Çok Uzaklardaki Bazı Gezegenlerde Yaşam İhtimali Olup Olmadığını Nasıl Anlayabiliyoruz?

Güneş sistemi dışındaki bazı gezegenlerde (ötegezegenler) yaşam ihtimali olup olmadığı konusundaki önemli yöntemlerden birini inceliyoruz.
Çok Uzaklardaki Bazı Gezegenlerde Yaşam İhtimali Olup Olmadığını Nasıl Anlayabiliyoruz?

hep gazetelerde ya da televizyonlarda nasa yaşanabilir bir gezegen keşfetti manşetleri görmekteyiz. yolculuk yaparak insan yaşamanın yetmeyeceği uzaklıklardaki bu gezegenler nasıl olur da yaşanabilir diye öngörülebiliyor? bu keşifler birçok faktöre göre belirleniyor ama bir tanesini anlatmaya çalışacağım.

cevabını hemen söylüyorum: ışık. yanlış duymadınız; bir gezegenden yansıyan küçük bir ışık huzmesi o gezegen hakkında bilmek istediğimiz her şeyi bize sunuyor.

nasıl mı?

birazcık tarih anlatarak konuya başlayalım. bir çok kişi lisedeki fizik derslerinden ışık prizmasını görmüştür:


işte romalılar bir prizmanın gökkuşağı renklerini oluşturabildiğini zaten biliyorlardı ama, belki de kahinlik amaçlı kullanılıyordu. zaman biraz aktı ve insanlar her şey için bir sebep veya bir anlam başladıktan sonra sıra isaac newton'a geldi. kendisi, spektroskopi yani maddenin özelliklerinin, soğrulan ve salınan parçacıklar, ışık, veya ses aracılığı ile incelenmesine ön ayak oldu. kafasına düşen elmanın ardından bu işlere girişti. tabii konu ışık olunca ilk çalışma alanı da güneş oldu.

newton prizmanın renkleri meydana getirmediğini, ama beyaz ışığı bileşenlerine ayırdığını göstermiş oldu. bu çalışmalar sonunda dağılan ışığın niceliksel ölçümünün tanınması ve standartlaşma çalışmaları başladı ve 19. yüzyıldan önce bir çok denemeler ve yanılmalar gerçekleşti. 19. yüzyıla girildiğinde işler biraz daha kızışarak birçok spektroskopik deneyler ve spektrumun özellikle kimyasal bileşenlerle birleştiğinin ilk göstergelerini anlamaya başladılar. hatta bilim insanları, alkol alevlerine tuz ve farklı maddeler eklendiğinde rengin farklı desenlerini gözlemlemlediler.

tarihler 1814'ü gösterdiğinde joseph von fraunhofer adlı fizikçi bu renk geçişlerinin arasında çizgiler olduğunu fark etti ve bunun üzerine çalışmalar ve matematiksel ölçümler yapmaya başladı.


sonuç olarak şu anda bile kullandığımız fraunhofer çizgilerini buldu


temelde 570 farklı çizgiyi haritalandıran fraunhofer ayrıca en temel olanları da a'dan k'ya harflendirdi, daha zayıf olan çizgilere ise diğer harfleri verdi.


günümüzde yeni nesil teleskoplar ve kameralar sayesinde güneşin modern gözlemleri bu çizgilerin binlercesini tespit edebildi. işte bu çizgileri basitçe anlatacak olursak şu görselde betimleyebiliriz:

işte bu keşifler sayesinde insan gözünün, etrafımızdaki nesnelerin yaydığı radyasyon aralığının, yani basitçe ışığın sadece küçük bir kısmını görebildiğini bilmekteyiz. bu geniş radyasyon dizisine elektromanyetik spektrum diyoruz. günümüz aletleri joseph von fraunhofer'un bulduğu bu yoldan giderek evrenin çeşitli dalga boylarında fotoğrafını çekmektedirler ve kabaca biz insanoğlu da bu fotoğraflar sayesinde bir gezegenin, bir yıldızın, bir asteroidin veya uzay boşluğundaki dumansı yapıların hangi elementlerden oluştuğunu bilmekteyiz. ve bu sayede de hangi gezegende dünyadaki gibi bir yapının olduğunu ön görebilmekteyiz.

şimdi örneklerle devam edelim, aşağıda hubble'dan aynı bölgelere ait görünür ve kızılötesi resimlere bir bakalım.

Görünür/Kızılötesi
Görünür/Kızılötesi

kaynak: 1 / 2
cosmos: bir uzay serüveni