Gelmiş Geçmiş En İyi Futbol Filmleri

Bizi günlük hayatın stresinden biraz da olsa uzaklaştıran futbolu çok seviyoruz. Bu güzel icat, sanatla birleşip beyaz perdeye aktarıldığında ise adeta tadından yenmez bir hal alıyor. İşte futbol delileri için evladiyelik, tekrar tekrar izlenesi futbol filmleri.

Looking For Eric

IMDb

ken loach abimizin yine döktürdüğü, enfes ingiliz filmi. futbol, aşk, hayat mücadelesi ve tabi ki eric cantona'yı görüyoruz bu filmde. sürünen, hiç bir işi yolunda gitmeyen, ve kendisinin de itiraf ettiği üzere hayatının bir çok evresinde hatalar yapan postacı eric'in halüsinatif arkadaşı ve idolü eric cantona ile girdiği diyaloglar sonrası kendini toparlaması, ve hayatına çekidüzen vermesinin hikayesi. yakaları kaldırdığımız günleri hatırlattığı için de ayrıca güzel olan yapıt.

Green Street Holigans

IMDb

kesinlikle hic utanmadan "izledigim en iyi filmlerden biri" diyebilirim.. charlie hunnam'in oyunculuguna da dikkat derim.. 

insani bir yandan gaza getirirken diger yandan "hoopp bi dakka n'oooluyo" dedirtiyor..
keske her kavga bu kadar guzel olsa diicem yanlis anlasilacak.. yani keske kavgalarda araya kesici delici alet sokulmasa.. efendi efendi kavga etse insanlar diicem yine olmayacak..
en iyisi filmi izlemek sonra yazdiklarimi anlamak..

(bkz: geronimo dili ve edebiyati)

Victory

IMDb

2. dünya savaşı ve spor üzerine yapılmış müthiş bir film. pele, ardiles, michael caine, sly gibi ünlü isimleri bir araya getirmiştir. filmi izlediğinizde boğazınızda bir yumru olmaması imkansızdır. izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

A Shot At Glory

IMDb

basrollerini robert duvall ve michael keaton'in paylastigi, konusu futbol olan bir film.

eski bir kalecinin, iskocya'nin kucuk bir kasabasinin ikinci ligdeki takimina antrenor olmasi sablonu uzerinde gelisir ve takiminin makus talihini degistirebilmesi icin, "iskocya kupasi"ni kazandirmasi gereklidir. 

soundtracklerin altinda imzasi olan muzisyen ise, gadasinda pena salladigim mark knopfler'dir.

The Damned United

IMDb

şu ana kadar izlediğim en güzel futbolla alakalı film kesinlikle. niye nottingham forest'la yaşadığı başarıların anlatılmadığı filmden sonra tek sorgulanabilecek şey belki de ama galiba yapımcılar nottingham forest'la kazanılan başarıların nasıl geldiğini yani brian clough'un o noktaya nasıl geldiğini anlatmaya çalışmışlar. don revie'yle beraber katıldığı tv programının bile nottingham forest'la kazandığı başarılarda büyük payı var gibi duruyor. orada yediği ayarlar sanırım kendisine avrupa şampiyonluğu olarak geri dönmüş. hatta o kadar çok ayar yedi ki 2 kere avrupa şampiyonu olmuş herifler.

o değil de az biraz fm geçmişi olan bi insanın bu filmi beğenmemesi, hatta bu filme objektif yaklaşabilmesi çok zor. kendi evlerinde oynadıkları leeds united maçında heyecandan maçı izleyemeyen ve soyunma odasında oturan clough'un ruh halini sanırım hepimiz az biraz anlayabildik. ya da başkana göz dağı vermek için istifasını sunduğunda kafasındaki planları hissedebildik. sonuçta biz de yanlış zaman ve yanlış yerde verilen ultimatomlar sonucu bol bol işsiz kalmış nesildeniz. transfer parası olmadığı için clough'un başkana küfürler savurduğu sahnede filmi durdurup clough'u ayakta alkışlamaya başlamamla fm 2010'u neden bilgisayardan sildiğimi düşünmeye başlamam bir oldu zaten.

allah sizi inandırsın ben de fm 2007'de ingiltere 4. liginden stockport county'i alıp 7 senede avrupa şampiyonu yapmıştım. bakarsınız bi gün benim de filmimi yaparlar. hala save dosyalarını saklıyorum zaten, hayatımda en büyük başarı ne de olsa.

Bend It Like Beckham

IMDb

başta düğün, lüks arabalar, aile yapıları, cep telefonu merakı gibi konular olmak üzere, hintliler ile türkler arasında ne kadar çok benzerlik olduğunu gördüğüm, ingiltere'de yaşanan ırkçılığın nerelere kadar uzandığını öğrenince işin ciddiyetini anladığım ve iyi ki bizde bunun onda biri bile yok diye rahatladığım, "lezbiyenlik" esprilerini yarılarak izlediğim, kızların oynadığı futbolun da izlenebilir olduğunu farkettiğim, türkiye'de olsa futbol oynamak için evden kaçan kızın babası tarafından yamultulacağıni bildiğim, müzikleri ve temposu ile insanı bir an olsun sıkmayan, çok keyifli bir film.

Siu lam juk kau

IMDb

hayatımda izlediğim en salak filmlerden biridir. ama aynı zamanda her yakalayışımda bir şekilde mutlaka izleyip hayvanlar gibi güldüğüm filmdir.

ilk kez seyrettiğimde lise 1'deydik, rehberlik hocası mı ingilizce hocası mı neydi hatırlamıyorum, ara sıra film gösterimi ayarlatırdı bize, 55 ekran televizyondan ve birkaç sandalyeden başka bir şeyin bulunmadığı okulun meşhur ve bir o kadar da gizemli televizyon odasında izlerdik. yok efendim ringu falan filan.. bir gün sınıfın en matrak şahıslarından biri olan (lise 1'de çakmıştı eleman, bizimle bir daha okuyordu) cihan bu filmi getirdi. erkekler ne kadar hevesliysek kızlar da o kadar üf - püf modundaydı filmden önce. film başladı. kızlar uyudu, biz ossura ossura güldük, gözyaşları sel oldu, sonra lise boyunca her beden dersinde filmin geyikleri döndü. aradan seneler geçti, dediğim gibi hala izlerim hala hayvan gibi gülerim, hatta dün gece kanaltürk'te olduğunu duyunca fırladım tv başına. ama o ilkindeki tat bambaşkaydı tabi.

tsubasa hayranlarının da mutlaka kaçırmaması gereken filmdir ayrıca. favori elemanım da topu göbeğinde tutan dayıdır onu da belirteyim ahahahah

My Name is Joe

IMDb

"i didnt have any fucking choice" 

gercekligin insanı carptıgı, cok iyi film.
peter mullan ın yanında, joe nun manitasını oynayan louise goodall da cok basarılı.