İnsanın En Temel ve Karanlık Güdülerini Anlatan Başyapıt: The Wolf of Wall Street

2013 tarihli Scorsese başyapıtının neyi anlatmak istediğini en güzel repliklerle birleştiren keyifli bir okuma, buyrun.
İnsanın En Temel ve Karanlık Güdülerini Anlatan Başyapıt: The Wolf of Wall Street


insan, doğuşundan getirdiği bazı güdüleri ile yaşar

bunların en önemlilerinden biri ise para kazanma hırsı/varlıklı olma arzusudur. para, yüzyıllardır insanların çeşitli sosyal statülerde yaşamalarını sağlamış ve bir çok insanın bildiği “money talks/para konuşur” deyiminde de geçen, insanın yaşamını kolaylaştıran/iyileştiren bir olgu olmuştur. eskiler iyi bilir, “mülküme geçer hükmüm” diye başka bir deyim daha vardır. yani mülkünüz çoksa her yerde işiniz görülür, istemediğiniz bir şeyi zorla yapmazsınız, elde edemeyeceğiniz bir şey yok gibidir.

işte martin scorsese'nin 3 saatlik yapımı da bunları konu alıyor. filmin türkiye’deki gösteriminde kullanılan isminin para avcısı olarak belirlenmiş olması da, bu açıdan baktığımızda mantıklı. jordan belfort’un otobiyografik romanından uyarlanan film, belfort’un tsunami dalgaları kadar çalkantılı hayatını bizlere çarpıcı biçimde anlatıyor. scorsese-di caprio ortaklığının bana göre en lezzetli meyvesi olan film, leonardo di caprio’ya hak ettiği oscar'ı kazandıramamıştı. oyuncu diğer önemli ödül olan altın küre’yi kazanmıştı. ancak bu olay akademinin aklında yer etmiş olacak ki, iki sene sonra di caprio revenant isimli filmiyle en iyi erkek oyuncu ödülüne kavuşmuştu. birçok eleştirmene göre de ödülü esas hak ettiği film, tabii ki şiir gibi oyunculuk sergilediği the wolf of wall street di. di caprio’nun aynı zamanda filmin yapımcıları arasında olması da, projeye ne kadar inandığının başka bir kanıtıydı.

aşağıdaki fotoğrafta di caprio'yu jordan belfort olarak görüyoruz. karşısındaki insana; "istediğim an tüm varlığını donuna kadar alırım. hem de her şeyini kendi rızanla emanet edersin bana." der gibi bakmıyor mu?


ikna kabiliyeti ve para kazanma hırsı bileşeninden ilerleyen film o kadar sarsıcı sahnelere sahiptir ki, satış ve pazarlama alanında çalışan tüm genel müdür ve yardımcıları, bölge ve şube müdürleri, bu filmi çalışanlarına ödev olarak izletmeliler. ikna kabiliyetinin nelere kadir olduğunu ve başarılı bir pazarlamacının mezardaki ölüyü bile satabileceğini göreceklerdir. sadece pazarlama ile de sınırlı kalmayalım. gündelik hayatımızda çoğu zaman birilerini iknaya çabalarız. eşiniz, arkadaşınız, aileniz ya da beraber çalıştığınız insanlar, herkes bir yerde kendi istekleri için başkalarını iknaya uğraşır. bundan yola çıkarak filmin sadece satış ve pazarlama sektöründe çalışanlar için değil, herkesin izleyip bilgi sahibi olması adına oldukça faydalı olacağı kesindir. (buraya ufak bir parantez açalım. ikna konusuna merakı olan ve detay bilgiler edinmek isteyenler, pazarlama profesörü (ve gurusu) robert cialdini’nin iknanın psikolojisi kitabını (influence : the psychology of persuasion) okumalılar. ikna konusunun nelere kadir olduğunu çok daha mükemmel bir şekilde özümsemenize yardımcı olacaktır.)

