Harvard Business School'a Girmeyi Başaran Birinden Meraklısına Tavsiyeler

Dünyanın girmesi en zor MBA programlarından birine sahip okulu Harvard Business School'a giren bir Ekşi Sözlük yazarı, bu okulla ilgili deneyimlerini paylaşmış.
Harvard Business School'a Girmeyi Başaran Birinden Meraklısına Tavsiyeler

buraya nasıl girerim diye milyon tane soru geliyor, ben de merak edenler için biraz bilgi vermek istedim. birkaç soruyla başlayayım:

hbs'e girebilmek için neler gerekli?

şu adreste "admissions requirements" belirtilmiş, fakat ben biraz daha detay vereyim.

minimumda olması gerekenler: 4 yıllık bir fakülte mezunu olmanız, gmat sınavına girmiş olmanız ve de eğer lisansınızı anadili ingilizce olmayan bir ülkede okuduysanız toefl veya ielts almış olmanız.

benim yorumlarım:

gpa: aslında minimum bir gpa (grand point average) ortalaması söylenmiş olmamasına rağmen, ortlamanız 3.2 - 3.3'un altındaysa bu çok ciddi problem. anca gmat'ten çok yüksek skorlar alarak admissions committee'nin akademik başarı konusundaki endişelerini giderebilirsiniz. class of 2016 için (2016 yılında mezun olacak, 2014 girişli sınıf) gpa ortalaması 3.67 idi. buradan pay biçin.

not ortalaması tek başına bir şey ifade etmiyor bu arada. okulunuzda derece yapmadıysanız işiniz oldukça zor. hatta belirli okullarda okumadıysanız, daha da zor, ama yine de yıldırmasın sizi bu.

toefl: 109 altını direkt olarak discourage ediyoruz şeklinde açıklaması var okulun ve öğretim sistemi (case method) çok iyi derecede ingilizce konuşabilmeyi gerektiriyor (nedenlerine aşağıda geleceğiz)

gmat: teknik olarak minimum bir gmat istemese de okul, median'ın 730/800 olmasından aslında durumun pek de öyle olmadığını anlayabilirsiniz. class of 2016 profile'ine bakacak olursanız, range olarak 510-790 demişler, ancak 510 ile alınan öğrenciler genelde bazı konularda exceptional oluyorlar. örnek, nfl'in eski ünlü oyuncularından ve nflpa'in (national football league players association) eski başkanı domonique foxworth hbs'te okumuş böyle bir kişidir.

recommendation letters: çalıştığınız kurumda sizi çok iyi tanıyan iki kişiden (genellikle bir tanesi mutlaka üstünüz/müdürünüzden, diğeri beraber çalıştığınız client'iniz veya peeriniz olabilir) tavsiye mektubu almanız gerekir. tavsiye mektubu yazacak insanların credentialları önemli olmakla beraber, daha önemlisi sizinle ilgili ne kadar detaylı bilgi vermeye haiz oldukları ve mba başvuru sürecini yakından tanıyıp tanımadıklarıdır. örnek olarak, daha önce harvard'da (veya amerikada top bir okulda mba yapmış) birinden tavsiye mektubu alırsanız, o insanın vereceği referans mektubu çok daha kuvvetli olacaktır.

essay: harvard diğer okullardan kendini ayırıp son zamanlarda essay gerektirmekten oldukça uzaklaştı. an itibariyle şöyle bir soru sormaktalar:

"you’re applying to harvard business school. we can see your resume, school transcripts, extra-curricular activities, awards, post-mba career goals, test scores and what your recommenders have to say about you. what else would you like us to know aş we consider your candidacy?"

tercümesi: "harvard business school'a başvuruyorsunuz. resumenizi, okul transkriptlerinizi, okulda veya dışarıda yaptığınızın ekstra aktiviteleri, ödüllerinizi, mba sonrası kariyer hedeflerinizi, test skorlarınızı ve referansınızı yazanların hakkınızda söylediklerinizi görebiliyoruz. bunlar dışında adaylığınızı değerlendirirken neyi bilmemizi istersiniz?"

bu essay'de kelime limiti yok, ama zaten iş kısa ve öz yazmakta. harvard'ı wharton ve stanford'dan ayıran en önemli olaylardan bir tanesi bu essay bence. zira bu soruya 1 sayfada güzel bir cevap yazmayı beceremeyen insanları zannediyorum becerisizlikten direkt eliyordur bizim admissions committee


başvurudaki diğer adımlar neler?

yazılı başvurunuz beğenilirse sonraki adım 30 dk'lık bir mülakata girmek. buradaki kritik nokta şu: harvard çok az insanı mülakata alıyor: başvuranların sadece 22%'si mülakata çağrılıp, bunların da aşağı yukarı 50%'si kabul ediliyor. iyi haber: mülakat aldıysanız şansınız oldukça arttı. kötü haber: mülakat almak oldukça zor.

