İnsana Kendi Bilincini Sorgulattıran Nefis Popüler Bilim Kitabı: Incognito

Nörobilimci David Eagleman'ın 2011 tarihli kitabı, bilinç ve zihin gibi kavramlara bakışınızı güncelliyor.
İnsana Kendi Bilincini Sorgulattıran Nefis Popüler Bilim Kitabı: Incognito
Fotoğraf: bookinton

incognito, bilinçaltımızın bilince olan etkisini sorgulayan bir kitap. yazarı david eagleman nörobilimci olduğundan örneklerini deneyler üzerinden anlatıyor. algı düzeyimizi ve beynin bazı boşlukları nasıl doldurulduğunu da kitaptaki bazı resimler aracılığıyla okuyucuyu işin içine katarak gösteriyor.

temel olarak anlattığı şey bilinçli verdiğimizi zannettiğimiz çoğu kararın aslında beyinde bilinçaltı düzeyde kararlaştırılmış olduğu. beynin birçok seçeneği değerlendirmesi işini ise demokratik beyin gibi bir konsept üzerinden yürütebileceği olasılığından bahsetmiş. beyindeki sinir ağlarında aynı anda birçok nöronun ateşlenmesi sonucu birçok düşünce ortaya çıkıyor ama beyin bunları ayıklayarak baskın düşünceyi bilinç düzeyine yönlendiriyor. hatta temel korku düzeylerinde bile darbe yapıp kontrolü ele alabiliyor. travmatik olay geçiren bazı kişilerin olay esnasında aşırı soğukkanlı davranıp sonrasında hiçbirşey hatırlamaması da bu kontrol kaybının ürünü.

ilk bölümde beynin karmaşıklığından yola çıkıp benlik duygusu üzerine çalışılmış. beyin dediğimiz şey nöronlardan oluşan bir ağ ama bilinç tam olarak nerede? beynin bir bölgesi benlik üzerinde söz sahibi mi, yoksa beyin bütün olarak mı benlik? bu soruları sağ ve sol beyin arasındaki bağlantıyı ameliyatla kaldırmak zorunda kalan sara hastaları üzerinden anlatmış.

bir diğer bölümde ise duyular ve beyin arasındaki ilişki var. bu kitabı okumadan önce kendi kendime sorduğum bir soru vardı. ben birşeyi kırmızının bir tonu olarak görüyorum ama acaba herkes aynı şeyi mi görüyor? ya da şöyle açıklayayım, odada bir nesne var gerçek rengi mavi. ben onu kırmızı renkte görüyorum, başkası yeşil renkte görüyor ama ikimiz de sonuçta o rengi mavi olarak sınıflandırdığımız için mavi mi diyoruz? buna benzer bir soru sorduğunu görünce baya hoşuma gitti açıkçası. bir de ilginç bir konu olarak kör/sağır doğan insanların o duyuların eksikliğini hissedip hissetmediğini araştırmış. sonuçlar baya ilgi çekici. bir de gelecekte çeşitli duyuların eksikliğini diğer duyular yardımıyla kapatabileceğimizden bahsetmiş (dilimiz ile görebileceğiz mesela) o konu da bayağı enteresan.

yazar kitabın son bölümünde ise akıl sağlığı ve sorumluluk üzerine kafa patlatmış. şu an bilindiği gibi akıl hastaları işledikleri suçlardan sorumlu kabul edilmiyor. kitapta üzerinde durulan "bilincimiz aslında bilinçaltımız tarafından oluşturulur ve kararları aslında bilinçaltımız verir" düşüncesini yasal zemine aktardığımız zaman işlediğimiz suçlardan ne kadar sorumlu tutulabiliriz sorusunu akla getiriyor. bu bölümde de birilerini öldürme dürtüsüne karşı koymaya çalışan kişiler üzerinden güzel bir anlatım var.

kitaptaki en garibime giden deney şu oldu: bir grup erkeğe çekici buldukları kadınları fotoğraflar arasından seçmesi istenmiş. gruptaki erkekler hep aynı kadınları göstermişler. bu kadınların diğer çekici bulunmayan kadınlardan tek farkı ise gözbebeklerinin diğerlerine göre daha büyük olmasıymış. yani biz erkekler olarak farkında olmadan kadınların gözlerine bakıp gözbebeklerini inceleyip çekici buluyoruz ve bunun kendi zevkimiz olduğunu zannediyoruz.

sonuç olarak dünyanın en zeki varlıkları insandır diyoruz ama bu zekanın kontrolü ne kadar bilinçli?

Kitaptan bazı alıntılar

‘pink floyd’un da ifadesiyle ‘kafamın içinde biri var, ama o ben değilim.’

