. hiçbir zaman içindeki eşyalar tam olarak keşfedilmediği için arada çaktırmadan küçük geziler düzenlenirdi.
(bkz: those were the days)
yıllarca salona girememiş, salon vitrinindeki o kristal bardakla 1 damla sıvı tüketememiş biri olarak evlendikten sonra 5+1 evimde salon olayını iptal ettim. evin en büyük odasını kullanıyorum. vitrin yok bardak yok rahatım.
misafir gelince ne yapıyorsunuz diye mesaj atan ablaya(tahmin) cevaben: sikmişim misafiri. ev toplu değil diye laf ediyorsa 2 kere sikeyim.
kayınvalidenin bugün hala "şu küçük odayı oturma odası yapsanız da salonunuz ayakaltı olmasa..." demesine sebep olan dönemdir.
evim 2+1, salonu kullanıyoruz ve küçük odamız da doğal olarak, seneye planladığımız bebeğimizi bekliyor. kayınvalide istiyor ki o odada yaşayalım, salon boş boş misafir beklesin; doğacak bebeğimiz üç yıl bizim yatak odamızda yattıktan sonra çekyata transfer olsun... kendi çocukları gibi yani.
sırf salon sadece misafire açılacak diye eşşek gibi olana kadar evin oturma odasında yattık. ne bi odamız oldu ne bişey. misafir odası süs gibi duruyor arada gidip kokluyorduk falan sjsjksks misafir bayram edicek diye çekyatta yatmak kadar abest bi durum yok yav. çekyatta yat yat bak şimdi her yerimiz ağrır oldu. her şey senin yüzünden misafir!!!!
var hala böyle evler ya. hatta salona misafir odası deniyor amacı gizlenmeden. "evin en büyük bölümünü asla kullanmıyoruz sadece max. iki haftada bir misafir gelince açıyoruz" gibi salakça bir mantığı hala işletenler var.
neyse ki artık evler küçüldü de bu kafadan kurtuluyoruz yavaş yavaş.
kapıyı açtığın anda soğuk havaya karışmış yeni mobilya kokusunu akla getirmiştir.
90larda hemen herkesin evinde bu odadan olması ne tuhafmış. tuhaf ama bir o kadar da çocukluğunda yalnız olmadığını bildiğin o his ne güzelmiş.
bir de boş oda vardı, kullanılmayan eşyaların depolandığı.
bilmiyorum yine herkeste olan bir şey miydi ama, biz o boş odaya salıncak kurar, orada ip atlardık.
(bkz: 90'larda çocuk olmak)