Galatasaray'ın Başarısının Sırrı Nedir?

Son 30 yıla 15 Süper Lig, 2 Avrupa kupası sığdıran Galatasaray, bu başarıyı nasıl sağladı?
Galatasaray'ın Başarısının Sırrı Nedir?
Fotoğraf: Galatasaray SK

bugün otuz yaşında olan bir galatasaraylı tam olarak on beş şampiyonluk görmüştür. bu, ortalama her iki senede bir şampiyonluğa tekabül ediyor ve 1959 yılından beri düzenlenen ulusal futbol birinci ligini incelediğinizde, tüm kulüpler için herhangi otuz yılda karşımıza çıkan en iyi istatistik.

bu başarının sebeplerine gelmeden önce, kaba bir kronolojiyle galatasaray nereden nereye geldi, ona bakalım

15 mart 1989'da, yani galatasaray'ın monaco'yu eleyerek o günkü adıyla şampiyon kulüpler kupası - bugünkü uefa şampiyonlar ligi'nde- yarı finale yükseldiği tarihte; fenerbahçe'nin 12, galatasaray'ın 8, beşiktaş'ın 8 şampiyonluğu bulunuyordu.

iki sene sonra beşiktaş şampiyonluk sayısını 10'a çıkartıyor. böylece fenerbahçe'nin açık ara önde olduğu, galatasaray'ın daha çok beşiktaş ile ikincilik yarışında olduğu bir tablo söz konusu.

önceki yıllarda da durum farklı değil, fenerbahçe hep önde. ( yaşlı beşiktaşlıların esas derbi fenerbahçe - beşiktaş derbisidir iddiası buradan geliyor. gerçekten de 30-35 sene öncesine kadar esas rekabet bu iki kulüp arasındaydı, galatasaray gerideydi)

pekâlâ sonra ne oluyor? 14 sene şampiyon olamamanın, dibe vuruşun dayanılmaz acısı ve baskısıyla bir şeyleri değiştirmek gerektiğini düşünen başkan ali uras, alman efsanesi jupp derwall'i göreve getiriyor. 80lerin ortalarından itibaren jupp derwall öncülüğünde planlanan reformlar hayata geçiriliyor. bunlar florya tesislerindeki fiziki iyileştirmeler, yine kulübün idari yapısındaki bazı revizyonlardır. sonuçta yapılan çalışmalar galatasaray'ın daha nitelikli antrenmanlar yapmasını, alt yapıdan daha çok verim almasını, bugünle kıyas kabul etmese bile scouting, futbol şubesinin yönetimi vd. konularda olumlu sonuçlar elde edilmesinin sağlıyor.

galatasaray, takip eden 10 sene içinde daha avrupai ve modern bir sisteme kavuşmuş oluyor. kulüp bundan sonra yavaş yavaş kendini göstermeye başlıyor. şampiyonlar ligi yarı finali ve 2000 yılındaki çekirdek kadronun kare aslarından suat, okan, emre, bülent, hakan ve diğer futbolcular bu iyileştirmelerin en bariz ürünleridir.

tesisleşmenin üzerine, döneminin en modern futbol anlayışına sahip sepp biontek'in yardımcılığını yapmış, türkiye'de 90lara damga vuran 3-5-2 taktiğinin ilk uygulayıcısı fatih terim faktörü eklenince, 90'larin ortalarından itibaren galatasaray fırtınası başlıyor.

galatasaray için ikinci kırılma noktası fatih terim'dir. peki neden?

şurada yıllara göre şampiyonluk sayilarindaki değişim grafiğini göreceksiniz. fatih terim'in göreve geldiği 1996 yılına süre 2:10'dan itibaren bakabilirsiniz. bu andan itibaren galatasaray dört sene üst üste şampiyon olarak önce beşiktaş'ı geçiyor.

