II. Dünya Savaşı'nda Her İki Taraftan da Ödül Alan Çifte Ajan: Juan Pujol García

juan pujol garcia, 2. dünya savaşı'nın en fantastik casusluk hikayesinin kahramanı olan, tek kurşun atmadan iki taraf adına da şavaşan ve savaşın iki tarafından da madalya kazanarak tarihe geçen, katalan kökenli çift taraflı ajan. normandiya çıkarması'nın başarılı olması için almanlar'ı yanıltmakla kalmamış, nazi şifrelerinin çözülmesi için adeta bir doğrulama anahtarı işlevi görerek savaşın kaderini değiştirmiş.
winston churchill; ''savaş zamanı, gerçek o kadar değerlidir ki; ona her zaman yalanlardan oluşan bir koruma eşlik etmelidir.'' demiş. işte bu da o da türden ama aynı zamanda oldukça da eğlenceli bir hikaye.
garcia; esasen barcelona'daki katalan burjuvazisine mensup tuzu kuru bir serseri. gençliğinde birkaç işe girmiş ama dikiş tutturamamış, en son tavukçulukta karar kılmış. ispanya iç savaşı başlayınca askere alınmış. ilk büyük yalanını burada patlatmış, mors alfabesi bildiğini söyleyerek telsizciliğe kapağı atmış. kısa sürede yalanı ortaya çıkınca iletişim hatları için kablo döşeme göreviyle cepheye gönderilmiş. ilk fırsatta firar edip taraf değiştirmeye niyetlenmiş ancak karşı tarafın bulunduğu yere ulaşmak isterken yanlış mevziye gidince franco'nun askerleri hain olduğunu anlayıp peşine düşmüş, bayağı bildiğiniz dağ bayır kovalamışlar ama bizimki izini kaybettirmeyi başarmış.
işte bu şekilde savaş sırasında ülkesinde olan bitenden bezmiş, komünistlerden de faşistlerden de nefret etmiş. savaştan sonra önce ingilizler'e gitmiş ve onlar adına casusluk yapmak istediğini söylemiş ama ciddiye alınmamış. daha sonra sahte bir lizbon elçiliği görevli kartı yapıp bu kez nazi sempatizanı olduğunu söyleyerek almanlar'a yanaşmış. lizbon kütüphanesindeki ingiltere ve londra hakkında yazılan kitaplardan ve gazetelerden bulduğu bilgileri, turistik broşürlerde yazanları süsleyip 11 ay boyunca ingiltere'ye hiç gitmeden almanlar'a istihbarat raporu diye çakmaya başlamış. biraz daha para koparmak için amerikan elçiliğine gidince abd askeri ataşesinin dikkatini çekip ingilizler'e önerilmiş. bir süre sonra ingilizler onunla irtibat kurup ''fortitude operasyonu'' adlı yanıltma operasyonuna dahil ediyorlar, güvenilirliğini arttırmak için hayati olmayan gerçek bilgilerle de besleyip almanlar'ı tufaya düşürmeyi planlıyorlar. hatta daha da inandırıcı olsun diye 22 güvenilir kaynaktan istihbarat topladığına yani bir casusluk ağını yönettiğine işaret edecek şekilde uydurma haber kaynakları(aralarında bir klm pilotu, cebelitarıklı bir garson, venezuelalı bir öğrenci, yunan balıkçı, güney afrikalı bir nazi sempatizanı gibi fabrikasyon karakterler var.) yaratıyorlar. yemi yutan almanlar ise kendisine alaric, kurduğu sözde casus ağına da arabal kod adını veriyorlar. ingilizler'in kendisine verdiği kod adı da garbo'dur. zira ingiliz idarecisi, kendisine bu kod adını o dönem dünyanın en iyi aktristi olduğunu düşündüğü greta garbo'dan esinlenerek koymuş. aslında öncelikle bovril kod adını vermişler, zira ingiliz gizli servisi binasına giden yolun üzerinde bovril adlı bir içecek markasına ait reklam tabelası ajanların gözüne sıklıkla çarpmaktaymış. ama bizimkinin allah vergisi oyunculuk yeteneği onu en nihayetinde ''garbo'' yapmış.
ingiliz istihbaratındaki ''20 komisyonu'' (adını roma rakamlarıyla 20'ye karşılık gelen xx'den alan ve double-cross(xx) sistemi diye bilinen birim) tarafından yapılan plana göre; tıpkı daha önce başarıyla sonuçlanan operation mincemeat'te olduğu gibi müttefiklerin avrupa'ya yapacağı çıkarma ile ilgili bir yanlış yönlendirme yapılacak, alman birliklerinin esas çıkarmanın yapılacağı normandiya sahillerinden uzaklaşıp fransa-ingiltere arasındaki calais boğazı(ingilizler için dover boğazı) tarafında konuşlandırılması sağlanacaktı.
