Her 100 Kişiden Birinde Gözlemlenen Sosyopati Tam Olarak Nedir?
Nedir, ne değildir?
Amerikan Psikiyatri Derneği’ne göre: "Sosyopatiyi teşhis için temel özellik, çocukluk veya ilk ergenlik çağında başlayıp yetişkinlik çağında da devam eden, diğer insanların hakları ile ilgili daimî bir umursamazlık ve ihlâl seyridir."
sosyopat; antisosyal kişilik bozukluklarına verilen isimdir. bir akıl hastalığı değil, kişilik bozukluğudur. toplum kurallarına uymayan, empatiden yoksun olan, ahlaki değerlere önem vermeyen, suça meyil gösteren ve benzeri özellikler taşıyan kişilere sosyopat denilmektedir.
gördüğüm "kadarlarıyla" sosyopatlar, vicdan ve ahlaki, "bilgi sahibi olma", "tanımlayabilme, özelliklerini anlama" düzeyinde bilmekte, ancak yaşayarak hissederek bilme ve içselleştirme gibi bir durumları olmadığından, gelişkin sosyal zekayla birlikte, kendisi ve etrafını tahrip edici sonuçlar üretebilmektedirler. sosyopat, ahlaki davranmayı bile ancak kişisel tutarlılık ve kendini kendisine ve etrafına karşı bir saygı-güç nesnesi haline getirmek için gerekli bir performans olarak görmekte ve kendisinden asla beklenmeyecek anlarda bu performansa son verebilmektedir. kendini ve davranışlarını, etrafına topladığı zavallıları da inandıracak şekilde rasyonalize etme kabiliyeti vardır. var olan (varsa) tüm kabiliyetlere rağmen toplumsal olma ihtiyaçlarıyla çelişen düsturları hatta tek klavuzları, bencil hayatta kalma, güçlü olma, kendini iyi hissetme refleksleri olduğu için, kendisi için dahi doğru ve iyi olan eylemlerin faili olamazlar.
bunların bir kısmı seri katil olur
nörolojik dertleri sebebiyle hiçbir duygu durumları yoktur (bazılarının). bazen çeşitli beyin ameliyatlarından sonra duygu merkezinde sorun oluşursa ameliyat sonrası sosyopat olarak uyanan insanlar vardır. en kötüsü de bu sanırım. en büyük psikolojik derdin kaygı bozukluğu mesela, bir kalkıyorsun sosyopatsın. kalıtımsal olarak ailede varsa eğilim artar fakat amerika'da seri katiller üzerinde yapılan bir araştırma sonucunda çocukluk dönemindeki ağır tramvalar (based on true story: annenin erkek çocuğunu kız gibi giydirip kendi fahişelik yaparken çocuğa izletmesi vb) sosyopatlığa yol açabilir.
kendimizden başka insanlarla ilişki kurmak için gerekli olan empati yeteneği, öğrenilmiş bir davranış olmakla beraber, altyapısında bulunan vicdan, human nature'da elzem olan özelliklerdendir (bilimsel araştırmalara göre bu söylediğim tamamen kabul görmemiş olsa da, sosyopat kimliği incelemesinde bulunurken kabul ettiğimiz uzayda, felsefe ve psikoloji bilimleri çatışadursun, durum böyledir).
çocukken böcek öldüren insanoğlu (ki hepsi yapmaz) bu eylemi ne kadar ve ne ölçüde devam ettirdiğine göre hastalığa yakın veya uzak durur. bu cümleden sakın "böcek öldüren sosyopattır" kanısı çıkmasın, darılırım. demem o ki, kendisi de dahil canlılara zarar verme eylemi, sosyopatlığın birinci belirtilerinden biridir. seri katillerle paralellik gösteren bu durum, tahmin edeceğiniz üzere böcek öldürmekle sınırlı kalmaz. psikopatlıktan ayrılan yönü de yine bu çağlarda ortaya çıkar: eylemin güdüsü farklıdır. şöyle ki, psikopatlar öldürme veya acı verme işlemini gerçekleştirirken zevk alma, ilgi çekme, cinsel uyarılma gibi güdülerle hareket ederken sosyopatlar bunu sadece yapabiliyorum, öyleyse yaparım şeklinde bir düşünceden hareketle gerçekleştirir. psikopat seri katiller mahkemede, duruşmalarda genellikle ne yaptıklarını hatırlamaz veya bunu büyük bir gururla anlatıp övgü beklerler, buna karşın sosyopat zekice yalanlarla cezadan kurtulmaya çalışır, ve şöyle ki, yasaların tıkır tıkır işlediği ülkelerde bunu başarmak (sad but true) daha kolaydır (yani diyor ki, linç bilinci içeri hukuk dışarı).
psikopatlık durumunda, mahkemece verilen kararla hastaneye gönderilirsiniz. (siz değil yani, bir dakika) sosyopatlık ise burada tekrar farklılık gösterir, çünkü devam eden bir delilik halinden çok yalan söyleyen soğukkanlı bir katil çoğu zaman müebbet hapis cezası alır. psikologların ve savcıların da iki durumu ayırt etmesinin zorlaşmasının nedeni ise, sosyopatlar (istedikleri zaman) yine isimlerinin aksine topluma uyumlu iyi bir vatandaş olabilirler, tam da bu nedenle delilik mazeretiyle yırtamayıp ölüm cezası veya müebbet alırlar.
seri katillerin birçoğunun günlük hayatlarında saygı gören birer birey olmaları da bu durumla açıklanabilir. son yüzyılda seri katiller üzerinde yapılan araştırmalar, onların aslında dr. jeykll-mr. hide hayatı yaşadığını ve öldürmeye programlanmış yaratıklardan çok, saygın birer doktor veya avukat da olabildiklerini gösteriyor.
psikopat olarak nitelendirilenler bir yana, sosyopat seri katiller için kurbanın düştüğü zavallı durumlar çok önemli değildir. işkence yapmak, cinsel bir zevkten çok (ki psikopat seri katillerin en büyük güdüsü genellikle cinselliktir) deneysel bir merakın sonucudur. kurbanlarını yemek onların tarzı değildir ve seri katillerin aksine kendilerine zarar verme davranışı daha sık görülür.
etik ve hukuki olarak hapisanede değil de hastanede tedavi edilmeleri gereken hastaların, ironiktir ki tedavi edilerek topluma kazandırılabildiği görülmemiştir. en ağır mental hastalıklarda bile (örn. şizofreni) ilaçlarla günlük hayata devam edebilme mümkünken, sosyopatların durumundaki ayırıcı unsur olan zarar verme dürtüsünün tedavisi yoktur.
bunun lanetlenme veya inhumanity ile bir tutulduğu primitif toplumların en büyük savunması da bu gerçektir. bir diğer savunmaları da belirtilerinin orta yaşlarda değil de bebeklikten itibaren gözlenebilir olmasıdır. idam cezasına karşı olan gelişmiş batı toplumlarında bile, bu hastalığın cezası genellikle ölüm ya da tecrit olur.
ama durum hiçbir zaman natural born killers'taki gibi değildir, maalesef çoğu zaman yargıya başka seçenek bırakmayacak derecede insanlık dışı ve düşünce dışı eylemleri kolayca yapabilen insanlara karşı, bilim henüz bir çare bulamamıştır, sanat ise filmlerini çekerek kendine fayda (parasal) topluma da hurafe sağlar, bizi süpersize eder...