COVID-19 Nedeniyle Hayatını Kaybeden Yönetmen Kim Ki-duk'un En İyi Filmleri
10) Pieta (2012)
bu filme dair olan yaklaşımım gizleri çözmek, anası mı değil mi sorusunu kafamda tartmak değildi izlerken. film çok garip bir başlangıca, ilgi çekici bir gelişime ve çarpıcı bir sona sahip. içerdiği şiddeti de, sinir zorlayan tavrını da çok sevdim. bu filmin sonu, barındırdığı şiirsellikten sebep - o nasıl bir şiirse artık, insanın kafasını zonklatıyor resmen. çok ağlamak istedim ki bir filmi ve ya izlediğim herhangiyi sevme kriterim ağlamak olur, ağlayamadım. filmin etkileyiciliği, insani zaaflarımı bastırdı resmen. yatağa yatttığımda da kafamı bırakmadı hemen. düşünmeye zorladı, daha doğrusu hissetmeye mecbur etti beni.
9) Soom / Breath (2007)
aşkın, nefessiz kalmış bir aşkın son çırpınışlarını anlatan kim ki duk filmi. sessiz bir aşk bu kadar çığlık çığlığa aktarılabilirdi. baş karakter boynuna üç kez nefesini durdurmak için plastik deliciyi soktuğunda sessiz mahkumun çığlığı bu kadar etkileyici olabilirdi. konuşmayan iki baş karakter (biri sadece şarkı söylüyor) ve tüm o sessizliğe rağmen kendini izletmeyi başarıyor bu film. hele hapishanedeki mahkumların pandomim gösterisi tadındaki sahneleri gerçekten etkileyici.
diğer taraftan nedense bana iklimler'le bağlantı kurma hissi doğurdu bu film. fazla düz bir mantıkla yaklaşmış olabilirim belki ama iklimlerdeki mevsim aşk metaforu bu filmde de kendine yer buluyor. farklı bir şekilde olsa da.
8) Seom / The Isle (2000)
insanı dayak yemekten beter eden bir ki-duk kim filmi daha. bu kadar durağan filmler yapıp içine stres katmak (heyecan, gerilim, tutku vs yani) nasıl bir yetenektir aklım almıyor. diğer filmlerine göre biraz daha sembolik, daha kapalı geldi bana. bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom gibi görselliği önplandaydı ama onun kadar şiirsel değildi. yine de ki-duk kim'in filmlerinin oluşturduğu mozaikte güzel bir film olduğuna inanıyorum. özellikle balıkçılara kapak bir film gibi:)
7) Suchwiin Bulmyeong / Address Unknown (2001)
the coast guard ile paralel sayılabilecek konuya sahip, gözyaşı torbasına bol ok saplayan, göğsü bıçaklayan, şiddeti ve metaforu bol kim ki duk filmi. bu film ile; son 50 yıldır kore'de çok da fazla şeyin değişmediğini, orada hala amerikan askerlerinin bulunduğunu ve amerikalı askerlerin uzun süre vatanlarından uzak kalmalarının üzerlerindeki pskilojik etkilerini anlatmak istemiş.
gene kendisinin ifade ettiğine göre, çok da uzak bi zamanda değil, kore'de halk uzun süre köpek eti yeniyormuş. filmde köpekler üzerine uygulanan şiddet, amerika ve kore arasındaki bitmeyen savaşın metaforu olarak kullanılmış.
6) Samaria / Samatarian Girl (2004)
gerçek, çok gerçek bir dram filmi.
kim ki-duk kişilik sahibi bir insan olmasa, böyle bir filmi mümkün değil çekemezdi bence; bu gerçekçi ve yalın anlatımı yakalayamazdı. o yüzden gümüşmüş, ayıymış; pek de umrunda olduğunu sanmam. bana kalsa tüm ödülleri kendisine verirdim, o ayrı.
bu filmi izleyip, derinden bir tat almış olanlar artık çok az dram filmini beğenebilirler. yani "izlerim bi ara" dediğiniz dram filmleri varsa kenarda köşede; önce onları izleyin. zira bu filmin ardından izlerseniz hiçbir önemleri kalmayacak onların... uyarmadı demeyin!