harvard'ın mülakatı tam 30 dakika sürüyor, amerikalıların behavioral dedikleri tarzda bir mülakat. genelde sorulara ne kadar net, ne kadar kısa ve öz cevap verebildiğinize bakıyorlar. olayın bir çok yerinde aslında kendinizi ne kadar iyi ifade edebildiğinizi ve bunu yaparken ne kadar tutarlı olduğunuzu ölçmeye çalışıyor okul. birçok tipik soru var, gerekiyorsa daha da detay verebilirim.

yazılı mülakattan sonra 24 saat içine "post interview reflection" denen bir sayfalık bir nane yazıp göndermeniz gerekiyor. mülakatı nasıl yaptığınızı, neler hissettiğinizi, neyi iyi yaptığınızı, neyi daha iyi yapabilecek olduğunuzu yazmanız bekleniyor. bu make or break bir iş değil, ancak gerçekten kötü bir reflection yazarsanız ciddi sıkıntı.

iyi tamam hoş bunlar güzel de, bu iş kaç para kardeşim, bundan bahset biraz?

hah işte tam olarak insanların en çok kafayı taktıkları, ama aslında kafayı en az takmaları gereken konu bu. öncelikle gözünüzü korkutayım: harvard'ın sadece yıllık tuition'ı $58.875. buna yediğiniz yemek ve sosyal aktiviteler dışındaki diğer masraflarınızı ekleyince yıllık $95.000 gibi bir bütçe gerekiyor (minimumda). (buradaki veriler 2016 yılı için, değişmiş olabilir)

şimdi gelelim iyi habere: harvard'ın bok gibi parası var. yanlış duymadınız, harvard'da para bok. harvard university'nin endowment (kısaca okulun yönettiği para diyelim) $30 milyar dolar. sadece business school'un yönettiği para bile $3 milyar dolar. dünyanın hiçbir okulunun buna yakın bir endowmenti yok. ve adamlar inanılmaz cömert. hbs'te okuyan inanların 50%'sı ortalamada 50% bursla okuyor. bu mba eğitimi için inanılmaz bir oran, zira mba genellikle burs ile alınan bir eğitim değildir.

bu burslar tamamen need-based. yani ihtiyaç karşılığı verilen burslar. bunu da açıklayalım: okul son 3 sene kazandığınız paraya, şu an hesabınızda ne kadar para olduğuna,ve diğer varlıklarınıza bakıp, belirli bir algoritmaya göre ne kadar paraya ihtiyacınız olduğuna karar veriyor. o kadar miktarı size karşılıksız olarak hibe ediyor. özellikle türkiye'den gelen arkadaşlar amerikan standartlarına göre az para kazandıkları için, çoğu zaman ciddi oranda burs alıyorlar. tuition'ın 80%inden daha fazla burs almak işten bile değil. bir çok arkadaşım 60%+ burs aldı okuldan.

bütçenin geri kalanı için ise size amerikadan kefilsiz şekilde, çok da uygun faizlerle kredi almanıza yardımcı oluyorlar.


okulun verdiği eğitimden kısaca bahseder misin?

mba bildiğiniz üzere 2 sene. ilk sene rc denilen (required curriculum) programdan geçiyorsunuz. okula kabul edilen her background'dan 900 insanın tamamı aynı dersleri alıyor. bunlar sırayla:

ilk dönem: marketing, financial reporting and control, leadership, finance i, technology and operations management

ikinci dönem: "business, government and international economy", "leadership and corporate accountability", finance ii, "entrepreneurial management", strategy

derslerin çoğu alanlarında dünyaca ünlü proflar, veya dünyaca ünlü şirketlerin ceo'ları veya üst düzey yöneticileri olmuş insanlar tarafından veriliyor. örnek, benim strategy hocam monitör group'un eski avrupa ceo'su idi, bir arkadaşın strategy hocası da amgen'in eski ceo'su idi.

bunun yanında ilk yıl yine rc yılı boyunca devam eden field adlı bir ders var, ve 3 alt dersten oluşuyor bu:

field 1: amerikalıların soft skill şeklinde adlandırdıkları skilleri (iletişim, sunum, empati, negotiation - pazarlık, hikaye anlatma) ilerletmeye yönelik deneyimsel öğrenme çalışmaları yapılıyor.

field 2: dünyadaki 10 adet emerging country'deki (örnek: brezilya, arjantin, türkiye, çin, vietnam, kamboçya, vs), üst düzey firmalar, harvard business school ile ortaklık yapıp, okula hakikaten üzerinde çalışmak istedikleri, ve dışarıdan bir görüşe ihtiyaç duydukları bir proje gönderiyorlar. bu projeler arasından harvard beğendiği 150 projeyi seçip, 900 kişiyi 6'lı gruplar olarak 150 gruba böldükten sonra, öğrencilere atıyor. her takım bir dönem boyunca o projenin üstünde çalışıp, 10 günlük bir süre hakikaten o ülkede gidip pazar araştırması, tüketicilerle mülakat tarzı şeylerle destekleyerek, sonunda çıkıp firmanın üst düzey yöneticilerine projedeki problemi nasıl çözmeleri gerektiği konusunda danışmanlık yapıyor. bu çözümlerin bir çoğu da hayata geçiriliyor.

