İlişkilerde Sonun Başlangıcını Temsil Eden O İlk Kırılma Anı

Ayrılık dediğimiz şey o anda vuku bulmaz, esasen çok daha öncesinde başlamıştır bile...
İlişkilerde Sonun Başlangıcını Temsil Eden O İlk Kırılma Anı
500 Days of Summer (2010)

ilişkinin ilk kırılma anı... kritiktir. sonun başlangıcıdır. nasıl olduğu, neden olduğu biraz da size bağlıdır. ancak karşınızdakinin sizin sandığınız kişi olmadığı fikri de ilk o anda kafanızda canlanır. bu bir kavga olur, saygısızlık olur, bir yalanı yakalamak olur, tutarsızlık olur, ya da siz sevmediğiniz halde karşınızdakinin sucuklu pizza yemesi bile olabilir... olur da olur yani.

yani ilişkilerin bitişi çoğu zaman resmi sona eriş anıyla değil, duygusal kopuşun başladığı “ilk kırılma anı” ile başlar. bu an genelde çoğu zaman sessiz, görünmez ve ihmal edilen bir dönüm noktasıdır. ertesi gün hatırlamayabilirsiniz ya da üzerinde çok durmayabilirsiniz de... ama kişilerden biri artık eskisi gibi bakmamaya başladığında, sözlerin sıcaklığı yerini mesafeye bıraktığında ya da duygusal yatırım yerini otomatikleşmiş tepkilere terk ettiğinde, ilişkinin dinamiği dönüşüme uğramaya başlamış demektir.

bu süreci elisabeth kübler-ross’un yas modeline uyarlayarak okumak mümkündür

1. inkâr: kişi, ilişki içindeki değişimi görmekte direnç gösterir. "sadece yoğun bir dönem", "zamanla düzelir, oturur" gibi içsel söylemlerle kırılma inkâr edilir.

2. öfke: duygusal uzaklaşmanın kabulü ile birlikte karşı tarafa ya da kendine yönelen öfke baş gösterir. hele kendinizle barışık değilseniz vay halinize... en zor dönem bu olur.

3. pazarlık: ilişkiyi kurtarmaya yönelik çabalar başlar. daha çok iletişim kurmak, sürprizler yapmak, tavizler vermek bu evrede görülür.

4. depresyon: pazarlığın işe yaramadığı fark edilince kişi derin bir boşluk ve üzüntü hissine kapılır. ilişkinin duygusal olarak zaten bitmiş olduğu gerçeğiyle yüzleşilir. melankolik şarkıların kucağında bulursunuz kendinizi aman...

5. kabul: son olarak, ilişkinin bitişi içselleştirilir ve kişi hayatına bu gerçekle devam etmeye başlar. o gün güneş daha güzel doğar. kuşlar sizin için cıvıldar.

bu bağlamda “omnes vulnerant ultima necat” (hepsi yaralar, sonuncusu öldürür) sözüyle bir paralellik kurmak yerinde olacaktır. ilk kırılma anı, görünüşte küçük bir sapma gibi dursa da aslında duygusal bütünlüğü zedeleyen ilk yaradır. zaman içinde benzer yaralar birikerek ilişkiyi zayıflatır ve nihayetinde “öldürücü” olan son darbeyle süreç tamamlanır. ancak unutulmamalıdır ki bu son darbe, çoğu zaman sadece sürecin görünür hâle gelmiş son evresidir; asıl kopuş çok daha önce yaşanmıştır.

dolayısıyla bir ilişkinin sonu, çoğu zaman kronolojik olarak değil, duygusal olarak çok daha erken yaşanır. kimi zaman beden hâlâ oradadır ama ruh çoktan gitmiştir.

kendi adıma bazen etrafımdaki insanlardan bir ilişki sonrası hemen bir başkasına başlayabilme konusunda "kınanma" derecesinde tepki aldığım oldu. ama zaten yas evreleri aslında ilişki fiilen bittiğinde değil; ilk damla bardağa düştüğünde başlıyor oysa. son damla da finali oluyor ve süreç tamamlanıyor. e hayatı kendimize zindan etmenin ne gereği var bir noktada...

tabii bu söylediklerim kontrolün bir şekilde ikinizin arasında kaldığı bir ilişki için geçerli oluyor. ani gelişen, istenmeyen kopuşlar çok daha travmatik olabiliyor. orada da kendinizi zeigarnik etkisi içinde bulabilirsiniz. o da evlerden ırak bir başka yazının konusu.