İlkokulda Neden "Baban Ne İş Yapıyor" Sorusu Soruluyordu?
ilkokulda dayak sınıfsaldır!
şaka şaka, kafanızı solcu zırvalarla ütülemeyeceğim. ama dayak harbiden rastgele değildir. düzenlidir. düzenliliği vardır kendi içinde. öğretmenler üç beş kişiyi seçer genelde onlara daha kötü davranırlar. bu öğrencileri de seçebilmek için daha ilk günden hepimizin kim olduğunu öğrenmeye çalışırlar. onlara göre kim olduğumuz aslında anne babamızın kim olduğu. öğretmenler odasında da konuşulur bunlar. "ibrahim'in babası kaymakam yardımcısıymış" denir mesela. denir ki bilmeyen öğretmenler de ayaklarını denk alsınlar. batı'da kaymakamdır bu doğuda örgüttür her yerde vardır ama her yerde farklı adı vardır bunun. bir statü, bir hiyerarşi vardır insanlar arasında. buna uygun bilgileri edinmek için de öğretmenler inatla ısrarla ebeveynlerimizi öğrenmek isterler.
hele ki kasabalarda ufak yerlerde çok daha barizdir bu. bir kesim çocuk daha "dokunulmaz" olur. öğretmenleri de asla suçlayamayız burada. örneği dayak üzerinden verip click bait yaptım ama sorun daha derinde. dayak falan dışavurum sadece. sorun öğretmenlerin bile özerk olamaması. sınıftaki hareketlerinin kendilerine statü veya taciz olarak geri dönebilecek olması. bu türden eğitim dışı endişelerle derse girmek zorunda kalıyor öğretmenlerimiz. o yüzden hızlıca sorup soruşturuyor kimin babası neciymiş. o bilgiyle de dayakçıysa dövebileceği öğrencileri belirliyor, siyasi zırvalarla kafa ütüleyense hangi sınıflarda yapmaması gerektiğini belirliyor, hangi öğrencinin şımarıklığını alttan alacağını tespit ediyor... bunu iyiye yontup gizliden öğrencilere yardım eden öğretmen de gördü bu gözler. yani bu bilgiyi iyiye kullanan da var. bilgi bu sadece. iyi veya kötü olamaz. biz onu iyi veya kötü hale getiriyoruz.
kimi öğretmenler işlerini gördürebilmek için sorar bunu
ilkokulda bir gün dediler ki seni müdür çağırıyor. bizim okulun müdürünün de bizimle hiç işi olmaz. zaten okul müdürlüğünü cumhurbaşkanlığına benzetirim ben. her işi müdür yardımcıları (başbakan) yapar bunlar orda takılırlar gibi geliyor. neyse efendim beni buldular bahçede nöbetçi öğretmen eşliğinde aldılar götürüyorlar müdürün odasına. daha önce hiç müdürün odasına çağırılmamışım. hatta daha önce müdürün odasına çağırılan arkadaşım bile yok. diyorum ki kim bilir ne kabahat işledim ki müdür çağırıyor. sert de bir adam olduğundan korka korka girdim içeri. adam anladı korktuğumu korkma korkma dedi baban şurda mı çalışıyordu bize şu lazım oldu halledebilir mi bi numarasını ver bakayım filan dedi gönderdi beni. meğer işini gördürecekmiş adam. ebeveyn olmak da zor o durumda çünkü çocuğunu emanet ettiğin adam senden yardım istiyor. etmesen her türlü ayrımcılığı yapabileceği fikri onu geçtim yardım ettiğinde kayırması fikri yüzünden bile insan yapmak zorunda hisseder. o bakımdan yapılmaması gereken etik olmayan durum. ama etik mi kalmış. her taraf pislik her taraf bozunmuşluk.
o soru sorulmak zorunda
gelgelelim yalnız sorulması daha doğrudur. 2003 yılına kadar ruhsal dosya diye bir öğrenci dosyası vardı. bunu doldurmak öğretmenin göreviydi. bırakın doldurmayı ben mührünü vurmadım diye müfettişten düşük not aldım. burada anne baba mesleği, anne babanın süreğen hastalığı bile yazılır. şu anda da tüm bu yazdıklarım e-okul sisteminde var. ev kira mı o bile yazılıyor. kendi odası var mı yazılıyor. 4 yıl okutacağın öğrenciyi tanımazsan olmaz. bilmeyen insanların bu eleştirileri yüzünden öğretmenler soramaz oldular. geçen belediyeden çanta ve mont verecekler. öğretmenlere bana yoksul çocukların listesini verin diyorum hocam pek soramıyoruz diyorlar.
"zamanında bu soru yüzünden sınıfta çok ezildim, çok utandım" şeklinde yorumlamak yerine, çocuklarınıza her mesleğin hakkıyla yapıldıkça utanılacak bir şey olmadığını, başkasının mesleğiyle alay edilmemesini, toplumun her mesleğe ihtiyacı olduğunu öğretin.