Elinizden Düşüremeyeceğiniz Sürükleyicilikte Mükemmel Bir Kitap: Flatland
ilk basımı 1884 tarihli kısa bir romandır düzlemler ülkesi. yazarı edwin abbott abbott. eserin orijinal adı flatland: a romance of many dimensions.
ilk bakışta aşırı cinsiyetçi, sınıf ayrımcılığını körükleyen bir hikaye gibi görünüyor. viktorya dönemi bir halk-aristokrasi sınıf ayrımı resmedilmiş: erkek askerler, erkek işçiler, erkek meslek sahipleri, ve aristokrasiye mensup kibar beyler.
kadınlar? işte orası zurnanın zırt dediği yer. kast sisteminde yeri dahi olmayan cırtlak sesli aptal varlıklar. bu tanıma kızdık mı? kızdık. gözden kaçan noktaysa, roman bütün bunları hicvediyor. yazıldığı dönemde kadının toplumdaki yerini karikatürize bir şekilde gözümüze gözümüze sokuyor. kendisi öyle olduğunu düşündüğü için değil, bizim -şimdilik- 21. yüzyıldan kendimize bakıp gülmemiz için.
'bu kitap ne anlatıyor' sorusuna tek cümlelik, tek olguluk kısa bir cevap veremedim. kitapta farklı farklı konular va
1. tek boyutlu (1d), iki boyutlu (2d) ve üç boyutlu (3d) olarak kurgulanmış evrenler ve bu evrenlerin içinde yaşayan geometrik varlıklar anlatılıyor. çok boyuttan az boyuta izdüşümleri akılda kolay canlandırılabilecek örneklerle açıklıyor. geometriye ve izdüşüme yabancı okuyucular için öğretici olsa da üniversitede teknik resim dersi almış herhangi bir günümüz mühendisi için çıtır çerez. olayın geometrik kısmını kaptıramadım diyenler için rengarenk bir animasyon var:
flatland: the movie (2007)
1d evren: çizgi üzerine sıralanmış noktalar ve çizgiler. tüm nüfus tek çizgi üzerinde sıralanmışlar ve birbirlerinin üzerinden atlamaları mümkün değil. bu durumda doğumdan ölüme kadar herkesin komşusu sabit. görüş, komşu nokta ile sınırlı. nüfus, kral, kadınları ve çocuklarından müteşekkil. can sıkıcı derecede erkek egemen bir dünyadayız.
2d evren: levha üzerindeyiz. yönetici sınıf, burjuvazi, ve daha düşük sosyal sınıflardan oluşan bir şehir yaşamı resmedilmiş. görüş sınırlı. burada da kahredici seviyede erkek egemen bir düzen içindeyiz.
3d evren: bu bizim evrenimiz. görüş ve ışık bizim algıladığımız biçimde. 3d'de kadın erkek ayrımı hatırlamıyorum, vardıysa uyarın.
2. insanın (öyküdeki haliyle geometrik varlıkların), yaşamlarını sürdürdükleri evren dışında bir gerçeklikle karşılaştıklarında takındıkları inkârcı ve saldırgan tutum anlatılıyor. genel anlamıyla muhafazarkârlık. muhafazakârlığın altında da yeni 'gerçek' ile kişinin kendi varlığının öneminin hatta geçerliliğinin yiteceğine
dair bireysel korkular var.
1d-2d: karemiz tek boyutlu dünyaya gittiğinde saldırgan bir kralla karşılaşıyor.
2d-3d: gökten küre indiğinde, aynı nokta kralın kendisine giriştiği gibi, kare de küreye kafa göz dalıyor.
3d-nd: karemiz küreye 3'ten fazla boyutun var olabileceğini seriler yardımıyla anlatıyor, ve küre bu ihtimal karşısında dahi sinirden deliriyor, kareye tepiği basıyor.
özetle, boyut farkıyla birbirlerine üstünlük taslasalar da hepsi aslında kendi referans sistemine hapsolmuş. referans sistemi demişken, kitap ilk yayınlandığında öyle pek ilgi çekmemiş. einstein izafiyet teorisini ortaya atınca, nature dergisi bu kitabı hatırlıyor (zamanın 4. boyut olması açısından) ve yazar ne ileri görüşlü ne şahane bir insanmış gibisinden bir şeyler yazıyor. ve flatland ilk basımından 36 sene sonra 'patlıyor'.
3. viktoryen bir kast sistemi anlatılıyor. kenar sayısı ile doğru orantılı olarak artan soyluluk, ikizkenar askerlerden başlayıp, çember rahiplere kadar tırmanıyor. evet sosyal sınıfları karenin ağzından ballandıra ballandıra anlatıyor, ama özünde övmüyor, bilakis yeriyor:
düşük sınıflara mensup olanlar birbirlerini kenarlarına sürtünerek (dokunarak) tanıyorlar. dokunmaya ek olarak bir de görüş ile tanıma var ki, ancak eğitimle öğreniliyor. eğitime haiz olan yüksek sınıflar birbirlerini görerek tanıyabiliyorlar. bu dokunma ve görme olayı sınıf ayrımında önemli bir gösterge: dokunanlar fakir,
görenler lord.
günlerden bir gün, renkler keşfediliyor ve herkes bir çılgınlık halinde kenarlarını renk renk boyamaya başlıyor. kenarlar renklenince eğitimsiz düşük sınıflar da görerek birbirlerini tanımaya başlıyorlar. üst sınırlara tanınan bir ayrıcalık olan görme meziyetinin ayağa düşmesiyle yönetici sınıf (çemberler) derhal renkleri yasaklatıyor, ve düzen eski haline dönüyor.
ya. işte yasakçı, faşist, ezen egemen sınıf. ayrıca bu çember sakallı çemberler 3d evrenin de farkındalar ama halktan bu bilgiyi saklıyorlar. saklıyorlar ki, 2d düzen içinde en yüksek mertebe olan çemberlik, 3d varlıkların da oyuna girmesiyle 2. lige düşmesin.
4. bu kitap kadın düşmanlığını anlatıyor. katıksız, süzme, öz, en eski biçimiyle insani (erkeği) günaha sokan, özünde üremek dışında bir işe yaramayan bir kadın tasviri yapılmış.
ilginçtir öykü boyunca bir kadınla direk karşılaşmadığımız için bu hikayenin kadınları hakkında kendi yargılarımıza varamıyoruz, yalnızca karenin ağzından kadınları dinliyoruz. kareye göreyse kadınlar karikatürize derecede sinsi ve işgüzar, ama aptal, üzerine de kıskanç ve dedikoducular.
kadınlar birer çizgiden ibaret; kenarları olmadığı için kenar sayısıyla tanımlanan sosyal sınıflar içinde yerleri dahi yok. ilginç bir nokta şu ki, çizgi kadın bıçak gibi, şiş gibi bir şey. kafası kızdı mı erkeğini oracıkta şişleyebilir. kadının silahı bedeni (mesajlar.. mesajlar..). bu yüzden kadın düşmanlığının başkanı karemiz, evde karısının yüzüne karşı canım cicim minik kuşum havalarında.
diğer yandan kadınlar öğrenilmiş bir çaresizlik içerisinde mütemadiyen aşağılanarak yaşayıp gidiyorlar. kadın-erkek hiyerarşisinde de, kast sisteminde olduğu gibi, egemen sınıfın (erkeğin) ahlaki değerleri işine geldiği gibi. kadının adı olmadığı gibi, değişen bir şey de yok.