bu amaç doğrultusunda general patton komutasında olduğu iddia edilen ve aslında hiç var olmayan fusag yani ''first united states army group''(amerikan birinci ordu grubu) adıyla hayali bir ordu yaratılıp(aslında patton sadece 14 askerini bu yanıltma operasyonu için görevlendirmiş.) müttefik kuvvetleri arasında patton'la ve hayali ordunun diğer yetkilileriyle yapılan sahte telsiz konuşmaları ve mektuplaşmalar düzenleniyor, hayali kuryeler gönderiliyor. naziler, garbo'dan edindikleri bu istihbaratlar üzerine esasen karton uçak maketlerinden oluşan müttefik sözde filolarının bulunduğu hangarları bombalıyorlar. yine garbo'dan gelen liverpool limanı'ndan yola çıkarak malta'ya ulaşacak askeri bir yardım konvoyu istihbaratı üzerine luftwaffe uçakları fransa'dan hareket edip akdeniz'de olmayan bir müttefik filosu kovalamışlar.
garbo, bu yemleme işleri sırasında iki kez çuvallamanın eşiğinden dönüyor. almanlar'dan para isterken londra'daki limanlarda çalışan bazı işçileri kafaladığını ve onlardan bilgi alabilmek için şarap istediklerini söylüyor. (londra'da hangi liman işçisi içsin şarabı abi ya?!) bunun dışında bir de brighton'da tatil yapabilmek için bazı yabancı misyon yetkililerin yazları çok sıcak olan(!) londra yerine brighton'da toplantı yapacaklarını ve onlardan bilgi alma imkanı olduğunu söyleyerek aslında sevgilisi ile tatili çıkabilmek için almanlar'dan para tokatlamış. yine almanlar kuzey afrika'yı işgal etmeye hazırlandıklarını iletince balonu patlamasın diye bu konudaki sözde bilgi kaynaklarından birinin ameliyat olurken öldüğünü söyleyip inandırıcı olsun diye gazetede ölüm ilanını yayınlatarak almanlar'a göndermiş, daha sonra da ölen ajanın dul eşine yardımcı olmak için onu da kriptocu olarak kadroya aldığını söyleyip aslında var olmayan o kadın için de almanlar'dan para koparmış.
bu ufak komplikasyonlar dışında yanıltma operasyonu öyle başarılı oluyor ki; ingiliz iç istihbaratı mi5, garbo'nun paylaştığı bilgilerden yola çıkarak içlerinde bir köstebek olduğundan şüphelenip soruşturma yaparken bunun aslında sis'in düzenlediği bir yanıltma operasyonu olduğuna uyanıyorlar. öte yandan müttefikler normandiya'ya çıkarma yaptığı zaman almanlar bunun calais boğazı'ndaki esas çıkarma için bir yanıltma harekatı olduğunu düşünürek bölgedeki birliklerini normandiya'ya yönlendirmiyorlar. tabii hitler'in buradaki en büyük hatası, efsane komutanlardan wilhelm canaris'i istanbul'daki taraf değiştirme skandalı yüzünden görevden alıp tutuklatması ve istihbarat faaliyetlerinin tümünü himmler denen ruh hastasına teslim etmiş olması. halbuki karl maria wiligut örneğinde de görülebileceği gibi himmler denen bu çelimsiz köylünün yeri akıl hastanesi olmalıydı. gerçi naziler'in arasında wilhelm canaris, erwin rommel, walter schellenberg ve reinhard gehlen dışında akıllı adam yok da neyse.
ingiliz istihbaratı, garbo'nun gönderdiği mesajları takip ederek almanlar'ın abwehr merkezine gönderdiği şifreli mesajlarla karşılaştırıp nazi şifrelerinin çözülmesi konusunda enigma operatörlerine yardımcı olacak bir doğrulama anahtarı olarak kullanmışlar.
normandiya çıkarması başlamadan saatler önce garbo, abwehr merkezi'ne acil kodlu bir mesaj geçerek ''göstermelik'' çıkarmanın başlayacağını bildirerek kendisine duyulan güveni arttırmak için bir hamle yapmış ve tuzağa düşüp calais tarafındaki askerleri normandiya'ya göndermemeleri konusunda almanlar'ı tekrar uyarmış. iki hafta boyunca benzer mesajlarla almanlar'ı kafalamaya devam etmiş. hatta daha sonra ele geçen arşivlerde normandiya çıkarması başladıktan üç gün sonra garbo tarafından gönderilen, general alfred jodl ve hitler tarafından ''görüldü ve onaylandı'' damgalı bir mesaj bulunmuş. almanlar bir başka yazışmada calais çıkarmasının neden yapılmadığını sormuş, bizimki ''normandiya beklenenden başarılı olunca bu plan rafa kaldırılmış olabilir.'' diye cevap vermiş. bildiğin nitelikli taşşak geçmek bu! ingilizler operasyonun adını da ironik biçimde ''fortitude''(metanet) koyarak olayı farklı bir boyuta taşımışlar zaten.