2001 yılına gelindiğinde, tarihinde ilk defa fenerbahçe'yi geçiyor. bundan sonra bir kez istisna olmak üzere hiçbir rakibine geçilmiyor. son otuz yılda elde edilen onbeş şampiyonluğun sekizinin fatih terim döneminde elde edildiğini belirtelim.

pekâlâ bütün keramet jupp derwall, 2000 jenerasyonu veya fatih terim'de mi?

hayır. bunlar sadece galatasaray'a bir çeşit kazanma alışkanlığı kazandırıyor! bunu mutluluk hormonu bağımlılığı gibi düşünebilirsiniz.

galatasaray'ın o dönem yakaladığı rüzgar ve elde ettiği başarılar, taraftarı ve camiası için öylesine hayal edilemez ki, bundan sonra kendilerini o rüyadan uyandıracak en ufak aksaklık ya da olağan başarısızlık bile homurdanmalara, memnuniyetsizliğe neden oluyor. bitmeyen tatminsizlik yönetimleri deviriyor, yıldızları kovduruyor, fatih terim gibi efsaneleri sezon bitmeden kapı dışarı ettiriyor. bu dinamizm de süreğen başarı için itici güç oluyor.

bir diğer sebep, kulüp yönetiminin ileri düzey demokratik usullerle, üstelik seçkin/eğitimli kimseler tarafından seçilmesidir

şuradan mayıs ayı galatasaray divan kurulu olağan toplantısını izleyebilirsiniz. vaktiniz varsa eleştirileri dikkatle dinleyiniz. ligi ve kulübü takip etmeyen biriyseniz, galatasaray'ın küme düştüğünü, finansal iflasını ilan ettiğini zannedersiniz.

oysa ligi domine eden ve şampiyonluğuna kesin gözüyle bakılan, florya, riva ve mecidiyeköy gayrimenkul satışları ile bankalar birliği sözleşmesinden çıkarak finansal özgürlüğünü ilan etmek üzere olan, oldukça başarılı bir galatasaray var. ancak galatasaray'ın divan kurulu üyeleri, yönetimi yerden yere vuruyor.

bu acımasız eleştiri kültürü içinde aklanmak zorunda olan ya da en azından görev süresi bittiğinde sokağa çıkabilmeyi uman yönetimler; hesap verilebilirlik, şeffaflık ve başarı gibi kavramları herkesten çok önemsiyor, bu kavramlar olmazsa olmaza dönüşüyor. bu da başarının bir diğer anahtarıdır.

galatasaray tarihi boyunca, koltuğa yapışıp kalan papaz başkan ve kaşar yönetim hiç olmamıştır. mevcut tüzükle gelecekte de olamayacaktır.

galatasaray tüzüğüne göre galatasaray genel kurulu, her sene yönetimi idari ve mali olarak ibra (onay) etme veya etmeme hakkına sahiptir. yönetimler ibra edilmemeleri halinde seçim kararı almak durumundadır. bunun son örneği sadece altı ay görevde kalan ve başarısız bulunduğu için ibra edilmeyen bir önceki başkan burak elmas'ın yönetimidir. galatasaray ligde kötü gittiği için, avrupa'daki başarıya rağmen önce fatih terim hemen peşinden burak elmas derhal alaşağı edildi. başarısızlığa sıfır tolerans.

konuyla bağlantılı olarak üzerinde durulması gereken kritik başka bir husus varsa o da "vasata tahammülsüzlük"tür

galatasaray kulübünün vasat olana da tahammülü yok. özellikle futbol takımında "ortalama olmak" zaten yetersiz ama iyi olmak da yetmiyor. en iyisi olman lazım. icardi gibi, torreira gibi, nelsson gibi... ancak o zaman "yerim sağlam" diyebilirsin.

galatasaray'da "bu oyuncu tuttu kalsın bari" denildiği nadirdir. sıklıkla "x tuttu ama daha iyisi lazım, ben daha iyisini bulurum, getiririm ve takıma da adapte ederim" diyorlar. galatasaray hep "bunu göndereyim daha iyisini bulurum" kafasında. transferin yasak olduğu üç yıllık finansal fair play şartlarında bile bu düşünceden vazgeçmediler. transfer yasağı olan ve bonservise bir lira dahi harcayacamayan galatasaray, bu süre zarfında iki şampiyonluk elde etmiştir.