türkiye'de olan ortakların bir kısmı: galatasaray aş, tav (havaalanları), fox tv, garanti bank vs. kısa sürede dilini bilmediğin, daha önce hiç gitmediğin bir ülkede commercial bir proje yapıp bunu hayata geçirebildiğini görmek insanın özgüvenine inanılmaz derecede boost veren bir olay.

field 3: field 2 bittikten sonra, okul insanlara kendi gruplarını kurup bir business fikrini hayata geçirmeleri için fırsat veriyor. yine 150 adet grup kuruluyor, okul her bir gruba istedikleri gibi harcamaları için 5000 dolar veriyor, ve dönem boyunca başarı gösterip ilerleme kaydedenlere 2500 dolar daha veriyor. okulun beklentisi, kısa sürede gelir yaratabilen bir business kurup karlı hale gelmek.

hbs'i hbs yapan çok önemli bir dinamikten de bahsedelim: section. okulun 900 kişi olduğundan bahsettik az çok. okul önetimi 900 kişiyi 10 adet 90 kişilik section'a bölüyor. bütün ilk yılı bu 90 kişilik section ile beraber geçiriyorsunuz. ilkokul gibi, kendi sınıfınız var. hatta herkesin sınıfta kendi koltuğu var ve bu koltukların sırası tamamen okul yönetimi tarafından belirleniyor. bu kadar uzun bir süreyi aynı 90 kişiyle geçirdiğin için, bir süre sonra insanları çok yakından tanımış oluyor, dünyanın her yerinden geleceği çok parlak 89 adet insanı ailenden bir parçaymış gibi sevme şansın oluyor. beraber bir çok tatile gidiliyor, neredeyse haftada 5 ortak aktivite yapılıyor.

burdan çıkınca ne olcaz? kaç para kazancaz? mba'in çok da bir boka yaramadığını duydum?

öncelikle şu mba'in (master of business administration)'in bir işe yaramaması argümanına biraz dokunalım. mba'den ne beklemeniz gerektiğini ve beklememeniz gerektiğini çok iyi bilmeli ve analiz etmelisiniz. business management'in temel taşları olan şeyleri öğrenmek, insanlarla network yapmak, kariyerinize bilginiz ve donanımınızla olumlu yönde katkıda bulunmak istiyorsanız doğru yere geldiniz.

bunların çoğunu başka okullarda da yapabilirim diyorsanız, bir yere kadar hak verebilirim. ancak hbs'i ayıran çok önemli iki unsur var:

1) network ağının genişliği ve önemliliği: dünyada bu kadar çok ve bu kadar önemli yerlerde mezunu olan bir okul daha yoktur. sadece türkiye'deki mezunları: murat ve hüsnü özyeğin, ali koç, süreyya ciliv, pınar abay, vs vs şeklinde sayabilirim. bu okulda okumak bu insanlara bir email kadar uzakta olmak anlamına geliyor. verdiğim örnekler sadece türkiye ile sınırlı kalmasın diye mitt romney gibi bir çok insanın da burdan mezun olduğunu hatırlatayım. ben kendim şahsen yukarıda saydığım insanlardan yoğun tempolarına rağmen birebir randevu almış, 1er saat oturup sohbet etmiş, ve kariyer ile ilgili tavsiyelerini dinlemiştim

2) case method: bütün derslerin gerçek hayata dayalı olarak, kimi zaman büyükçe bir şirkette (coca cola vb), kimi zaman bir start-up'ta sorulmuş sorular, alınmış kararlar ve karşılaşılmış problemler olduğunu düşünün. bunu da en az sizin kadar akıllı ve zeki 89 kişiyle daha 80 dakika boyunca sohbet ederek, birbirinizi challenge ederek, alanında dünyaca ünlü bir profesör (veya 20 yıldır çok büyük bir şirketin ceo'luğunu yapan bir uzman) tarafından yönetilen bir ortamda yapıldığını düşünün. bunun üstüne yetmezmiş gibi, aniden sınıfa bu problemi yaşamış, onu çözmüş veya çözememiş kişinin kendisinin gelip dersin son 20 dakikasında size olanları, yanlış yaptıklarını anlattığını, ve şimdi olsa hangi kararı nasıl farklı alırdı bunu söylediğini, sorulara cevap verdiğini düşünün.

ABD'de Her Şeye Öğrencilerin Karar Verdiği Aşırı Serbest Okul: Sudbury Valley