pazarlama diyince, belfort gibi çalışması meşakkatli insanların çalışanlarından beklentisini basit bir örnekle açıklayayım. aşağıdaki ilk videoda lastik ip kontrolsüz bir şekilde çekince kopuyor. yani anlamı şu; pazarlamacı müşteri ilişkilerini yönetememiş, şikayet yemiş ve işleri berbat etmiş. ikinci videoda ise lastik ip iyice geriliyor ve kopmuyor. bu da şu demek; pazarlamacı müşteriyi koyun gibi sağmış, etinden, sütünden, yününden faydalanmış, kemikleriyle de çorba yapıp satmış. yani anlayacağınız, formula 1'deki mantık burada da geçerlidir. altınıza verilen arabanın limitlerini "insanlık dışı bir şekilde" zorlamalısınız. takım arkadaşınız sizden tur başına 1 sn. daha hızlıysa geçmiş olsun. asla terfi edemezsiniz.

başarısız pazarlamacı


başarılı pazarlamacı


aşağıdaki spoiler'lı yazıda filmin önemli sahnelerine değineceğim

değinmeden önce film hakkında belirtmek istediğim bazı şeyler var. oldukça yoğun ve zorlayıcı/sert bir film olan “twows", bazı hassas ve duyarlı bünyeleri rahatsız edebilecek bir potansiyele de sahiptir. tamamen erkeksi bir bakış açısına sahip olan film, aynı zamanda homofobi, engellileri aşağılama, bireylere ayrımcılık, yoğun uyuşturucu kullanımı ve kamusal alanda seks türü sahneler içermektedir. bu sebepledir ki film, bir çok unsuruyla ve karakterleri ile sizi oldukça rahatsız edebilir. dolayısı ile filmi herkese tavsiye etmem ne yazık ki mümkün değil. bunu sadece filmi evde anne, babanızla ve çocuklarınızla izleyemeyeceğiniz anlamında söylemiyorum; jordan belfort ve ekibinin zenginleştikçe yaptığı eylemlerden nefret duyabileceğinizi ve hatta onlardan tiksinebileceğinizi de ima ediyorum. bunları bilerek filmi izlemekte yarar var. filmi önerirken bunları aklınıza getirmeniz faydalı olabilir.

gelelim borsada yaşanan gerçekliği büyük çıplaklıkla veren ve şimdiye kadar çekilmiş en iyi borsa/finans filmi olan, adeta “pazarlama alanında doktora tezi” olarak betimleyebileceğimiz “twows” in en önemli sahnelerine ve bize sunduğu aforizmalara...

(ilgili yazı scorsese’nin diğer filmleri; goodfellas, casino ve the irishman hakkında da spoiler içermektedir.)

"para size sadece daha iyi bir yaşam, daha iyi yiyecek, daha iyi bir araba ya da
daha iyi a...ık satın almaz. aynı zamanda sizi daha iyi bir insan yapar."

evet bu bir gerçek. paranız varsa daha iyi insan olursunuz. bu düşünce kalıbının birebir aynısı, 2020 oscar şampiyonu “parasite”de de geçiyordu. izleyenler hemen hatırlayacaklardır.


“bir milyon dolar mı? o herifin ne kadar şerefsiz olduğunu hayal edebiliyorum.” 

kurumuna çok kazandıran bir satış elemanı mutlaka ama mutlaka “şerefsizdir”. buradaki “şerefsiz” sıfatı hakaret olarak değil, elemanın müşterilerini ne kadar başarıyla kandırdığına işaret eder. pazarlamada ahlaktan tamamen yoksun, ağır bir şerefsiz olmazsanız, hiçbir işe yaramayan çöplüksünüz demektir.


satış nedir, nasıl yapılır? belfort telefonda nasıl satış yapılacağını, müşterinin nasıl ikna edileceğini bize gösteriyor. bunu yaparken haberi olmadan müşteriye, yatağa atmaya ikna ettiği bir kadın gibi davranıyor. pazarlamacılara için bir ders daha; “ipleri elinize alın ve müşterinin kaçmasına asla izin vermeyin. o sizin elinizdeki oyuncağınız olmak istiyor. hedefe odaklanın ve onu çaresiz bırakın.”

