Hem Güldürüp Hem de İnsana Tokat Gibi Çarpan Filmlerden Biri: Kibar Feyzo

ilk bakışta ulan ne güldük ya dedirten, ama biraz dikkatli izleyince insanı tokat gibi çarpan filmlerden biridir kibar feyzo. kemal sunal’ın o masum gülüşünün arkasına saklanmış öyle sağlam mesajlar var ki, bir dönem bu film sansür yemiş, yasaklanmış… yani sadece başlık parası değil, baya sistem eleştirisi, ideolojik sarsıntı, sınıf çatışması, hatta anayasal göndermeler falan var bu filmde. boşuna kibar dememişler yani, adam hem ince hem derin.
film başlar: feyzo ve bilo askerden gelir. biri trakya’dan, biri iran sınırından. bu ayrım bile ilk metafor. biri batıyı, biri doğuyu temsil eder. ikisinin de gözü gülo’da. ama yolları farklı: feyzo isyanla, bilo yalakalıkla gülo’yu almaya çalışır. buradan itibaren doğu toplumlarının itaat ederek bir şey elde etme alışkanlığı ile batının hakkını arama refleksi arasındaki çatışmaya gireriz. ama dur, daha yeni başlıyoruz.

bilo’nun onbaşı olması, otoriteye yanaşmanın ödüllendirilmesi. feyzo’nun başına gelenler ise sistemin dışına çıkanın başına neler geleceğini göstermesi. bu arada film boyunca feyzo kameraya dönüp konuşur; yani mahkeme biziz, hakim biziz. adam suçlu mu, değil mi; karar bize ait. interaktif film mi dersin, brechtvari yabancılaştırma mı, artık sen karar ver.
gelelim ağaya… maho ağa. fötr şapkasıyla, havuza bile onunla giren, cumhuriyet görünümlü ama faşist bir figür. hitler bıyığıyla tamamlanan bu karakterin adı da cabası: maho… ulan resmen mao zedong’un adı! ama bu adam bildiğin kapitalist, sömürücü bir toprak ağası. yani burada da adı komünist ama içeriği faşist ironisi devrede. aynı halkın demokratik cumhuriyeti isimli baskıcı devletler gibi.

başlık parası açık artırması, senetlerin arkasına ağa kefaleti, kadının mülkiyet gibi alınıp satılması, filmdeki feminist damar. keza feyzo’nun şehirde herkes bu boku takıyor diyerek fötr şapkayı sahiplenmesi de, modernizme ironik bir geçiş. ama iş asıl burada başlıyor: feyzo şehirde sendika öğreniyor, paralı tuvaleti köye getiriyor, sonra ağanın boku üstüne bok olur mu? sorusu geliyor. kapitalizm eleştirisi? var. tekelleşme? dibine kadar. sınıf çatışması mı? abicim, bu film küçük bir das kapital zaten.
feyzo’nun her dönüşünde köyden yeniden sürülmesi, ağanın müfettişe yalakalık yapması, halkın ağaya korkudan boyun eğmesi… sonra duvarlara yazılan sloganlar, imamın din elden gidiyor diye bağırması. burada da dinin iktidar tarafından nasıl araçsallaştırıldığını görüyoruz. imam, halkı dinle değil, korkuyla dizginlemeye çalışıyor.
ve dönemin meşhur 141 ve 142. maddelerine gönderme: ağa diyor ki 141-142 başsınız burada! e hani neden 141-142? çünkü 141. madde örgüt kuranı, 142. madde propaganda yapanı cezalandırıyor. ağa bu iki maddeyi tek bir sayıya yedirerek halkı hem suçlu hem suskun ilan ediyor.

film ilerler, feyzo’nun örgütçülüğü artar, ağa gider, yerine yenisi gelir. ama köylü eskiyi arar olur. işte final darbesi de burada vurulur: sıkıntı şahıslarda değil, sistemi doğuran düzendedir. yani birini öldürmekle değil, düzeni değiştirmekle olur devrim. film bu noktada o dönemki silahlı sol örgütlere de ince bir mesaj çakar: zenginleri öldürüyorsunuz ama çözüm bu değil.
şöyle düşün: bir yanda ben sizi doyuruyorum, kız alıyorum, köyü de satarım diyen ağa var. öte yanda boğayı sattım çünkü başlık parası saçma diyen, şehirde aydınlanan, sonra köyünü örgütleyen feyzo. ama sonuç? sistem, bireyin ötesindedir. bir ağa gider, öteki gelir. değişmeyen halktır.
bu film güldürür, ama sonra kahkahanın boğazına dizilir. kemal sunal’ın sade ama tok oyunculuğu, filmdeki mizahın altındaki taş gibi ideolojik yük, dönemin politik atmosferine ayna tutması… hepsi birleşince ortaya komedi görünümlü bir manifesto çıkar.
“kim ağa yaptı bu pezevengi?” sorusu hala geçerliliğini koruyor.