İpe Sapa Gelmez Yöntemlerle Hapisten Defalarca Kaçan 163 IQ'lu Suç Makinesi: Steven Jay Russell

Bildiğiniz suçluları unutun... Hayat hikayesi I Love You Phillip Morris filmine konu olan Russell'ın yaptıklarını hayretler içinde okuyacaksınız.
İpe Sapa Gelmez Yöntemlerle Hapisten Defalarca Kaçan 163 IQ'lu Suç Makinesi: Steven Jay Russell

steven jay russell... binlerce kilometre elektrik telleri, güvenlik kameraları ve ağır silahları olan güvenlik elemanlarıyla meşhur texas hapishanelerinden, defalarca kaçmayı başaran 1957 doğumlu dahi adam. gerçek bir (bkz: michael scofield).

banka soymak, kimlik çalmak, sigorta yolsuzluğu gibi suçlara karışmıştır. en büyük kaçışının başlangıçı 1998 yılında olsa da bundan önce iki sefer daha işçi ve yargıç kılığında kaçmıştır.


özetle şöyle gelişir

russell, hapishane içerisinde resim kurslarına katılmaya başlar her derse gidişinde de yeşil gazlı bir kalem ya da keçeli bir kalem alıp hücresinde saklar. mahkumların gömlek ve pantolonları beyazdı ve onda da en az ikişer takım vardı, ekstra üniforma russell'ın kaçış planının malzemesi oldu. bu yeşil kalemlerin içindeki keçeleri çıkarmış, iki tişörtü ve bir pantolonu boyamış. içeri girip çıkan tıbbi mümessillerin kıyafetleriyle aynı renk olmuş böylece. bunlarla böylece steven russell hapishane içerisinde bir tıp adamı olmuştu. aynı zamanda çok iyi oyuncu olduğu için dışarı çıkabileceği geçit kapılarında olmak istediği adamın rolünü iyi yapmış. güvenlik onu gerçekten doktor sanmış ve hapishaneden yürüye yürüye çıkmış. kaçışıyla beraber teksas'ın en çok aranan adamı oluyordu.

bu esnada amerikan polisi de sadece kaçma suçlarıyla ilgilenen dedektif cobbs ile anlaşıyor. sonrası arama köpekleri, helikopterler, binlerce polis... (bkz: prison break)

aracı yok, parası yok, saklanacak hiçbir yeri yok russell'ın. russell, askeri bölgede bir eve gider, bir çiftçinin evi... kendini hapishanede doktor olarak tanıtır ve içkiliyken kaza yaptığını, bunun fark edilmesi durumunda başının belaya gireceğini söyler. çiftlik sahibini kendisini bir yere bırakması için böylece ikna eder. yolcuyla konuşurken yolcunun eşinin sağlık problemleri hakkında konuşurlar. dalga geçer gibi bir de numarasını verip "beni sonra ararsınız." der. çiftçi, russell'ı bırakır. dönerken de dedektifin oluşturulmasını istediği arama noktalarıyla karşılaşır. russell'ın fotoğrafını gösterirler ve adam 20 dakika önce kendisini bir restorana bıraktığını söyler. bir de russell'ın kendisine sonra ararsınız deyip yazdığı numarasını gösterse de bu numara pek tabii ki geçersizdir.

russell, özgürlüğüne kavuştuktan sonra telefonla bir iş kurar, tek istediği insanların onlara özgeçmiş yollamasıdır. amacı, kendine ünvanlar bulmak ve kimlikler yaratmaktır. hepsini harmanlayıp, kendine bir cv oluşturur. sahte cv, büyük amerikan şirketlerinden birinde geliri yüksek bir pozisyonda ona iş olarak geri döner. finansman memuru olarak işe başlar, tabii ki russell'ın cv'ye yazdığı referanslar da sahteydi ve sadece sesli mesaj bırakılabiliyordu.

sonuç mu? sonuç, texas hapishanelerinden kaçan birinin milyarlarca dolardan sorumlu olması... dolandırıcılığı anlaşılana kadar da firmayı 1 milyon dolara yakın dolandırdı.


o esnada dedektif, araştırmalarını derinleştirdi ve russell'ın eşcinsel olduğunu öğrendi. houston'da tek tek eşcinsellere russell'ın resmi sorulsa da herkes ''onunla ilgili konuşmak istemiyorum, manyağın teki.'' cevabını verdi. bir süre sonra polis, bu arkadaşları da ikna etti.

dedektif, russell'ın hücresindeki iki fotoğraftan yola çıkmıştı. bir eşi debby.. ikincisi için hazır olun, ikinci fotoğraf (bkz: philip morris) e aitti. philip morris.. ilişkinin pasif tarafıydı ve dedektife göre philip morris'i bulabilirse; russel'ı da rahatlıkla bulabilecekti.

russell'da o esnada morris'i bulmuştu ve tatile çıkmışlardı. russell, dedektifin işine yarayacak bir hata yaptı ve bir tanıdığını aradı. aradığı şahıs, polisi arayarak, russell'ın kendisini aradığını söyledi.

ve russell, böylece yakalandı. kaçtığı hapishaneye geri döndü.

russell, rahat durmayacaktı. durmamalıydı. ancak 24 saat gözlem altında kalacaktı. bolca kitap okudu o esnada da. yaklaşık 25 kilo verdi bu süre içerisinde. kasları sönmüştü. sürekli güçsüzleşti. sonuçlar çıktı, aids hastasıydı, eriyordu.


