Football Manager'da Bir Futbolcuyla Baba-Oğul İlişkisi Kuran Bir Sözlük Yazarının Hazin Hikayesi

Football Manager, hatıralarımızda binbir komik ve bazen de hüzünlü anılara sahne olabilen bir oyun. Sözlük yazarı "daphne blue"nun hikayesi de insanı epey bir güldürecek cinsten.
Football Manager'da Bir Futbolcuyla Baba-Oğul İlişkisi Kuran Bir Sözlük Yazarının Hazin Hikayesi


fm 2014'te hollanda ligi takımlarından biri olan nec nijmegen'le kariyerime giriş yapıyorum.

böylelikle mütevazı kariyerim başlıyor. aradan aylar geçiyor hücum hattında sakatlıklar baş gösteriyor yavaştan. fm diliyle "nec nijmegen revire döndü" haberleri yayılıyor. akabinde son forvetimin de ayağını eline veriyorlar ve forvetsiz kalıyorum. ben de kulubün başına geçtiğimde altyapıda dikkatimi çeken cihat çelik'e yöneliyorum. 96'lı bu delikanlıya mecbur kaldığımdan şans versem de kritik anlarda sahneye çıkıp takımı sırtlıyor. sonrasında bu sıkıntılı dönemi atlatıyoruz.

gelecek sezon potansiyeline inandığım bu topçuyu kiralıyorum.

sonrasında gelişim evresini takip etmeye başlıyorum. golleri sıralamaya başlıyor, her şey güzel gidiyor derken bizim takım ligde iyi gitmiyor. bu yıl da avrupa hayal oluyor. istediğim gençleri hep ligin büyük takımları alırken buna sessiz kalamıyorum. başkana diyorum " bak usta vaziyet kel , bu bütçeyle bu pintilikle bu takım kümeye gider, seni de sahanın ortasına gömerler, aç kesenin ağzını". başkan reddediyor tabi. orta sıralarda devam ederken yine eskişehir'in benle ilgilendiği haberleri çıkıyor, hayırdır inşallah. (buraya kadar her şey normal)

derken dönelim asıl senaryoya.

eskişehire gidiyorum, iyi bir takım var zaten. birkaç tane transferle daha iyi bir kadro oluyor. aklıma bizim cihat geliyor. "naptı acaba bizim kerata" diyorum. genç milli takıma çağrılmış bizim deyyus. sonrasında kadrom için yetersiz olmasına rağmen hamza hamzaoğlu evlatçılığı yapıp kiralarken buluyorum kendimi.

bayağı da oynatıyorum adamı hatta. o yıl ligi üstün bir performansla 4. bitiriyorum. aradan aylar geçiyor mancini hocamı yolluyor galatasaray, ben de talip oluyorum derken galatasaray serüvenim başlıyor.

koltuğu devraldığımda ligin ortası olduğu için ertesi seneyi bekliyorum her şey için. fb puan farkını takmış zaten.

bu geçen süreçte cihat'la adeta baba oğul ilişkisi kuruyoruz.

hazır bolluk yeri galatasaray'a gelmişken cihat'ın bonservisini almaya karar veriyorum. nec nijmegen'le uzun süren pazarlıklar sonucu 4.3 milyona imzayı attırıyorum. kesinlikle o kadar para etmez ama baba yüreği işte dayanmaz, alıveriyorum. (geliyoruz acayipliğin başladığı yere)

10 numara bir kadro kuruyorum. takımda zaten sneijder'i drogba'sı her şeyi var. üstüne bir de adnan januzah'ı getiriyorum. cihat'a bakıyorum, sneijder'le oynanaktan mutlu bakışı atıyor. sonrasında lig başlama zamanı bir milli takım kampı araya giriyor.

20 yaş altı milli takımına çağrılmış bizim çocuk da. bir bakıyorum ağzı kulaklarında bizim keratanın. sırtını sıvazlayıp "hadi bakalım yüzümü kara çıkartma , her şey şimdi başlıyor" derken foto muhabirlere de poz vermeyi ihmal etmiyorum. sonrasında otogarlardaki asker uğurlaması tarzı mütevazı bir vedayla kampa uğurluyoruz.

bu süreçte cihat'ın milli takım performansını yakından takip ediyorum.

scouting çalışmaları, fikstür analizi, riva arazisiymiş, adaymış, liselilermiş derken milli takım arası çabucak bitiyor ve lige odaklanıyoruz .

önümüzdeki maçın kadrosu hakkında yardımcılarımla fikir alışverişi yaparken bi bakmışım forvet antrenörü "cihat yok patron" diyor. ne demek yok?? "bildiğin yok patron, dönmedi" diyor. takım kadrosuna bakıyorum, adam gerçekten yok. bilmem şu zamana kadar milli takımda bilmem ne tarzı bir şeyler yazıyor.

tüm fonksiyonları deniyorum olmuyor. haftalar geçiyor bekliyorum gelmiyor. diğer milli takım arasını bekledim, yine gelmedi. son çare transfer dönemini bekledim. bir anadolu takımına kiraya verdim, gitmiyor. ne geliyor ne bir yere gidiyor, hiçbir haber alamıyorum. adam bildiğin yok oldu. hollanda'daki akrabalarından telefonlar yağıyor. bakacak yüzümüz yok. takıma yönelik konsantrasyonum tamamen yok olmuş, takımdan birinin kaybolması dolayısıyla as kadro tamamen huzursuz, yedekler kan ağlıyor, genç takım boykotta adeta bir kaos havası.

artık yapacak başka bir şey olmadığını anlıyorum.

kaptan selçuk inan'ı odama çağırıyorum ve durumu açıklıyorum. o da bana hak veriyor ve ertesi gün son çare olarak müge anlı'ya gidiyoruz. sağımda selçuk, solumda cihat'ın sırtını sıvazlarken çekilen foto... milli takıma giderken çekilen fotoğraf... annesi bağlanıyor, gözümden bir damla yaş süzülüyor ama belli etmiyorum.