Doğuştan Kör Biri Dokunduğu Nesneyi Gözleri Açıldığında Görerek Tanıyabilir mi?

eğer doğuştan görme engelli biri, küre ve küp gibi nesneleri dokunarak ayırt edebiliyorsa, ameliyat olup görmeye başladıktan sonra yalnızca bakarak bu nesnelerin şekillerini ayırt edebilir mi?
bu soru, 1688’de filozof william molyneux tarafından ortaya atılmış. bugün “maurer–molyneux problemi” olarak bilinir. modern nörobilim deneyleri bu soruya net bir yanıt veriyor: hayır.
çünkü dokunarak tanınan nesneler, görme yetisi kazanıldıktan sonra ilk anda görsel olarak tanınamaz. çünkü dokunma ve görme arasında doğuştan bir eşleşme yoktur. bu eşleşme, zamanla sinirsel yollar arasında kurulur. yani çapraz modalite, deneyimle inşa edilir.
göz ameliyatla çalışır hale gelse bile, beyin görsel bilgiyi anlamlandırmaya hazır değildir. kişi bir anda her şeyi görebilir ama hiçbir şeyi tanıyamaz. çünkü görmek, yalnızca gözle değil, beyinle de olur.
ilk kez görenlerin deneyimleri
ilk görsel deneyim çoğu zaman korku, kafa karışıklığı ve aşırı zihinsel yorgunlukla başlar. renk, hareket, şekil gibi kavramlar yalnızca soyut imgeler olarak kalır. örneğin bir sandalye görülür ama “bu bir sandalye” diyebilmek için daha önce böyle bir görüntüyle eşleşmiş bir kavrama ihtiyaç vardır. bu da hastalarda yoktur.
zamanla kişi ışık, gölge, renk ve hareket gibi temel sinyaller arasında bağ kurar. görsel bilgi, diğer duyularla eşleştirildikçe anlam kazanır. tıpkı yeni yürümeye başlayan bir çocuğun dünyayı tanıması gibi ama çok daha geç ve sancılı biçimde.
bazı bireyler bu deneyimi büyüleyici bulur ama çoğu için durum zordur. gerçeklikten kopma, izolasyon, depresyon, kaygı bozuklukları yaygındır. görsel dünya yapay ve karmaşık gelir. hatta bazı kişiler yeniden kör olmak ister.
mit’den dr. pawan sinha’nın çalışmalarına göre, doğuştan kataraktlı bireyler ameliyatla görsel yeti kazandıktan sonra:
- 3 boyutlu nesneleri tanıyamaz
- nesnelere dokunduktan sonra ayırt etmeye başlar
- ilk görsel deneyimleri düzensiz, anlamsız lekeler olarak tanımlar
- beyin zamanla gölge, renk ve hareket gibi öğeleri birleştirerek nesneye anlam verir
bu deneyimler, görmenin yalnızca fiziksel değil, deneyimle şekillenen kortikal bir süreç olduğunu kanıtlar.
bir diğer örnek: mike may.
çocukken kör olan may, 40 yaşında geçirdiği kornea nakliyle tekrar görmeye başlar. ancak:
- yüzleri, mimikleri tanıyamaz
- duyguları mimiklerden okuyamaz
- renkleri ayırır ama derinlik algısı gelişmez
- mimarileri ve nesneleri anlamakta zorlanır
may şöyle demiş: görmek, yabancı bir dili duymak gibiydi. her şey gözümün önündeydi ama hiçbir şeyi anlayamıyordum.
görsel fazla yüklenme sendromu olarak bilinen bu durum, kişinin algı kapasitesinin yeni duyusal bilgilerle baş edememesidir. bu da gösterir ki görmek, yalnızca bakmak değil, beynin dünyayı işlemesiyle de ilgilidir. anlam, zamanla öğrenilir.
hong kong yapımı "`göz (2002)`" filmini izlerken merak ettim, sizinle de paylaşayım dedim.