Hayatın Zekayı Değil, Harekete Geçmeyi Ödüllendirdiği Gerçeği

hayat zekâyı değil eylemi ödüllendirir.
işin ilginç yanı, ne kadar zeki olursan o kadar iyi bahaneler üretirsin ve kendini harekete geçmekten alıkoymada o kadar başarılı olursun.
kendini, atabileceğin her adımın çok küçük, çok anlamsız ve buna değmez olduğuna inandırmakta ustalaşırsın. çoğu zaman işte bu yüzden zekiler daha az ödüllendirilir.
elbette, her şeyi yapamazsın. ama bir şeyi yapabilirsin, sonra bir tane daha, bir tane daha. işte bu şekilde hayatta büyük ilerlemeler kaydedersin. tembelliğe yenilmeden, adım adım.
herkesin savaşı farklıdır, kimimiz için zafer bulaşıkları yıkamak, kimimiz için hayalindeki arabayı almaktır. herkes bir şeylerin savaşını verir, en huzurlu görünenimiz bile bir şeylerin savaşındadır, ama en basitinden en zorlusuna kadar savaşan insanların ortak tek özelliği ‘harekete geçmesidir.’
önemli olan, ortaya çıkıp denemektir.
haftalarca, aylarca, yıllarca. zekânı ‘biraz’ kullanarak, giderek daha iyi olduğunu görürsün, hatta kötü bir adım bile atsan ondan bir şeyler öğrenmeye başlarsın.
disiplin, hayatımızda tutarlı ve sistematik eylemler oluşturmak için gereklidir, ama gerçekten önemli bir şeyi denemeyip ölçmediğin sürece disiplinli olup olmadığını bilemezsin.
eylem seni büyütür, insanlarla ‘gerekli’ bağlantılar kurmanı sağlar. hayattaki tüm güzel şeyler koltuktan kalkıp dünyayla etkileşime geçtiğinde olur.
bu yüzden;
gerçekten önemli olan bir şeyi belirle, seni ona götüren eylemler konusunda ilerleme kaydedip kaydetmediğine dikkat et ve disiplininde neyin değişmesi gerektiğini gözlemle ki, ‘düşünmekten’ ya da ‘niyet etmekten’ çok eyleme geçmeyi öncelikli kılabilesin.
şu da var:
koltuktan kalkamadığımız, kendimizi tam bir b*k gibi hissettiğimiz, su içmenin bile zor olduğunu düşündüğümüz anlar olacak, hayat böyle, her zaman mutlu ve keyifli olamıyoruz ama iyi yada kötü buraya geldik ve öleceğimiz güne kadar bir şekilde yaşamak zorundayız.
bunu ya un çuvalı gibi hiç bir şey yapmadan sadece kafada kurarak ve o müthiş zekamızla kendimizi sürekli kandırarak yapacağız, ya da başrolü olduğumuz hayatımızda ‘sahneye’ çıkarak, deneyerek, eyleme geçerek yer yer yenilsek bile savaş vererek yapacağız.
düşünmek, harekete geçmenin bir parçası olmalı, eylemin tamamı değil.