yani kulüpte o özgüven hep var. boş bir özgüven de değil, çok başarılı bir scout ekibi var. emre utkucan'ın öncülüğünde dışarıdan müfit erkasap ve johan elmander'in destek verdiği scout ekibi; boey, nelsson, marcao fernando, alex telles, kerem, barış alper, kazimcan gibi önemli oyuncuları bedavaya veya bedavadan biraz ucuza galatasaray' a kazandırdı.

vasata tahammülsüzlük diyorduk... taraftarın, yönetimin ve üyelerin kesinlikle hiç kimseye merhameti yok. youtube'daki hastalık bu futbol isimli kanalın "galatasaray acımasızlığı" temalı bir videosu var, izlemenizi öneririm. konuyu güzel işlemişler. merhametsizlik ve "vasata tahammülsüzlük (bakın başarısızlık demiyorum) durumu çoğu zaman galatasaray'da başarıyı getiriyor.


galatasaray'dan birkaç vasata veya iyiye (evet, iyi) tahammülsüzlük örneği

seri a'da talipleri olan ve pisa'da çok iyi iş çıkaran morutan bugün galatasaray'da istenmeyen adamdır. nantes'da 9 gol 3 asistle oynayan mostafa'da seneye galatasaray forması giyemez. mata gibi bir süperstar, mitsjo, adekugbe, gomis ve yusuf demir de seneye florya'da yer bulamaz.

bunların çoğu galatasaray dışındaki dört büyükler tarafından transfer edilecek topçulardır. performansı çok üst seviyede olmasına rağmen patronluk tasladığı gerekçesiyle kovulan snijder'i hatırlayın. galatasaray'da kaşarlaşmaya yer yok...

bir iki sene önce boş mukaveleye imza atmak istediğini söyleyen ve maç başı ücrete bile razı olan emektar emre çolak kapıya bile yaklaştırılmadı. sıfır duygusallık. galatasaray'a en az iki şampiyonluk hediye eden muslera çok değil iki maç tökezlediği için anında gözden düştü.

galatasaray taraftarları arasında şimdi bir anket yapılsa %50 kalsın, %50 gitsin der. mesela ben gitsinciyim. muslera'dan söz ediyoruz. kim ne derse desin okan kocuk da yolcudur.

cicaldau, taylan, emre satılacak. bakınız bunların hiçbirisi kötü futbolcu değildir. diyeceğim o ki, takımda kalanlar ya kısa vadede ümit vaad eden gençler ya da nitelikli formda oyunculardır.

hatır-gönül için en baba galatasaraylı bile on dakika tutulmaz, tutulmuyor. 2002'de galatasaray'ı şampiyon yapmasına rağmen takımı defansif oynattığı gerekçesiyle kovulan lucescu... süper ligin gol kralı olmasına rağmen sırf daha iyisini almak için gönderilen diagne. galatasaray 3 puan farkla liderken gönderilen igor tudor... örnekler saymakla bitmez...

özetle

çağın gereği olan eleştiri kültürü, hesap verilebilirlik, ileri demokrasi, şeffaflık, liyakata dayalı oluşturulan teknik, sportif ve idari kadrolar, nitelikli üye profili, taraftarın tatminsizliği ve başarısız olana merhametsizliği, kulübün yüksek tuttuğu başarı çıtası, ( bkz avrupa vizyonu) galatasaray'da başarıyı getiren en önemli faktörlerdir.

ben gayrimenkul projeleri tamamlandıktan sonra, yani galatasaray'ın bankalar birliği sözleşmesinden çıkıp finansal bağımsızlığını ilan eden ilk kulüp olmasından sonra, ligi daha ağır şekilde domine edeceğini düşünüyorum.

emin olun galatasaray ligin bayern münih'i olmaya çok yakın. önümüzdeki on sene içinde bir avrupa kupası finali beni şaşırtmaz. sizi de şaşırtmasın. sabrınız için teşekkür ederim.