telefonda pazarlamada uzay seviyesi:


oldukça pahalı olan göğüs büyütme ameliyatını bedavaya getirebilmek ve 10.000 dolar kazanmak için, herkesin ortasında saçlarını kazıtmaya razı olan şirket çalışanı kadın. nasıl olsa saçları uzayacak ve göğüs ameliyatı bedavaya gelecek. daha iyi görünmek için her şey mübahtır. ne de olsa imaj her şeydir.


cüce adamları özel kıyafetle giydirip, keçe darta ok niyetine atma. hedefi 12’den vurana belfort’tan 25.000 dolar nakit! bayağı değişik bir eğlence anlayışı.


yeni tanıştığı güzel kadınla karısını aldatan jordan, karısına tam da trump tower’in önünde yakalanıyor. borsayı ve borsacıları çok seven mr. trump’ın kulesinin önünde yaşanan ayrılık. güzel bir detay daha.


filmin kilit sahnesi çünkü burada belfort, illegal yollarla paradan nasıl para kazandıklarını, ellerindeki paranın nasıl geometrik olarak çoğaldığını bizlere anlatıyor. elbette esas vurgun tam da burada. müşterilerden alınan komisyonlar sadece buz dağının görünen kısmı.

jordan'ın nitelikli dolandırıcılığı


uçağın içinde 50 fahişeyle verilen seks partisi. partinini devamı da diğer 50 fahişeyle las vegas mirage otel’de. çok para delikanlıyı bozar derler ya, burada da bozmuş ama ne bozma!


uğruna büyük fedakarlıklarla evlendiği güzel karısını aldatmayı alışkanlık haline getirdiği için karısı jordan’a, kendine dokunmama cezası veriyor. ancak bir yandan da onu feci tahrik ediyor. jordan zor durumda, karısında hayatın anlamını görüyor ve yerlerde kıvranıyor.


günlük milyon dolarların döndüğü bir işte çalışıyorsanız, kimsenin en ufak bir salaklığa tahammülü yoktur. mobbing'in de kralını yersiniz. eğer yöneticinizin tepesinin tasını attırırsanız sizi hemen postalar. gerçek anlamda sıfır toleransın ne olduğunu görürsünüz. bugünlerde popüler gündemi meşgul eden masterchef “mehmet şef” olayı var malumunuz, oradaki mobbing finans sektörünün yanında bir babanın evladını nazikçe uyarması kalır. borsa/finans sektöründeyseniz müdürünüz sizi pitbull dişleri ile öyle bir ısırır ki, yüzünüzdeki yarayı ömür boyu taşırsınız. hiçbir estetik ameliyat sizi düzeltemez. bu ısırığın acısını asla unutamazsınız.

saftirik çalışanı kurt ısırıyor:


belfort oldukça tehlikeli bir adam. çalışanlarını müşterileri üzerine öyle bir gazla salıyor ki müşteri çaresiz kalıyor. pazarlamada haksız rekabet ile suçlanması gereken belfort, bunu yaparken insanın temel arzusu lüks içinde yaşama tutkusunu kullanıyor. ama ne kullanma! bu performansın sonunda çalışanlar, telefon terör örgütü üyesi oluyorlar. kan görmüş aç kurtlar gibi müşterilere saldırıyorlar. (02:22'den itibaren)

bu yakıt sizi mars'a uçurur:


bu maddeden sonraki sahnelerde belfort’un kariyeri fbi’ın radarına takılıp fazlasıyla göze batmasıyla inişe geçiyor. fbi ajanına üstü kapalı bir biçimde rüşvet teklif etmesi, egosunun ve kibrinin kendine zarar vermeye başlamasının ilk adımı oluyor.

fbi ajanına rüşvet teklifi:


burada bir es verelim

scorsese’nin daha önce çektiği muhteşem filmler, goodfellas (1990), casino (1995) ve iki yıl önce gönüllere taht kuran ustalara veda kuşağı the irishman (2019) ile "twows"in benzerlikleri bulunmaktadır. bahsedilen bu filmlerde ana karakter çok hızlı yükselmekte ve para babası konumuna geçmektedir. ilerleyen yıllarda ise yaşadığı çöküş son derece rahatsız edici şekilde resmedilir. mafya teşkilatlanmasını anlatan goodfellas’ta gerçekleşen yıkım, iflasa düşme, hapis ve ölüm iken, casino’nun sonunda yine ölüm ve zorunlu emeklilik yer almaktadır. keza the irishman’de de kahramanlarımız ölmekte ya da hapsi boylamaktadır. işte bu çalkantılı yaşamların muazzam yönetmeni scorsese, bu filmde de benzer bir senaryoyu beyazperdeye aktarmıştır.

illegal yollarla kazanılan milyon dolarlara, günün birinde fbi vasıtası ile devlet çöker diye, paranın abd dışında yüksek güvenlikli bir yerde muhafaza edilmesi gerekiyor. peki nerede? tabii ki yatırımcıların çelik kalesi isviçre bankasında. jordan bankacıya şöyle bir bakıyor ve şeytani gözleriyle konuşuyor. bankacı jordan’a giriş yapacağı açık kapıyı üstü kapalı bir biçimde söylüyor. jordan ipucunu hemen algılıyor ve harekete geçiyor.

isviçre: finansal cennet


belfort’un şirketi için çember git gide daralıyor. ortağı donnie'ye mahkeme celp gönderiyor. donnie celbin üzerine işeyip fırlatıyor ve abd’ye ağır küfürler ediyor. böyle bir sahnenin ülkemizde "türkiye" şeklinde çekilmesi imkansız. fuck you usa nedir?

lanet olsun sana abd:


üzerine yüklenen suçların affı için savcılarla işbirliği yapmak zorunda kalan belfort, dinleme cihazı ile birlikte donnie ile öğle yemeğine çıkıyor. donnie'nin ağzından laf almaya çalışırmış gibi yapıp, ona sarı bir kağıt uzatıyor. kağıtta “kendini ele verme, üzerimde dinleme cihazı var.” yazıyor. ancak jordan bu işten büyük yara alıyor. çünkü daha önceden hayatını kurtardığı ve onu zengin ettiği donnie, jordan’ı sırtından bıçaklayıp, jordan'ın kendisine uzattığı sarı kağıdı polise götürüyor. jordan kaçınılmaz olarak hapse giriyor.

jordan donnie'yi satmıyor:


donnie jordan'ı sırtından bıçaklıyor:


jordan 36 ay hapis cezasına mahkum oluyor. bunu metroda giderken gazetede okuyan fbi ajanı jordan’a dediğini yapıyor. hatırlayın, fbi ajanı jordan’a esprili bir şekilde, “her gün işe giderken metroda t..aklarımın terlemesinden sıkıldım.” demişti. metro sahnesi bu yüzden önemli.

jordan hapse, ajan metroyla evine:


ve gelelim son sahneye. gerçek hayattaki “hakiki jordan belfort", yeni zelanda’daki bir tv şovunda kendini sunuyor. tabii sahneye onun adına di caprio geliyor. 3 adet katılımcıdan elinde tuttuğu kalemi kendine satmasını istiyor. satışta başarının ne kadar zor ve meşakkatli bir iş olduğunu, bu katılımcıların basit, süslü ancak aslında hiçbir işe yaramayan lafları ile anlıyoruz.

jordan belfort, şimdiye dek gördüğüm en rezil o.ç. şeklinde kendine hitap ediyor:


evet, "the wolf of wall street" işte böylesine büyük ve öğretici aynı zamanda zorlayıcı bir filmdir. hiç şüphesiz böyle bir kitabı film haline getirmekte kimse scorsese’nin eline su dökemezdi. nitekim di caprio ile beraber yapılan film, kanımca tüm zamanların en iyi ve en öğretici “borsa/finans/yatırım” yapımı olmuştur. başka bir öneri olarak, 1987 tarihli oliver stone klasiği “wall street” filmi ise, tüm zamanların en büyük spekülatörü/manipülatörü gordon gekko’yu (hayali karakter/michael douglas/en iyi erkek oyuncu oscar'ı) izlemek için bulunmaz bir nimettir.