Depresif Duyguların Geçiştirilerek Fiziksel Acıya Dönüşmesi: Psikosomatik Rahatsızlıklar
psikosomatik rahatsızlıklar, herhangi bir dış etkene bağlı olmayan, genelde fizyolojik olarak teşhis edilemeyen ağrılardır.
kalbi kırılan birinin kalbine acı saplanması, boğuluyormuş gibi hisseden kişinin nefes alamaması, fazla sorumluluk altında bunalmış kişinin omuz ağrısı çekmesi gibi örnekleri olduğu gibi istemeden kürtaj olmuş bir kadının kürtaj olmamışcasına doğum sancısı çekmesi de psikosomatiktir. dışarıdan ölçülemeyen, nedeni belirlenemeyen ancak yaşayan kişinin gerçekten yaşadığı acılar ve ağrılardır.
kişisel fikrime göre psikolojik bozuklukların bedene vurması psikolojik sorunların ciddiye alınmamasından ve depresyon, mutsuzluk gibi hayatın gerçeği olan olguların yapay ya da yok sayılmasından -hatta şımarıklık addedilmesinden- ileri gelir. kişi bilinçaltında gerçekten kaale alınan bir rahatsızlık yaratır. acısını kaale alınmayan acısını somutlar ve hastalığa çevirir.
kanserin ya da tümörlerin psikosomatik olduğuna varan hipotezler olsa da gerçekçi görünmemektedirler.
ancak kişilerin kendi algılarının bedenleri üzerindeki etkisi yadsınamaz boyutlardadır.
kişisel bir örneğimi paylaşmak gerekirse:
kendimi sıkışmış, hareket edemez, çaresiz hissettiğim ve bu çaresizlik kaynaklı olarak çok acı çektiğim bir dönemde omuz ve kollarımda ağrılar hissetmeye başlamıştım. bu ağrılar sanki dar bir koridorda kapalı kalmışım da bir kapıyı ya da duvarları zorlamışım da morarmışlar gibi bir imgeyle geliyordu. ve gerçekten çok ağrı çekiyordum. oysa sadece imge düzeyindeydiler ve hiçbir yere çarpmamıştım kollarımı.
bu ve benzeri ağrı ve acıların kökleri -fiziksel bir nedenleri yoksa- zihinde yaratılan çeşitli imgelerde bulunabileceği gibi -birisi sizi o kadar sıkıyordur ki canlanan imge birinin boğazınızı sıkıyor oluşudur ve nefes alamama olarak cereyan eder örneğin- bağışıklık sisteminizin en korunmasız bıraktığı en hassas uzuvlarda sıradan rahatsızlıklar olarak da gösterebilirler kendilerini.
insan psikolojik sorunlarını küçümsemek, inkar etmek ya da görmezden gelmek yerine, bedenine yansımadan kabullenip üstesinden gelmeye çalışmalıdır. inkar ancak daha da zor bir tedavi sürecine sebep olur.
hastalığınızın biyolojik hiçbir kökeni olmadığını öğrendiğinizde korkuyla karışık şeyler hissedersiniz. çünkü bu tedavisi kesin olmayan bi rahatsızlıktır.
ülserseniz ona göre ilaç içersiniz. hastalığın yapısını ve ilaca ne tepki vericeğini, ileriki safhaların ne olacağını bilirsiniz. modern tıp bu tip bilgilere sahiptir. ama mideniz tamamen sağlıklıysa ama nedenini bilmediğiniz halde bir gün durmadan kusmaya başlarsanız bunu bilim kalıcı olarak tedavi edemez. sorunun midede olmadığını kafada olduğunu öğrendiğiniz zaman hastalığınız hala ordadır.
psikologla yaptığınız terapilerde sorununuzu fark ettiğinizde ve bilincine vardığınızda hastalığınız hala ordadır. bedeniniz ve ruhunuz ilişki içinde olsada burda kontrol sizde olmaz. gerçekten psikosomatik bi rahatsızlığınız varsa "neden ben" diye üzülmekte çok haklısınızdır. ilaçlarla idare edebilirsiniz ama o da ilaçlar yan etkisi göstermeye başlayana kadar. bence çözüm vücudunuzun hangi olaydan sonra o tepkileri vermeye başladığını bulmak ve orda her neyi değiştirdiyseniz eski haline geri getirmek. yani vücudunuzun istediğini yapmak. bunu yaparkende kendinizi kısıtlanmış hissetmemeye çalışın. vücudunuzun sizin için, hayatta kalmak için size en iyi yolu gösterdiğini düşünün.