Dördüncü Boyuttan Birileri Bizi İzliyor Olabilir mi?

Zihnimiz üç boyuta alışkın: uzunluk, genişlik ve yükseklik. Peki, dördüncü boyut varsa ve oradaki varlıklar bizi izliyorsa?
Dördüncü Boyuttan Birileri Bizi İzliyor Olabilir mi?

zihnimiz üç boyuta alışkın: uzunluk, genişlik ve yükseklik. peki, dördüncü boyut varsa ve oradaki varlıklar bizi izliyorsa?

bu durumu anlamak için önce iki boyutlu bir dünya hayal edelim. diyelim ki bir kağıt yüzeyinde yaşayan küçük varlıklar var. onların dünyası yalnızca bir yüzeyden ibaret; yukarı veya aşağı kavramları yok. sadece ileri, geri, sağa ve sola hareket edebilirler.


şimdi elimizi bu kağıt dünyasına uzattığımızı düşünelim. bu iki boyutlu varlıklar elimizi tam olarak göremezler. onların dünyasında yalnızca elimizin kağıtla temas eden kısmı, bir kesit olarak belirir. eğer elimiz yavaşça kağıda değerse önce bir nokta görürler. parmaklarımızın genişliği arttıkça bu şekil büyümeye başlar, hareket ettikçe değişir. onlar için bu, bir nesnenin aniden belirmesi, şekil değiştirmesi ve sonra kaybolması gibi görünür. ancak biz elimizin aslında hep orada olduğunu biliyoruz. sadece onların boyutsal algısı elimizin tamamını kavramaya yetmiyor.

daha anlaşılır başka bir örnek vereyim: derin olmayan bir havuzda balık olduğunuzu düşünün. hayatınız boyunca oradaydınız. bir gün sizi çıkarıyorlar. meğer yukarı ve aşağı diye bir kavram varmış. etrafta bambaşka büyük bir dünya var, insanlar uzaylı gibi geliyor size. su olmadan nefes alabilen, yüzgeçleri olmadan hareket edebilen tuhaf canlılar. işte biz de böyle bir balığızdır belki de.


biz üç boyutlu varlıklarız. eğer dördüncü bir uzaysal boyut varsa onu doğrudan göremeyiz, tam anlamıyla idrak edemeyiz. ama belki de tıpkı elimizin kağıt üzerindeki izdüşümü gibi, dördüncü boyut zaman zaman dünyamızda bir kesit olarak beliriyordur.

eğer dört boyutlu bir varlık bizim dünyamıza girseydi, onu tam haliyle değil, sadece üç boyutlu bir kesit olarak algılardık. bizim için aniden beliren, şekil değiştiren veya bir anda kaybolan bir şey gibi görünürdü. ayrıca bir nesneyi dördüncü boyuta çekip çıkararak bizim dünyamızdan kaybolmuş gibi gösterebilir ya da bir nesneyi aniden bizim dünyamıza dahil edebilirlerdi. üstelik bizim için kapalı olan bir kutunun veya odanın içine fiziksel olarak hiç dokunmadan ulaşabilirlerdi. aynı şekilde, iç organlarımızı dışarıdan görmeleri de mümkün olurdu.

dört boyutlu bir küp olan tesseract, üç boyutlu bir küpün daha yüksek bir boyuttaki karşılığıdır. nasıl ki iki boyutlu bir kareyi üçüncü boyutta bir küpe genişletebiliyorsak, üç boyutlu bir küp de dördüncü boyutta tesseract halini alır. ancak tesseract, bizim algımızın dışında bir yapı olduğu için onu yalnızca üç boyutlu izdüşümleriyle kavrayabiliriz. tıpkı iki boyutlu varlıkların bir küpü farklı açılardan değişen kesitler olarak görmesi gibi biz de tesseract'ı dönerken sürekli değişen bir küp olarak algılarız. bu, dördüncü boyutun nasıl çalıştığına dair sezgisel bir fikir verse de doğrudan deneyimleyemediğimiz bir gerçekliktir.


gerçeklik çoğu zaman insan algısını yanıltabilir. basit bir örnekle; suya batırılmış bir nesne, ışığın kırılması nedeniyle eğrilmiş gibi görünür. elmanın rengi bana koyu, başkasına açık görünebilir. farklı dalga boylarında farklı görüntüler algılarız. tüm bu örnekler, sınırlı algımızın bize mutlak gerçeği vermediğini gösteriyor.

mesela kuantum fiziği, gerçekliğin yalnızca gözlemle şekillendiğini öne süren garip fenomenler barındırır. kuantum dolaşıklık gibi olaylar, parçacıkların klasik fizik kurallarına aykırı şekilde hareket ettiğini gösterir. gözlemci etkisi, bir parçacığın durumunun sadece ona baktığımız anda belirlendiğini ortaya koyar. eğer dördüncü boyutlu varlıklar bizi gözlemliyorsa bu gözlem bizim fiziksel dünyamızı etkileyebilir mi? kuantum seviyesinde bazı açıklanamayan fenomenlerin, bizim algılayamadığımız yüksek boyutlardan kaynaklanıyor olma ihtimali bazı fizikçiler tarafından tartışılmaktadır.

