Diğerlerinden Farklı Düşünen Şener Üşümezsoy Jeolojide Çığır Açıyor Olabilir mi?

Diğer bilim insanlarının büyük bir deprem beklediği İstanbul'da ısrarla 7 üzeri deprem beklemediğini belirten ve son günlerde çokça konuşulan Şener Üşümezsoy'un iddialarını tek tek inceleyelim.
Diğerlerinden Farklı Düşünen Şener Üşümezsoy Jeolojide Çığır Açıyor Olabilir mi?


şener üşümezsoy’un yaklaşımı

üşümezsoy’un analizlerinin merkezinde iki şey var: tarihi depremler ve büyüklüklerinin analizi konusunda ihtilaf ve mekanik temelli deprem tahmin yaklaşımı. fiziksel morfolojiye ve fay geometrisine dayalı kırılma yönü, açı, fay eğimi ve fay türü (normal, ters, doğrultu atımlı) gibi mekanik değişkenleri esas alıyor. temel varsayım olarak, fayların açılı bir şekilde uzanması ya da kırılma yönünün fayın segmentlerine ters olmasını, bu fayların birlikte kırılmayacağına işaret olduğunu savunuyor. bazı sayısal modellere veya istatistiksel tetiklenme simülasyonlarına kuşkuyla bakarak “simülasyonlar değil, morfoloji konuşur” diyor. literatürdeki gps ölçümleri, insar , coulomb stresi aktarımı ve moment birikimi hesaplamaları gibi dolaylı verilerden türetilmiş modellerin “soyut varsayımlara” dayandığını ve gerçek morfolojik formasyonları göz ardı ettiğini savunuyor.

sahadan toplanan verilerin yayınlanmış tüm bilimsel yorumları, kuzey anadolu fayının adalar segmentinin hâlâ kilitli olduğunu ve mw 7.4 ile kırılabilecek bir enerji biriktirdiğini gösterirken, üşümezsoy “adalar segmentinde büyük deprem olmaz” derken haklı çıkabilir mi?”

kısa yanıt: evet, çok düşük bir olasılıkla haklı çıkabilir. ama bu, bilimsel verilere rağmen gerçekleşen bir istisnai bir haklılık payı olur. yani bilimsel olarak savunulabilir değil ama ihtimaller dâhilinde mümkün.

uzun yanıt için teknik açıdan haklı olabileceği senaryoları inceleyelim:

1. “literatürde veriler hatalı yorumlanarak yayınlanmış olabilir.”

creep (sessiz kayma) olmayan segmentin kilitli olduğunu varsayıyoruz, ama belki çok yavaş asismik slip var.

olasılık: düşük. ölçümler creep göstermiyor. segment, etrafındaki kara hareketlerine karşın hâlâ kurulan bir yay gibi kıpırdamadan duruyor. her yıl kayması gerekirken yıllardır kaymadığı her 2-2.5 cm'lik mesafe, üst üste binerek 3 metreye varan mw 7.2 potansiyelli bir kayma açığı yaratıyor.

2. “adalar segmenti, 1894 ve 1963 depremlerinde kırılarak tüm enerjisini boşalttı.”

eğer bu segment o depremde kırıldıysa ve halen kilitli değilse, potansiyeli tükenmiş olabilir.
olasılık: düşük. ölçümler ciddi bir slip deficit (kayma açığı) gösteriyor.

3. “fay karakteri, gerçekte diğer jeologların kabul ettiği modelden farklı.”

adalar segmenti, doğrultu atımlı değil de normal fay ise, yük taşıma kapasitesi farklı olacaktır. dolayısıyla beklenen mw daha düşük kalır.
olasılık: orta.

yapısal jeoloji ve denizaltı haritalama verilerine göre (armijo v.d., 2005; ergintav v.d., 2014; lange v.d., 2019) adalar fayı başta olmak üzere marmara’nın kuzey segmentleri doğrultu atımlı sağ yanal fay karakteristiğindedir. fay doğrultusu doğu-batı, hareket doğrultusu kuzeydoğu-güneybatı yönünde.

coulomb stres transfer modellemeleri, doğrultu atımlı fay kabullerine göre çalışıyor. adalar segmenti eğer normal fay olsaydı, coulomb stresinin diğer segmentlerdeki etkisi farklı olurdu, ama güncel modeller bu hipotezi dışlıyor.

gps verileri ve deniz dibi sismik gözlemlere dayalı slip direction (atım yönü) tespitleri, iki blok arasındaki hareketin yatay olduğunu doğruluyor.

ancak: adalar segmenti boyunca düşey bileşenli kırıklar da gözlenmiş ve üşümezsoy bu nedenle fayın normal fay olduğunu düşünüyor olabilir. fakat bu düşey bileşenler, ikincil deformasyonlar ya da yerel yapısal varyasyonlar olabilir, ana fayın karakterini değiştirmez.