russell'ın bir ya da iki ay ömrü kalmıştı. hapishanede ölmek istemiyordu, ölüme yakın olan mahkumlara verilen özel izinle hapishaneden alınıp tedavi merkezine götürüldü. bir hafta sonra ''dolandırıcılar kralı''nın ölüm haberi geldi.

bir süre sonra dedektife kimlik kartı yapan birinden telefon geldi. bir avukatın kendisine kimlik kartı yaptırdığını ancak işin içinde bir düzenbazlık olduğunu dedektife belirtti. avukat kendisi jean luis olarak tanıtmıştı ancak bilgiler kesinlikle birbiriyle örtüşmüyordu. dedektifin ilgisini çekecek olacak ki araştırmaya başladı.

dedektif gözlerine inanamadı, russell ile karşı karşıyaydı. bilgilerine baktı, russell'ın öldüğü yazılıydı. buna inanamadı. hemen detaylı bilgileri öğrendi, raporları inceledi ve russell'ın ölüme yakın olduğu için gönderildiği tedavi merkezini aradı.

amerikan yasalarına göre suçlular tıbbi raporlarını her zaman isteyebiliyor. suçluların da hücrelerinde bir yazım makinesi olunca ne mi oldu dersiniz? tabii ki russell, kendine bir aids raporu ve öldüğünü gösteren belgeler hazırlamış. hücresinde okuduğu kitaplardan biri de aids, aids belirtileri üzerine olan kitaplar. russell'ın hızlı kilo vermesinin sebebi aids değil, bağırsak çalıştırıcı haplardı.

ve evet! russell tekrar kaçmıştı. acaba neredeydi? hiç tahmin edemeyeceğiniz bir yerde, hiç tanımadığınız birinin yanında. dallas bölge hapishanesi. sahte avukat kimliğiyle, sevgilisi philip morris'in avukatıymış gibi yanına girip çıkıyordu.

dedektif de oraya gidebileceğini düşünerek, hapishane giriş kayıtlarına baktı. tam 12 kere ziyarete geldiğini gördü.


buradan çıktıktan sonra dallas'da bir bankaya gitti. kendini ünlü bir iş adamı olarak tanıttı. 75 bin dolarlık dolandırıcılığı yaparken, banka müdürü, russell'ın bilgilerinin uyuşmadığını gördü. russell bu sebeple yakalandı. ancak kalp krizi geçiriyormuş taklidi yapar ve önce hastaneye götürülür. burada amerikan polisi, russell'ı yanlız bırakmak gibi bir hata yapar ve russell odada telefonla hastaneden bir başka hastaneyi dedektif cobbs'muş gibi arar. kapının önündeki polise gidebileceğini, russell'ın serbest bırakıldığını söyler.

dedektif, russell'ın motellerde kaldığını biliyordu. tüm motellerden yapılmış arama kayıtlarını aldı ve tek tek aradı. bir kadın, kendilerinin sigorta şirketi olduğunu söyleyince ampül yandı. russell geçmişte sigorta dolandırıcılığı da yapmıştı. bir hastanın kişisel tıp raporlarını jean luis adında bir avukata çekmek üzere olduğunu fark etti. faxı göndermemesini söyledi ve fax numarasını hastadan istedi. fax numarasını takip etti ve steven jay russell'a ulaştı.

russell'ın 14 farklı kimlikle gezdiği söyleniyordu. edward walcott olarak yakalandı.

steven russell, şu an 65 yaşında teksas'ta yatıyor. geçmişinden ötürü de hücrede yalnız kalıyor, sadece 1 saat dışarı çıkabiliyor. haftada bir kez yeni bir hücreye taşınıyor.

ve russell reisin son sözü: "her sistemde bir zayıf nokta vardır."

Final yorumu

russell suç tarihinin en sempatik karakterlerinden biri; çünkü hiçbir zaman şiddet içeren metodlar kullanmadı. etrafına zarar vermediğini savunamam ama en büyük zararı kendine verdi. böyle parlak bir beyinden faydalanmak yerine onu hücreye tıkmak sistemin en büyük sorununu gösteriyor: akıllı olmak değil itaatkar olmak makbul.

daha yeni erkek arkadaşını intihara yönlendiren pis kaltak michelle carter 15 ay cezaya çarptırılmışken russell'a verilen ceza, sistemin "güç bende" oynamasından başka bir şey değil. çocuk tacizcileri, katiller, tecavüzcüler daha az ceza alırken içinde şiddet içermeyen itaatsizlik eylemleri nedeniyle 144 yıl hapis cezası verip hücrede tutmanın mantıkla açıklanabilir bir tarafı yok.

bir röportajında bütün sistemlerin bir açığı olduğundan bahsetmişti. kaldığı hapishanenin açığının olup olmadığı sorusuna da "evet, buldum." cevabı vermişti. ama artık 60 yaşında bir adam ve 14 yılı içeride geçirdikten sonra bununla uğraşacağını sanmıyorum. esas cezayı ona federal hükümet değil de kendi verdi sanırım. eylemlerinin sevdiği insanlara daha fazla zarar vermemesi için eylemsiz kalmayı tercih etti.

insanlık için faydalı olabilecekken kendi deyimiyle "aşk için", bir hücrede ölümü bekliyor şimdi.