bazı fizikçiler, hipotetik dört boyutlu varlıkların olabileceğini söylüyorlar. 19. yüzyılda matematikçi bernhard riemann, uzayın sadece üç boyutla sınırlı olmak zorunda olmadığını gösteren çalışmalarıyla dördüncü boyut fikrini matematiksel olarak temellendirdi. daha sonra henri poincare, çok boyutlu uzayları (hiperuzayları) inceleyerek dördüncü boyutun teorik olarak mümkün olduğunu belirtti.

einstein’ın genel görelilik kuramı, evreni dört boyutlu bir yapı olarak ele alır: üç uzaysal boyut + bir zaman boyutu. ancak bu kuramda zaman, dördüncü boyut olarak değerlendirilse de bu uzaysal bir boyut değildir.

sicim teorisi, temel parçacıkların nokta değil, titreşen sicimler olduğunu ve evrenin 10 ya da 11 boyutlu olabileceğini öne sürer. ancak bu ekstra boyutlar planck ölçeğinde, yani atomdan bile katrilyonlarca kez küçük olabilir. eğer böyleyse dördüncü uzaysal boyutlu varlıkların makro ölçekte var olması pek olası görünmüyor.

burada zar teorisi devreye giriyor. bu teoriye göre, evrenimiz aslında daha yüksek boyutlu bir uzay içinde sıkışmış bir yüzey olabilir. evrenimiz dört boyutlu (üç uzay + bir zaman) bir zarın (brane) içinde bulunuyor olabilir. daha yüksek boyutlarda başka zarlar ve varlıklar olabilir. hatta iki evrenin birbirine çarpması nedeniyle büyük patlama'nın oluştuğuna dair bir iddia da var.


şu an için zar teorisi ve ekstra boyutların varlığı doğrudan kanıtlanmış değil ancak bilim insanları şu yöntemlerle test etmeye çalışıyor: büyük hadron çarpıştırıcısı ile ekstra boyutlara sızan enerji veya mikroskobik kara deliklerin izleri aranıyor. kütle çekim deneyleriyle çok küçük ölçeklerde kütle çekiminin sızıp sızmadığı test ediliyor. kozmolojik gözlemlerle evrenin genişlemesi ve karanlık madde ile kütle çekimi anomalileri inceleniyor.

belki de biz, sadece dışarıdan içi görülebilen camları olan bir akvaryumdaki balıklar gibiyizdir. 


gerçekliği kavrayışımız sınırlı ve belki de bizden birkaç boyut fazlasına sahip olan varlıklar, akvaryumun dışından bize bakıyorlardır. bunlar, belki de zamanı gezilebilir bir boyut olarak algılayabilir. hayatı film gibi düşünelim, ileri-geri alma gibi özellikleri olmadan izleyebiliriz, başka seçenek yok. ama diğer varlıklar belki de ileri-geri alabiliyordur, yani zaman onlar için doğrusal değildir. interstellar'da cooper'ın, tesseract sahnesinde zamanın farklı noktalarına sıçrayabilmesi gibi.


daha üst boyutta belki de bu varlıklar, filmi sardırırken hep tek ekranı görmek yerine bir insanın hayatının tamamını, yani bir filmin tamamını, tek seferde görebiliyordur.


bunu bir grafiğe bakmak gibi düşünün; hayatınızın hangi senesinde grafiğinizde iniş çıkışlar olduğunu görebileceğiniz için ona göre kendinize yatırım yapardınız. elinizdeki hisseyi nerede alıp satacağınızı önden görmek gibi.

bir üst boyut daha düşünelim: ya grafikte kendi hayatınızı bir bütün olarak görmek yetmiyormuş gibi bir de her küçük hareketinizle bile "ya şöyle olsaydı" dediğiniz alternatif hayatlarınızı ve sonuçları avengers: infinity war'daki dr. strange gibi görebiliyor olsaydınız?

bir üst boyuta daha çıkalım: zar teorisi'nde evren gibi daha çok sayıda zar evrenler olabileceği söyleniyor demiştim. peki, bu üst varlık, ya bu zarların içindeki tüm olasılıkları da görebiliyorsa? üstelik her evrenin kendine has fizik yasaları varsa? birinde yer çekimi değil de gök itimi olabilir örneğin. birinde düz dünya vardır belki ve oradaki kaos teorisyenleri geoit dünyacıdır. bu evrenlerin her birinde farklı fizik yasaları olabilir. belki oralarda canlılar sadece mimiklerle anlaşabiliyordur ve mimik yapma engelliler sadece ses diliyle konuşabiliyordur.

peki, bunları yapabilen gözcü(ler) varsa o bir tanrı mıdır, yoksa sadece çeşitli şartlardan dolayı oluşmuş varlık(lar) mıdır? o varlık(lar) da bizim gibi "ulan ya, benim üstümde de başka boyut varsa ve birileri beni izliyorsa?" diyor mudur?

bunları öğrenemeden ölecek olmamız üzücü.

ufkunuz iki katına çıktıysa o ufku bir kez daha ikiye katlamak istiyorsanız bu videoyu izleyin ki toplamda dört katına çıksın. daha da katlamak isterseniz bu kitabı okuyun.