Hayatımızdan Saman Alevi Gibi Geçen Müzik Dinleme Teknolojisi: Discman

90'ların sonu ve 2000'lerin başında hızla popülerleşen ancak fazla yayılamadan teknolojinin hızlı gelişmesi sebebiyle yok olup giden bu teknolojiye nostaljik bir bakış atalım.
Hayatımızdan Saman Alevi Gibi Geçen Müzik Dinleme Teknolojisi: Discman
iStock

discman'ler... çok acayip aletlerdi bunlar

ebatça büyüktüler, hareket halinde olduğunuz için atlama yapardı, deli gibi pil yerdi ve walkman ile kıyasla pili bitmeye yakın tempoyu düşürerek çalmaz çat diye "lo batt" der çıkardı işin içinden. gözü de sürekli kirlenirdi, bu yüzden ara ara elde gözlük silme bezi ile ifil ifil silerdiniz çalışması için.

bunların bazı modellerinde kulaklık çıkışının yanında bir port daha olurdu, bu porta orjinal kulaklığı ile girerseniz ve kulaklığın üstünde kontrolü varsa ses, durdur çal, ileri geri parçaya atla gibi özellikleri de kullanabilir hale gelirdiniz.

istanbul için bunun membaası doğubank çarşısıydı, istanbul üniversitesi fen fakültesinin büyük bölümü alt katta (sanıyorum, aradan 20 küsur sene geçmiş) hasan abinin dükkanından almıştı sanırım zira discman almak isteyen kim varsa kolundan çekilip oraya götürülüyordu. fiyatları uygundu, çok öyle içimin yandığını hatırlamıyorum.

discman ile temel olarak tükettiğimiz şeyler korsan cdlerdi

zira o dönem türkiyesinde yabancı müzik cd'leri oldukça pahalıydı - en azından öğrenci bütçesi için pahalıydı. dolayısıyla müzik bizim için "himmet abiden alınan cdler" idi. bu cdler de kalite kaliteydi, kimisi "bulgar baskısı" olduğundan içinde kitapçığı vardı, cd'si baskılıydı ve pek zaman bozuk çıkmazdı. yarı fiyatına olan diğerleri ise bildiğiniz boş cd'ye en yüksek hızda yazdırılmış cdlerdi, üstünde asetat kalemle yazılmış "eysidisi" yazısından başka bir şey de olmazdı.

daha sonra internet ve mp3lerin yayılması ve cd burnerların fiyatlarının ucuzlaması ile evde kendi cd'mizi basar hale geldik, buradaki en büyük avantaj ise walkman döneminden kalma bir alışkanlıkla kendi karma cdlerimizi yapabiliyor olmamızdı.


bu dönem ile beraber piyasaya taşınabilir mp3 çalarların girmesi ile discman'in tahtı sallanmaya başladı. bu dönem piyasaya giren mp3çalarlar da discman biçimindeydi ancak çalan parçayı önbelleğe almaları ile atlama gibi sorunlardan azadelerdi ve en önemlisi bir cd'ye tüm diskografiyi atabiliyordunuz. normalde yanınızda 3-4 cd ile gezer, bunların çizilmemesi için kutularında taşırdınız; ya da umrunuzda değilse tek kutuda birden fazla cd de taşıyabilirdiniz gerçi de ciddi sıkıntı olurdu bu. ancak fiyatları çok pahalıydı bunların, iriver falan bu dönemde piyasaya girdi ve kabul etmek lazım, güzel aletler ile girdiler. insan imreniyordu, hem pilleri güzel gidiyordu, hem de ekranlarında parça ismi yazıyordu. o dönem için çılgın özelliklerdi bunlar.

sonrası... sonrasını zaten biliyorsunuz, taşınabilir mp3 çalarlar diskten okumayı öldürdü, onları da akıllı telefonlar öldürdü. tüm bu mp3 olayını da şu anda kemiren şey streaming hizmetleri. onların sonrasını görmeye ömür yeter mi, hep beraber göreceğiz.

sene, tam hatırlayamamakla birlikte 93 diye tahmin ettiğim çoğu insan için mucizevi olan yıldı

güngören genç osman mahallesine de amerikan futbolu topu, nike air ayakkabı, sega gibi hep bala göte de olsa ilkleri getiren bünyem bu discman denilen zımbırtıyı dayımın arkadaşının sirkeci'de bir handa bulunan ofisinde görüp ağlayarak da olsa alıp getirmiştim. 93 senesinin güngören'inde bırakın discman'i bilyeliyi arabayı sırf bilye yokluğundan 3 tekerli yapan çocuklardık. discman uzay aracı gibi görülüyordu.

bir süre kulaklık sıkıntısı yaşasam da sorunu kısa sürede çözmüştüm. geriye tek bir sorun kalıyordu: dinleyecek cd bulmak. kasetlerin havada uçtuğu bir dünyada cd'yi bulmak ciddi meseleydi. bu yüzden discman'i kemerime takıp gezerken boş boş şarkı söyleyerek dolanıyordum. o arada yine babamın gaza gelip eve 5 katlı müzik seti almasıyla dünyam değişmişti. bu müzik seti cd çalabiliyordu ve hediye olarak bir adet mine koşan cd'si verilmişti.

cd'yi kaptığım gibi salona (misafir dışında kimsenin giremediği mabet) gidip discman'e takmıştım. çalışmadı. yıkılan hayallerimi pil sorununu çözmemle tekrar yerine getirmiştim. discman çalışıyor, bangır bangır mine koşan dinliyordum. zor dostum. evet albümün adı buydu ve ben bu şarkıyı ezbere biliyordum.

Mevzubahis albüm: Mine Koşan - Kopamayız Biz

geçen bayram tatilinde tv'de bir evlendirme programını yorumlar yaparak izlerken programa mine koşan çıktı konuk şarkıcı olarak. hanım, "kim bu ya" diye söylenirken ben tedirgin bir balık gibi söylemesin zor dostumu diye allah'a dua ediyordum. çünkü biliyordum söylediğim anda şarkının tüm sözlerine eşlik etmekten kendimi alıkoyamayacaktım. utandım. ve şarkıcı ya eskilerden diye geçiştirdim konuyu.

sonra liseye gittim, üst sınıflardan bir abla sayesinde pink floyd falan dinlemeye başladım sonra büyüdük. ama hala nerede bir mine koşan, bir seyfi doğanay (başka bir hikaye) şarkısı duysam aklıma 93 yılının güngören'i geliyor...

Son söz

geçtiğimiz yüzyılı devirirken nokia 3210 ile birlikte en fiyakalı vazgeçilmez donanımımız olan icattır discman. saltanatı kısa sürmüştür evet, fakat gönüllerdeki yeri hiç değişmeyecektir. bizlere tüm sadakati ile şehiriçi-şehirler arası yolculuklarda, çalışırken-dinlenirken, yürüyüş yaparken ve bilumum benzeri hallerde eşlik etmiş cihaz.

o zamanlar biri bize gelip deseydi, "bir teknoloji devriminin tam ortasındasınız. yakın gelecekte dokunmatik ekranlı cihazlar olacak; hem müzik dinleyeceksin, hem internete gireceksin, hem fotoğraf çekeceksin, hem telefon görevi görecek hem de işletim sistemli mini bir bilgisayar olacak bu. neredeyse herkesin cebinde de bundan bir tane bulunacak" diye. epey bir sorgulardık kuvvetle muhtemel.

hey gidi discman...