Depremden Enerji Üretilebilir mi?

elektrik enerjisi üretimi açısından bakıldığında, teorik olarak depremlerden enerji elde etmek mümkündür; evet, bu konuda gerekli bilgiye sahibiz. ancak temel sorun, bu enerjinin depolanamıyor ve tabii ki kontrol edilemiyor oluşudur. dolayısıyla, sürekliliği olmayan bir enerji kaynağına yatırım yapmak, pratik ve ekonomik açıdan makul bir önerme değildir.
elektrik ihtiyacının karşılanmasında en önemli kriterler öngörülebilirlik, süreklilik ve sistemsel esnekliktir. oysa depremler, doğası gereği öngörülemez olaylardır. enerjileri büyük olsa da, hem zamanlamaları hem de lokasyonları belirsizdir. bu da onları güvenilir bir enerji kaynağı olmaktan çıkarır.
buna ek olarak, pratikte ciddi bir altyapı engeli de vardır: deprem anlarında elektrik iletim ve dağıtım sistemleri çoğu zaman otomatik olarak kapanır. bu, yangın, kısa devre veya sistemsel çöküş riskini önlemek amacıyla alınan standart bir güvenlik önlemidir. dolayısıyla, enerjinin en yoğun açığa çıktığı anlarda bile bu enerjiyi şebekeye aktarabilmek neredeyse imkansızdır.
bir diğer önemli konu da enerji sistemlerinde bypass ve dengeleme kapasitesidir. modern elektrik şebekeleri, üretim veya iletimdeki bir aksaklık durumunda diğer bölgelerden enerji yönlendirme (load balancing) kabiliyetine sahip olacak şekilde tasarlanır. bu esneklik, güneş veya rüzgar gibi değişken üretim kaynaklarının sisteme entegre edilebilmesini de sağlar. ancak deprem gibi ani ve lokalize olaylardan gelen enerji, bu tür esnek sistem tasarımlarıyla uyumlu değildir çünkü hem yersizdir (istenmeyen yerde olur), hem zamansızdır (ihtiyaç olmayan anda olur) hem de yönlendirilemez. ayrıca deprem anlarında çoğu zaman hem üretim hem iletim altyapısı aynı anda zarar görür; bu da herhangi bir bypass veya telafi ihtimalini ortadan kaldırır.
bu bağlamda, rüzgar, güneş, dalga ve gelgit enerjisi gibi yenilenebilir kaynakların bir avantajı da budur: üretimleri belli sınırlar dahilinde öngörülebilir olduğu için şebekeye entegre edilmeleri mümkündür. örneğin:
rüzgar enerjisi için yıllık rüzgar hızı ve yönü verileri analiz edilerek uygun santral yerleri seçilir. kapasite faktörü %25-45 arasındadır.
güneş enerjisi, bölgenin yıllık güneşlenme süresine göre planlanır. güneş panel sistemleri %10-25 arasında bir kapasite faktörüyle çalışır.
gelgit enerjisi, astronomik döngülere dayandığı için yüksek öngörülebilirlik sunar.
dalga enerjisi, yıl boyunca deniz yüzeyindeki hareketlilik verilerine göre modellenebilir ve özellikle okyanus kıyılarında sürekli enerji sağlayabilir.
bu doğal enerji üretim metotlarını yazdım, zira, bu sistemlerin ortak noktası, ölçülmüş, modellenmiş ve yönetilebilen doğal süreçlere dayanmalarıdır. ayrıca bu kaynaklardan elde edilen enerji, gerektiğinde başka bölgelere yönlendirilebilecek şekilde sistemle bütünleşmiştir.
oysa depremlerden elde edilecek enerji için ne üretim süreci denetlenebilir ne de sistem entegrasyonu sağlanabilir. üstelik mevcut enerji altyapısı, deprem sırasında çalışmak üzere değil, kendini korumak üzere kapanmak üzere tasarlanmıştır.
demem o ki, deprem gibi düzensiz, lokalize ve tahmin edilemeyen olaylara dayalı enerji üretimi, teorik olarak ilginç olsa da, pratikte hiçbir enerji stratejisiyle uyumlu değildir. enerji sistemleri yalnızca güçlü değil, aynı zamanda sürekliliği olan, yönlendirilebilir ve entegre edilebilir sistemler olmak zorundadır.