5) Shi gan / Time (2006)
zamanın aşktan alıp götürdükleri üzerine... içinde en çok mizah öğesi barındıran, duvardaki wild animals afişi ve bilgisayarda montajlanmakta olan bin jip gibi detaylarla önceki filmlerine göndermelerde bulunduğu kim ki duk filmi. son dönem filmleri içerisinde sembolizmi en az kullandığı filmi olmuştur aynı zamanda. hikaye her zamanki gibi döngüseldir. mizahı da bu kadar iyi kullanacağını tahmin etmezdim. nitekim bazı sahneleri filmekimi izleyicilerini kahkahalara boğmuştur. bir kaç sahnesi ise dramatik yapısı açısından unutulmazdır. ve tabi ki görsel unsurları yer yer ters köşeye yatırıp, en doğru biçimde kullanarak bu filmini de zihnimize kazımıştır.
4) Hwal / Yay (2005)
muhafazakarlığın iğrençliğini, korkunçluğunu iliklerime kadar hissettirmiş film. dışarıda olan yanlıştır, dışarıdan gelen tehlikelidir, seni yoldan çıkaracaktır, hepsini oklarımızla korkutup kaçırmamız gerekir. gemiyi terk etmeye kalkarsan bu davaya ihanettir ve icabına bakarız. gerekirse halatları boynumuza dolarız. gebersek de mührümüzü basarız. yedi kat yerin dibinde de olsan bekaretini yine "biz" alırız der. doğru söyler.
alırlar çünkü.
3) Bulg-eun gajog / Red Family (2013)
bir grup kuzey kore ajanı normal bir aile gibi görünerek güney kore'den istihbarat toplamaktadır. standart bir aile yaşamı içinde aslında gerilim dolu hayatları vardır. günün birinde deşifre olacaklarını anladıklarında bu hayatlarını sorgulamak zorunda kalırlar...
2) Bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom / İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış... ve İlkbahar (2003)
genel olarak doğumumuzdan ölümümüze kadar geçen süre içerisinde mevsimlerin üzerimizdeki etkisini anlatan, olağanüstü güzel görüntülere sahip film. ilkbahar doğum, çevreni ve doğanı tanımadır. yaz, kendini tanıma, üretkenlik zamanıdır. sonbahar, olgunluk zamanı, hataların bedelleri ödenmeye başlar. kış, ölüm. ve belki hayatı boyunca yüreğinde taşıdığı o taşı, son yolculuğuna çıkardı. elindeki buddha heykeli, son yolculuğunda yanındaydı. tepeye vardı, bu bir kesişin bu dünyada geleceği son nokta. buddha heykelini vadiye bakacak bir şekilde yerleştirdi, o her zaman oradan vadiyi gözetecekti.
fazla diyaloga gerek yoktu bu filmde. her şey özünde. yaşlı keşişin bir kaç sözü vardır ki hayata dair en güzel dersleri barındırır.
gölün ortasındaki mabet film için özel olarak yapılmış. suyun üzerinde oluşu onun statik olmadığını göstermek içinmiş. belgesel havasında olsun diye oyuncular bilerek bilinmeyen yüzlerden seçilmiş. ayrıca filmin sonundaki yetişkin monk karakterini yönetmen kim ki dük canlandırmış.
1) Bin-jip / Boş Ev (2004)
insanı sinemadan soğutacak kadar kusursuz bir film. "artık ne izlersem izliyim böyle bir tat alamam" diye düşündürtmüş film. duygu sömürüsünden kilometrelerce uzak olmasına rağmen tüm duygularımı delicesine sömürmüş film. gözlere, kalbe, beyne işleyen bir film.
üstüne söylenen her kelime kusursuzluğuna ihanetmiş gibi...
kelimelerle ifade edilemeyeni görmüş, kelimelere başvurmadan hissettirmeyi başarmış film. bir film olduğunu kendi kendime yinelemezsem kapılıp gideceğimden korktuğum film.
sabahın 6'sında dahi hüngür hüngür ağlatabilen film. adamı çocuk eden, masumiyete duyulan özlemi dirilten, aşkın arılığını saflığını hatırlatan film.