Edebiyat ve Sinemada Çokça Karşımıza Çıkan Alter Ego Tam Olarak Nedir?

Charles Bukowski'nin Henry Chinaski'sini ya da Fight Club'ın Tyler Durden'ını biliyoruz. Peki alter ego denen kavramı tam olarak anlayabiliyor muyuz? İşte buna yardımcı olacak yorumları derledik.
Edebiyat ve Sinemada Çokça Karşımıza Çıkan Alter Ego Tam Olarak Nedir?
Fight Club (1999)

nedir, ne değildir?

psikolojik literatürde yer alan birçok terim gibi latince kökenli. türkçe karşılığı 'diğer ben' anlamına gelmekte. var olan bedendeki olmayan kişi, gizli benliktir. ailemizdeki üyelerin, en yakın dostumuzun dahi bilmediği sadece tahmin edebileceği iç sesimiz, onunla kurduğumuz diyalogdur. 

yaşamımızın herhangi bir anında eksikliğini hissetmediğimiz gibi düşlerimiz de bile yanıbaşımızdan ayrılmayan, hayallerimizin içeriğini, hikayesini, arka fonda çalan şarkıyı dahi dizayn etmemize yardımcı olan, herhangi bir sebepten ötürü kendimize dahi söyleyemediğimiz şeyleri hiç ummadığımız anda önümüze getiren vücut bulmamış varlıktır. bu ve buna benzer saymaktan sıkıldığım özellikleri sayesinde benliğimizin farkına vardığımız zamandan bu yana yanımızda olan insanlardan daha değerli bir konuma getirir kendini.

Charles Bukowski'nin alter egosu Henry Chinaski'yi Factotum filminde Matt Dillon canlandırmıştı.

gündelik dilde çok geniş bir yelpaze için kullanılır

psikolojide çok karakterli kişilik bozukluklarından -dr. jekyll ve mr. hyde en tanınan örneklerdendir- pseudonym dediğimiz takma adlara kadar uzanan bir yelpazedir.

edebiyatta çoğu kez otobiyografik olarak tahmin ettiğimiz bölümlerin, roman kahramanları nezdinde aslında romancının kendisini düşündürürler. thomas bernhard'ın iç yaralayıcı uzun, melodik monologları buna örnek verilebilir.

en masum halini ise ekşi sözlük'te, genel olarak da internette görebiliriz. hepimizin kendi için seçtiği nickname'ler de bir tür alter ego sayılırlar.

Stanley Ipkiss ve maskeli hali de tipik bir alter ego örneği sayılabilir.

ben ve alter ego arasında geçen güzel bir diyalogla bitirelim

ben bir barda masasında oturmaktadır. bayağı dertlidir. sevdiği kıza aşkını itiraf edememiştir yine. sürekli onu takip etmektedir ama yine itiraf edememiştir. derken şık giyimli, dikkat çekici, kirli sakallı ve cesur alter egosu gelir. ve aşağıda okuyacağınız şekilde olaylar gelişir.

- merhaba sahip.
- oo alter sen misin? geç otur şöyle yanıma.

alter sakin bir şekilde sahibinin karşısına oturur. bir süre susarlar. ve daha önce de üzerinde tartıştıkları konu hakkında konuşmaya başlar alter. biraz sinirlidir.

- yani dostum, ilahi sana. hem kederden ölüyorsun, hem gidip söylenmesi gerekenleri söylemiyorsun şu insan kızına.

ben gülümser. yorgun bir gülümsemedir bu.

- ama alter. inan hatun da boş değil bana karşı bunu hissediyorum.

- yine de küçük umut parçacıkları seziyorum sende. eh öyle olmalı tabi... bir şeyler kesinleşmeden bitmez ya da çoğalmaz zaten.

ben bu sözlere herhangi bir karşılık veremez. sadece önündeki birasını yudumlamakla meşgul olur. alter konuşmaya devam eder.

- bana göre dostum; hayat, modern çağın en büyük trajedisi, bu acımasız çark, vesaire senin düşündüğün kadar düşünmüyor seni. senin yaptığın nedir peki? onu da şöyle açıklıyor franz kafka:"bunları düşünmek boşuna, neye benzer bunları düşünmek bilir misiniz? cehennemdeki kazanı tek başına devirmek istemeye... zaten tek başınıza deviremezsiniz kazanı. devirseniz bile yanarsınız. üstelik cehennem gene bütün görkemiyle cehennem olmakta sürer gider."

- çok derin adamsın alter. sana ayak uyduramam ben. söylediklerin anlamlı şeyler ama acımı dindirmiyor.

- biraz asıl be hayata sahip. salmışsın kendini. keşke direksiyonu bana bıraksa yukarıdaki organizatör ama kuralları ihlal etmiyor hiç.

- altercim. "derin düşün" diyorsun. ama bu hayatın anasını satayım ben. hayat freni bozuk bir araba gibi rotasında çılgınca ilerleyen beni durdurmasa mesela soruyorum sana n'olacak sanıyorsun? alt tarafı kaçınılmaz sonu hızlandırılmış olursun bence. ve gene bence o freni bozuk araba gider toslar bir yere değil mi?

