Hitler, Çocukluğu ve Gençliğinde Neler Yaşadı da Böyle Bir Adama Dönüştü?

Hitler'in bildiğimiz Hitler'e dönüşmesine hep bir tuğla koymuş olan olayları derleyen nefis bir yazı, buyrun.
Hitler, Çocukluğu ve Gençliğinde Neler Yaşadı da Böyle Bir Adama Dönüştü?

aşağıda adolf hitler'in canavar haline gelmesinde çocukluğunun, aile ortamının, wittgenstein'ın ve nietzsche'nin rolünü tartışıyoruz. öncelikle belirteyim, işbu yazı, hitler'i hiçbir şekilde aklama girişimi değildir, bilakis, canavara dönüşmesindeki mihenk taşlarından birini analiz etmektir.

öncelikle adolf hitler'in babası alois hitler gayrimeşru bir çocuktu

en alt kademe diyebileceğimiz bir memurluk derecesine sahipti ve gümrük memuru olarak hiçbir zaman üst rütbelere çıkamadı. hitler'in babasının babasının yani adolf hitler'in dedesinin tam olarak bilinememesi hep tarihsel bir defo olarak kalmıştır. bu durumun, alois hitler üzerinde olumsuz bir psikolojik temeli oluşturmuş olması oldukça muhtemel. hatta bu yüzden alois hitler, daima depresif ve şiddete eğilimli biri olarak kaldı. dolayısıyla adolf hitler'in yaşamında aile içi şiddet çok önemli bir faktör ki, alois nasıl karısını ve oğlunu dövüyorsa, genç adolf da kız kardeşi paula'yı canından bezdiriyordu. adolf hitler bu aile ortamının psikolojik yansımasını kavgam eserinde kurgusal olarak yansıtır:


"hayal edin..."
diyecekti hitler, kavgam okuyucusuna: daracık iki odası olan bir bodrum katında yedi nüfuslu bir işçi ailesi yaşıyor. beş kardeş arasında yaklaşık üç yaşında diyebileceğimiz bir çocuk da var. bir çocuk, bilincine ilk izlenimleri bu yaşta kazır ve hatta kabiliyetli insanlar ileri yaşlardan bu yaşa kadar hafızalarının izlerini sürebilirler. odalanın darlığı ve sıkışıklığı da hiç arzu edilen bir ortam sağlamıyor. dolayısıyla sık sık kavga gürültü ortamı oluşuyor. bu koşullar altında insanlar birbiriyle yaşamıyor, birbirlerini adeta eziyorlar. çocuklar arasında olan kavganın gürültü durumu elbette katlanılabilir çünkü çocuklar böyle ortamlarda sürekli kavga etseler de birbirlerine yaptıklannı hemen unutuverirler. ancak eğer bu savaş, ana babanın kendi aralannda her gün geçen bir olaya dönüşürse ve edepsizliğin ağızda tat bırakmadığı bir şekilde vuku bulursa, o zaman bu görsel öğreti kademeli olarak eninde sonunda çocuklar üzerinde de görülmeye başlayacaktır. eğer bu karşılıklı tartışma, babanın anneye vahşi saldırılarına ve babanın içip içip anneyi dövmesi durumuna dönüşürse çocukların da kaçınılmaz olarak edinecekleri karakteri tahayyül etmek açıkçası bu ortamı bilmeyen insanlar için bir hayli zor. altı yaşındaki bu zavallı küçük çocuk, yetişkin bir insanı bile güdüleyen şeyin korkudan başka bir şey olmadığını zannedecektir.

bu üstteki paragraf hitler'in kendi ifadeleri. fakat, alois hitler işçi değildi; ne evi bodrum katındaydı ne de ailesi yedi kişiden müteşekkildi, ancak gene de bildiklerimizi göz önünde bulundurduğumuzda bu olayın hitler'in söylediği kadar farazi olduğunu söyleyemeyiz, zira ne kadar büyük olursa olsun hiçbir yapı klara hitler (hitler'in annesi) ve çocuklarına alois hitler'in ataerkil tiranlığının üstesinden gelmek için ihtiyaç duydukları duygusal alanı sağlayamazdı. hitler'in verdiği örneği olduğu gibi inceleyecek olursak durum yeterince karanlık. "edepsizliğin ağızda tat bırakmadığı bir şekle dönüşmüşse", "bu ortamı bilmeyen insanlar için bir hayli zor" ya da "yetişkin bir insanı bile güdüleyen şeyin korkudan başka bir şey olmadığı" gibi hitler'in kullandığı ifadelere mercek tuttuğumuzda, hitler'in çok daha ciddi ve korkunç şeylerin ipuçlarını verdiğini görürüz. kimileri bu paragrafta çocuklara istismar ipuçları bulduğunu da iddia ediyor; bu yoksa bile, görünüşe göre babanın anneye "vahşi" saldırıları söz konusu. hitler'in daha sonra ortaya koyacağı coğrafi lebensraum (hayat sahası) kavramı almanya'nın daha fazla "yaşam alanına" sahip olmak için topraklarını doğu istikametinde slavların olduğu bölgeye doğru genişletmesini öne süren fikir aslında küçük bir çocuğun ailesine ilişkin beslediği korkunç duygulara ve annesi adına içinde büyüttüğü korkuya mı dayanıyordu? bu tartışılmaya değer bir durum.