‘insanlar her zaman zihinlerinde dönüp duranları aktaramıyorlarsa, bunun bir nedeni de zihinlerinde ne döndüğünü bilmemeleridir.’

‘… bu tür durumlarda seçilen eşin, kişiye kendisini hatırlatmasıdır. insanlar kendi yansımalarını başkalarında bulmayı severler. psikologlar bu durumu bilinçdışı bir özsevgi olarak, bir başka deyişle yakın ve aşina gelen şeyler karşısında duyulan bir rahatlık düzeyi olarak yorumlar ve örtülü benlikçilik olarak tanımlanır.’

‘… varlığına bile inanmayacağımız güdülerin etkisi altında yaşadığımız, bir gerçektir.’

‘bir yüzün resimini daha önce görmüşseniz, resmi daha sonra yeniden gördüğünüzde o kişi size daha çekici gelecektir; o kişiyi daha önce gördüğünüzü hatırlamasanız bile. salt maruz kalma etkisi asını alan bu durum, örtülü belleğimizin, dünyayı yorumla biçiminizi (neleri sevip neleri sevmediğiniz gibi) etkilediğini gösteren kaygı verici bir gerçeği de gözler önüne serer.’

‘bazen iş, sezgilerinizin size söylediklerini biraz kucaklamakta biter. öyleyse arkadaşınız size iki seçenek arasında karar veremediğinden bir daha yakındığında, ona sorununu çözecek en kolay yolu gösterin: yazı-tura atmak. hangi seçeneğin yazı, hangisinin tura olduğunu belirledikten sonra parayı havaya atsın. burada önemli olan, para düştükten sonraki kapalı hislerini değerlendirebilmektir. paranın ona yapmasını ‘söyledikleri’ karşısında belli belirsiz de olsa rahatlamış gibiyse, bu onun için doğru seçim demektir. ama tutar da kararını yazı-turaya bağlamanın saçma sapan bir şey olduğunu söylerse, aslında diğer seçeneği yeğlediğine dair bir ipucudur bu.’

‘yaşayabildiğimiz deneyimler, tümüyle biyolojimiz tarafından belirlenmiş ve sınırlandırılmıştır.’

‘bizler, bize sunulan dünyanın gerçekliğini kabul etmeye hazırızdır.’

‘özgürce aldığınız ve sizi gelecekte bağlayan kararlar, felsefeciler tarafından odysseus anlaşması olarak anılır. buna somut bir örnek verecek olursak, alkol bağımlılığından kurtulmak için atılan ilk adım, ayıkken, evde hiç alkol bulunmamasını garantiye almaktır. çünkü stres dolu bir iş günü sonrasında ya da kutlamayla geçen bir cumartesi veya yalnızlıkla geçen bir pazar gününde şeytana uymaya fazlasıyla hazırsınızdır.’

‘davranış teknemizi süren, kendimiz değiliz; en azından sandığımız ölçüde. kim olduğumuz, bilinçli erişim yüzeyinin çok derinlerinde belirlenmiştir. ayrıntılar zamanda geriye, doğumumuzdan öncesine, spermle yumurtanın birleştiği ana kadar gider. bu birleşme bizi bazı özelliklerle donatmış, diğerlerini dışlamıştır. kim olduğumuz ise moleküler şablonlarımızla, yani asitlerden oluşan, gözle görülmeyecek kadar küçük, bir dizi yabancı kodla başlar; üstelik de biz daha sahneye bile çıkmadan. bizler, aslında erişilmez mikroskobik tarihimizin bir ürünüyüzdür.’

‘genlerle çevrenin karmaşık etkileşimi, toplumdaki her bir kişinin farklı bakış açısına, farklı kişiliğe ve karar verme konusunda da farklı becerilere sahip olması sonucunu getirir beraberinde. bunlar insanların özgür iradeyle yaptıkları seçimler değil, yalnızca oyunda önlerine düşen kartlardır.’

‘… düşüncelerimizin bile, doğrudan erişimimizin olmadığı bir düzenekçe üretildiği…’

‘bir önceki bölümde gördüğümüz üzere, doğamızı da çevremizde kendimiz seçemediğimiz gibi, aralarındaki karmaşık etkileşimi de biz seçemeyiz. bir genetik şablon miras almış ve bizi biçimlendirecek olan ilk yıllarda hiçbir seçim hakkımızın olmadığı bir dünyaya doğmuşuzdur. insanların dünyayla ilgili bunca farklı bakış açısına, farklı kişiliklere ve karar verme konusunda da farklı kapasitelere sahip olmasının nedeni budur. bunlar seçim değil, elimize gelen kartlardır.’