almanlar ''başarılarından'' dolayı garbo'yu demir haç madalyası ile ödüllendiriyorlar, bir süre sonra da bu kez ingilizler garbo'ya britanya imparatorluk nişanı vermeyi kararlaştırıyor ancak garbo, ingiliz gizli servisi tarafından saklandığı için tören yapılamıyor. böylece garbo 2. dünya savaşı sırasında iki tarafın da ödüllendirdiği tek isim olarak tarihe geçiyor.
ingilizler garbo'nun gerçek kimliğini deşifre etmemiş, bir süre sonra da düzmece bir tutuklama ile garbo'yu sahadan çekip almanlar'la bağını koparmasını sağlamışlar. garbo son olarak madrid'deki alman idarecisini bulup onun faaliyetlerine devam edip etmediğini araştırarak müttefiklere bildirmek üzere kullanılmış. henüz kandırıldığının farkında olmayan alman ajan, garbo'ya führer adına yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür edip ödül olarak bir miktar para vermiş hatta. ingilizler garbo'yu rusya'da görevlendirmek istemişler ama o kabul etmemiş. garbo daha sonra eski eşi ve çocuklarını da arkada bırakıp angola'ya gittiğini söyleyerek ortadan kayboluyor ve 1949'da sıtmadan öldüğü haberi geliyor. ancak gerçekte 1945'te venezuela'ya yerleşiyor. orada yeniden evlenip 2 erkek, 1 kız çocuğu sahibi oluyor. savaşta casusluktan kazandığı paralarla bir arsa alıp buraya bir otel ve sinema yaptırmış ancak adamın malına mülküne bildiğin çökmüşler, malını mülkünü yok parasına satmak zorunda kalmış. elindekileri kaybedince bir petrol rafinerisinde işe girerek geçimini sürdürmüş daha sonra. yeni eşi ve çocuklarına gerçek kimliğini ve savaş maceralarını hiç anlatmamış.
yıllar sonra garbo'nun izini bulan ingiliz tarihçi nigel west(rupert allason'ın takma adı), onun normandiya çıkarması'nın 40. yıl anma programına davet edilmesini sağlayarak venezuela'dan londra'ya getiriyor, prens philip tarafından buckingham sarayı'nda adına düzenlenen bir davette ağırlanıyor ve 1944'te kendisine verilmesi kararlaştırılan madalya takdim ediliyor.
garbo'nun izini bulan tarihçi nigel west, garbo'nun gerçek kimliğini cambridge beşlisi olarak bilinen hain grubunun bir üyesi olan anthony blunt'tan öğrenmiş. blunt'la sohbet ederlerken garbo'yu bilip bilmediğini sormuş, o da ''bilmenin de ötesinde, adamla tanıştım. juan veya jose garcia'ydı adı.'' demiş, west bu ismin doğrusunu istihbarattaki bir başka arkadaşından öğrenince telefon rehberinden adamı araştırmış ve joaquin garcia adlı yeğenine ulaşmış. yeğeni de amcasının bir süre önce venezuela'dan kendilerine tebrik kartı yolladığını iletince garbo'nun izi bulunmuş.
hikayesinin bu sıradan bir tavukçuyken ajanlığa soyunup fabrikasyon istihbarat üretme kısmı muhtemelen graham greene tarafından yazılan our man in havana ve yine john le carre reis'in de ondan esinlenerek yazdığı tailor in panama romanlarına ilham kaynağı olmuş. hatta our man havana filmindeki karakterin uydurduğu ilk bilgi kaynağı da garbo'nunki gibi bir pilottu.
garcia'nın hikayesinin en önemli noktası; görevini başarılı ifa etmesinin yanı sıra kimliğinin uzun yıllar deşifre edilmeden korunabilmiş olması. zira bu alandaki bazı isimlerin hikayesini başarılı casuslar olarak aktarıyoruz ama çoğu aslında başarılı faaliyet yürütmüş olsa bile kimliği deşifre edilmiş, şanslı olanları kaçıp canını kurtarmış insanlar oluyor. garcia'nın kimliği ise bir ingiliz tarihçi tarafından kurcalanmasa ortaya çıkmayacaktı belki.
ingilizler'e bu kadar büyük fayda sağlayan bir adam olmasına rağmen hiçbir zaman ingiliz istihbarat birimleri binalarının kapısına dahi yaklaştırılmamış, telefonları dinlenmiş, mektupları okunmuş, idarecisi dışında hiçbir gizli servis yetkilisiyle temasına izin verilmemiş hatta görünmez mürekkeple yaptığı bütün yazışmalar idarecisi tarafından denetlenmiş. bu da bu işlerde asla tam anlamıyla bir güvenin olmayacağına dair güzel bir örnek teşkil ediyor.
operation mincemeat filmi gösterime girince aklıma geldi, sizinle de paylaşayım dedim bu hikayeyi. mincemeat kadar bilinmese de en az onun kadar hayati öneme sahip ve filmlere konu olacak kadar ilgi çekici bir olay.