diğer yandan, hitler'i, gerçek kahramanlığın inatçı bir direnişte yattığı düşüncesine iten şey bu çocukluk koşulları olabilir

bilindiği üzere daha sonraki yıllarda friedrich nietzsche (1844-1900) ve martin heidegger'i (1889-1976) okuyarak keşfetmiş olduğu "iradenin" üstünlüğü üzerine ortaya bir doktrin kayacaktı. j. p. stern'in ifadesine göre führer, bu filozofların gerçeklikten ziyade mecazi temelde iledediğine ilişkin kafasında ham bir gerçeklik yaratmıştı. yine de hitler'in bu filozofların çalışmalarındaki "iradenin" üstünlüğü kısmına dört elle sarılması ilginçtir. fikirlerinin arkasında duracak olan adolf, bunu henüz gençlik yıllarında babasının memur olması yönündeki ısrarlarına karşı da sergileyecekti. hitler'in o zaman bile bir ressam olmak istediği ve bu isteğinden caymaya hiç niyeti olmadığı söylenir. bu iddiayı destekleyen aşırı net bir kanıt yoksa da babasının ısrarlarına şiddetle ve korkusuzca karşı çıktığına ilişkin ifadeler mevcuttur. üstüne viyana'da güzel sanatlar akademisine başvurusunun reddedilmesi işin tuzu biberi. aile içi şiddetten muzdarip hitler'in üstüne yaşadığı bu hayal kırıklığı göz önüne alındığında, başarısız bir manzara ressamının, dünyanın en büyük despotuna dönüşmesi şaşırtıcı değil.


öte yandan, nietzsche ve heidegger bahsi bizleri ludwig wittgenstein'a götürüyor

ünlü filozof, adolf'un linz'de ortaokuldan (realschule) arkadaşıydı. net kronolojik kayıtlara göre hitler ve wittgenstein neredeyse tamamen birbirinin çağdaşı: 26 nisan 1889 tarihinde doğan wittgenstein, hitler'den sadece 6 gün küçük. ancak zihinsel olarak erken olgunlaşan wittgenstein'ın bir yıl önden gitmesi ve hitler'in bir yıl sınıfta kalmasıyla birlikte aralarında iki eğitim yılı fark olmuştu. gün içinde birbirlerini ne sıklıkla gördükleri ya da aralarında herhangi bir konuşma geçip geçmediği belli değil. ama bir takım çevreler, ikilinin aralarındaki çatışmanın hitler'in hayatında ve bir antisemitiste dönüşmesinde dönüm noktası olduğunu iddia ediyor. aile içi şiddetten müzdarip başarısız bir ressamın ve geleceğin diktatörünün, zengin ve nüfuzlu yerel bir ailenin oğlu olan genç wittgenstein'a karşı kızgınlık duymak için sebepleri olduğu açık. aynı zamanda wittgenstein'ın büyükanne ve büyükbabalarının yahudi olduğu da doğru. ancak buradaki önemli nokta, wittgenstein'ın annesi de babası da roma kilisesi'ne bağlı katolik'lerdir.

genç adolf'un babasına karşı çıkmak için muhtaç olduğu kararlılık, kendine duyduğu (bazı açılardan) hayranlık uyandırıcı, güçlü ancak en nihayetinde yanıltıcı ve yıkıcı hale gelecek olan inancı beslemiş gibi görünüyor. zira adolf hitler'in gücünün zirvesinde olduğu ya da liderliğinin en hayati krizlerini yaşadığı sonraki yıllarında dikkat aralığının daraldığına ve en ihtiyaç duyulan zamanlarda tavsiyeleri ya da yapıcı eleştirileri bile kabul etmede acziyet gösterdiğine ilişkin çokça kanıt mevcut ve bunlar aile içi gerilimin ve alois hitler"in despotluğunun adolf hitler'de bıraktığı izlerin birer yansıması olarak yorumlanabilir.

dipnot: adolf hitler ironik bir şekilde gençliğinde avusturya'nın meldemannstrasse bölgesinde haus adında bir otelde sefil bir hayat sürerken, yahudilerle oldukça iyi geçiniyor hatta haus, yahudi hayırseverler tarafından finanse ediliyor. yani bir nevi, hayatının en zor zamanlarında yahudilere minnet duyuyor.

kaynak: hitler, canavarın ardındaki adam, michael kerrigan, çeviri: barbaros uzunköprü, kronik kitap'tan derlenmiş ve kendi yorumlarımla harmanlanmıştır.