- haa ne olur bilemem, belki toslayana kadar geçen o kısacık zamanda mutlu olursun kim bilir? ama bana öyle geliyor ki mutlu olsan da tadına doyamazsın, varamazsın sen.

- öyle diyorsun da... tekila mı, cin mi anasını satayım?

- tekila derdim ama içmiyorum artık. bırak sen de.

- içki tüm kötülüklerin anasıdır. ha ha ha.. senin kafka özdeyişine ancak böyle sıradan ve anonim bir karşılık verebilirim ben.

- sahip ya. çok üzüyorsun beni. iş yok, güç yok. içiyorsun. bi' de aşıksın. başın belada.

- altercim üzülme benim için sen. takıl kafana göre. ama uçurum yaratma reel dünyayla aramda. senin yüzünden hastaneye yatıracak valide beni.

- eskiden böyle miydi be sahip. hatırlar mısın seninle okul yıllarında tenis oynardık. sen vururdun ben karşılardım. ben vururdum sen karşılardın.

- yaaaa, yorulan hep ben olurdum. sen sanki oynamamış gibi dinç olurdun. hep de kazanırdın. güzel günlerdi ama hepsi geride kaldı altercim.

- öyle deme be sahip. bak yine beraberiz.

- oğlum çok kederliyim gebereceğim kederden. of ulennn...

- bu tür ilkel tepkileri hiç yakıştıramıyorum sana. topla kendini.

- alterciğim. hayat tatsız şakalar yapmakta. çoğu zaman parasızım. malum annede de yok bu sıralar. bunalıma itiyor her şey beni. arada bir şehre iniyorum, sevdiğim kızı takip ediyorum. bir şeyler içiyorum. yine rasyonel rasyonel konuşup "evinde yok mu içecek şeyler?" diyeceksin, biliyorum. evet, var. ama ne yapayım, sosyal hayattan kopmayalım diye şehir turu yapıyorum biraz.

- iyi yapıyorsun. sahi sana verdiğim porno cd'ler senin olsun. ihtiyacım yok artık. neyse. ama dışarıda da fazla kalmıyorsun. insanlarla tanış. sosyal ol biraz.

- çok duramıyorum be alter. bilirsin çocukken de içbükey bir velettim ben. halen öyleyim. çok durdum mu sıkılıyorum insanlardan. az durunca tam tersi etki yapıyorlar. rahatlıyorum o zaman.

- sonra da düşünmeye başlıyorsun değil mi? rahatlayınca da cesaretleniyorsun tabi.

- aynen öyle kardeşim. soruyorum sonra kendime. "bakalım n'olacak ileride". tam olarak sayılmasa da cevabı hazır: 'eh, olacaksa olsun artık. ne fark eder?

- bu çok acı be sahip.

- biliyor musun, eskiden böyle demezdim. endişe duyardım. demek biraz daha dibe inmişim. aşağıya. biraz daha yol gitmişim belki. biraz daha ölmüşüm. acı değil mi?

- eh be gözüm, eh be sahip. barış şu kaderinle artık. sana zarar veren o değil. şu iki üç cesur lafı ağzından çıkaramaman. siktiret çıkar onları. bence getirisi kötü, hatta leş kötü olsa bile bazı şeylerin açığa çıkması seni rahatlatacaktır. kim bilir??? ama yanlış anlama umutlandırmak istemem, sonra hayatın bokları başıma patlar. ama belki her şey iyi olur. gene de; "dikkat et deli oğlan..."

alter oğlan der ki: "dikkat et sevdiceğine, olunca yani.. ya da olursa hani... o da yemesin seni... diğerleri gibi... yaaaaa..."

- sağol alterciğim. çok aydınlattın beni. günüme renk kattın.

ben, alter'le vedalaşırken aşık olduğu hatuna içini dökeceğine dair söz verir. ikili vedalaşır.

ertesi gün ben esas kızı iş yerinden çıkmasına müteakip takip eder. kız göğe bakma durağında otobüs beklemeye başlar. diğerleri gibi göğe bakar. bir şey göremez. ben, kızın yanına yaklaşır. ona içini açar. kendisine duyduğu aşkın hayatının amacı haline geldiğini söyler. ama kız kendisini reddeder. çünkü ödemesi gereken kredi kartı borçları, yetişmesi gereken mühim adresler, son derece kalabalık bir telefon defteri listesi ve kutsal amaçlar için çizilmiş kaderi vardır. ben üzgün bir şekilde göğe bakma durağı'nı terk eder. alter kardeşi gelir. üzülmemesini öğütler. keşke bu salak öykünün sonu mutlu bitseydi diye düşünürler.

alter ve ben en yakın bara gidip dünyanın anasını satmayı düşünürken, o anası satılmaya meyilli dünya dönmeye devam eder...

İnsan Kişiliğinin En Tekinsiz Taraflarından Biri Olabilen "Persona" Tam Olarak Nedir?