4. “stres transferi negatif çalışıyor.”

diğer segmentlerin kırılması adalar’da stresi azaltıyor olabilir (nadir ama mümkün).
olasılık: çok düşük. 23 nisan 2025 depremi, dün yayınlanan kandilli verileriyle de doğrulanır şekilde, doğuya coulomb stresi aktararak adalar segmentindeki gerilimi az da olsa arttırmıştır.

5. “fay yüzeysel, enerji dağıtımı yaygın değil.”

fay yüzeyde kilitli olduğu için creep göstermiyor ama derinde enerjisini boşaltıyor olabilir.
olaslılık: çok düşük. becker v.d. (2023, 15 yıllık gps, mikrodeprem katalogları, önceki literatür), ergintav v.d. (2014, 20 yıllık gps verileri) ve lange v.d. (2019, 2.5 yıllık akustik ölçüm ve okyanus dibi sismometresi) gibi güncel çalışmalar, özellikle adalar segmenti için hem yüzeyde hem derinlerde tam kilitli (fully locked) bir model öngörüyor. özellikle deniz tabanı ölçümleri (akustik gps) 3 km’ye kadar olan kısmın hiçbir yerinde sürünme olmadığını göstermiştir. (kaynakça için önceki entry'e bakınız.)

şener hocanın iddiaları epistemik olarak imkansız mı?

böyle iddialı bir ifadenin eleştirel düşünce ve bilimsel yöntemden uzak kitlelerin dimağında tehlikeli bir şekilde yanlış anlaşılacağını ve popülerleşeceğini biliyor olmakla birlikte, tamamen tarafsız ve epistemik bir bakış açısıyla şunu her zaman kabul etmek lazım: bilim tarihinde, azınlık görüşlerin haklı çıkarak tarihe geçtiği olmuştur. wegener’in kıtaların kaymasına dayalı levha tektoniği teorisi, barry marshall’ın ülserin nedeninin helicobacter pylori enfeksiyonundan kaynaklanması ile ilgili hipotezi, ignaz semmelweis’in doğum öncesi el hijyeninin önemi konusunda zamanında kabul görmeyen önerisi gibi, hâkim görüşün taraflı bakış açısı nedeniyle, bilim tarihinde pek çok kez aslında hep orada olan veriyi kimse görememiş ya da göz ardı etmişti.

buradaki durum ise maalesef tamamen farklı: “bilinmeyen yeni bir şey var ama kimse görmüyor” değil, “bilinen şeye herkes farklı yorum getiriliyor.” ve bilimsel yöntemin ibresi ise ne yazık ki şener hocanın savından yana değil: mevcut veriler oldukça kuvvetli, çoklu yöntemlerle (gps, insar , akustik sensör, repeater’lar) destekli. defalarca yayınlanmış, tekrar eden ölçümlerle doğrulanmış, hakemli dergilerde alanın tarafsız ve bağımsız uzmanları tarafından ayrı ayrı incelenmiş ve doğrulanarak yayınlanmış. üşümezsoy’un tezinde ise tekrar hesaplanabilir ölçümlerle farklı araştırmacılar tarafından defaatle doğrulanma yerine, ısrarcı olunan ilk yorum var. bir de le pichon ve şengör’ün 1999-2003 arasında medyada “resmen kıyamet kopacak!” çığırtkanlığı yaparken, yine medyada soğuk kanlı davranmış olmasının getirdiği tutarlılık ve tarihsel (şimdilik) haklılık. iki tarafın da sabah programları, sosyal medya ya da açık oturumlarda bildirdikleri görüşlerin bilimsel olarak hiçbir değerinin olmadığını kabul etmek gerekiyor. zaten halk olarak asıl tartışmamız gereken jeologların ne düşündüğü de değil, ama bu başka bir tartışmanın konusu.

sonuç olarak

şener üşümezsoy hoca jeoloji biliminde çığır açıyor olamaz, ama buna rağmen haklı çıkabilir, bu tamamen imkânsız değil. ne var ki bu sonuç, bilimsel verilerin yanlışlığına değil, doğanın öngörülemezliğine dayanacaktır. mevcut literatür ışığında bu ihtimalin gerçekleşmesi için tüm ölçüm sistemlerinin ciddi hata yapmış olması gerekir. bu da pek olası değil.

bilimin görevi tek bir kişinin haklı çıkıp çıkmaması değil, riskin minimize edilmesidir. bu yüzden üşümezsoy’un görüşü bir alternatif olarak değerlendirilse de, hazırlıkların çoğunluk görüşe göre yapılması daha sağduyulu bir yaklaşım olacaktır.

en nihayetinde, bence jeologların televizyonlarda kaç şiddetinde nerede deprem olacağını paylaşmak gibi bir vazifesi yok. bu bilgi ne işimize yarayacak? bir çözüm ya da öneri getiriyorlar mı? deprem falı bakmak, halkı bilgilendirme ve kamuda deprem bilinci sağlama yerine daha kolay olan herkesin korkularına oynayan ve endişe uyandıran bir hava yaratmaktan öteye geçemiyor. 25 yıldır aynı skeçleri izleyip duruyoruz: