İntihara Meyilli Olmak Genetik Bir Durum mu?

Yıllarca sadece psikolojik bir sorun sanılan intihar eğiliminin, aslında genetik kodlarımızda, beynimizin yapısında ve bağışıklık sistemimizin sessiz sinyallerinde kök saldığını gösteren önemli bulgular.
İntihara Meyilli Olmak Genetik Bir Durum mu?

yakın zamanda bir arkadaşımla yaptığım -esasen sık sık yaptığımız ama sonuncusunda ilham aldığım- intihar-biyoloji ilişkisi üzerine sohbetin ardından merak etmeye başladım; intihar konusunda bilim yeni bulgulara ulaştı mı? hangi alanlarda neden geç kaldı? şu an ne durumdayız?

genetikten beyin haritalarına gecikmiş bir uyanış

yıllardır “ruh hâli” diye hafife alınan intihar eğilimi, meğer kromozomlarımızın derinlerine, beynimizin milimetrelik katmanlarına ve bağışıklık sistemimizin fısıltılarına kazılıymış. bilim dünyası bunu hissetmek için on yıllar harcadı; ama son beş yılda gelen veri tsunamisi, “neden bu kadar geç kaldık?” sorusunu da yanında getirdi.

1. kalıtımın %50’ye varan gölgesi

1930’lardan beri ikiz çalışmaları, intihar davranışında %30-55 arası bir genetik pay olduğuna işaret ediyordu; fakat elde tebeşir, kara tahtaya yazılmış bu oran, uzun süre “psikolojik etiketler” arasında kayboldu. yeni nesil biyobankalarda 50.000’den fazla genom tarandığında eski şüpheler teyit edildi: kalıtım sandığımızdan da güçlü.

# geç kalınma anı: bilim insanları 1990’larda ikiz verilerine bakıp “burada bir genetik işaret var” dedi; fakat tam 30 yıl, ciddi bir genom kümesi toplanana kadar somut tek bir lokus bile gösterilemedi.

(lokus: bir genin ya da dna’nın minik bir parçasının kromozomdaki tam konumunu gösterir. yani, dna haritasında “sokak adı ve kapı numarası” nereye denk geliyorsa, lokus da tam o adrestir.)

2. intihar riskini gösteren 16 gen noktası

2023’te yapılan dev bir dna taramasında, yaklaşık 1 milyon insanın genleri incelendi ve:
12 kritik dna noktası (adeta “risk bayrağı”) bulundu. bu noktalar, beynin hücreler arası mesajlaşması, vücudun strese verdiği tepki ve bağışıklık sistemiyle ilgili genlere denk geliyor. araştırmaya afrikalı, avrupalı, asyalı ve latin kökenli katılımcılar da eklenince 4 ekstra risk noktası daha ortaya çıktı. yani farklı kökenleri dâhil etmek, gözden kaçabilecek ek “uyarı işaretleri”ni yakalamayı sağladı.

özetle, bilim insanları neredeyse bir milyon kişiye bakarak, intihar riskini artırabilecek toplam 16 dna adresi tespit etti. bunların çoğu beynin stresle başa çıkma ve bağışıklık dengesini kurma yollarında görev alıyor.

# geç kalınma anı: 2003’te insan genomu tamamlandığında “intihara özgü genler” için araştırma çağrısı yapıldı; ancak ilk anlamlı gwas sinyalleri neredeyse 20 yıl sonra geldi.

(gwas: milyonlarca insanın dna’sını yan yana dizip, “bu özelliğe sahip kişilerde ortak olarak hangi sayfa işaretlenmiş?” sorusunun dev bir “fark bulma oyunu”dur. yeni genetik “kırmızı bayraklar” böylece ortaya çıkar.)

3. beynin “fren pedalları” zayıfladığında

son yıllarda çekilen beyin mr’ları, intihar girişiminde bulunmuş kişilerde iki önemli bölgenin biraz büzüştüğünü gösterdi:

- ön-yan alın bölgesi (ventrolateral prefrontal korteks) – karar verirken ayağımızı gazdan mı frenden mi çekeceğimize yardımcı olur.

- iki kaşın gerisindeki iç çizgi (anterior singulat) – duyguları düzenleyip “bu tehlikeli mi, değil mi?” diye işaret verir.

2024’te yapılan büyük bir “beyin ağı” analizi, bu iki bölgenin sadece küçülmekle kalmadığını, diğer duygu merkezleriyle bağlantılarının da zayıfladığını buldu. yani beynin “kimim, ne hissediyorum, bu tehdit mi?” devreleri artık aynı ritimde çalışmıyor. fren pedallarının incelmesi ve kabloların gevşemesi gibi düşünün: araç hâlâ gidiyor ama kritik anlarda durmak veya yön değiştirmek çok daha zorlaşıyor.

# geç kalınma anı: 2000’lerin başında tek seanslık mrı’larla beyinde fark bulunamadı diye konu rafa kalkmıştı; oysa milyonlarca voxel’lik meta-analizler yapılınca farklar netleşti.

(voxel: 3d tıbbi görüntülerdeki en küçük “hacim pikseli”dir. bir küpçük lego parçası gibi, tüm resmi ondan çoğaltırız.)

4. enflamasyon imzası: bağışıklık sisteminde sessiz alarm

vücudun savunma sistemi “alarm moduna” geçip iltihap kimyasallarını yükseltmişse, beynin de karamsarlığa sürüklenme ihtimali artıyor. yani kanda ölçülen bu “alarm işaretleri”, bazen psikolojik alarm zilleriyle el ele gidiyor.

# geç kalınma anı: psikiyatriyle bağışıklığın kesiştiği ilk çalışmalar 1990’larda “bilim dışı” diye küçümsendi; şimdi enflamasyon, klinik denemelerin sıcak konusu.

nereye gidiyoruz?

poligenik tarama: klinik başlangıçta 100’lerce varyantı aynı anda tarayarak “yüksek risk” profilleri çıkarma devrine giriliyor.

beyin tabanlı dijital biyobelirteçler: fnırs ya da taşınabilir mrı’larla duygu-kontrol ağındaki “kopukluk” gerçek-zamanlı izlenebilir.

immün modülatörler: ıl-6 inhibitörlerinin, enflamasyon kaynaklı umutsuzluğa etkisi ilk faz denemelerde.

geç kalmanın bedeli

bu biyolojik deliller, “intihar sadece moral bozukluğu değil” cümlesini geç de olsa tasdikledi. yine de şu soruyu sormadan edemiyorum: eğer genom taramaları ve çoklu mrı meta-analizleri on yıl önce yapılabilseydi, kaç hayat kurtarılabilirdi? bilimin geç kalmış buluşları, bazen en ağır faturayı insan hayatıyla öder.

kaynaklar