İran'dan Sonra Türkiye de Bir Gün Saldırıların Hedefi Olabilir mi?

2003’te george w. bush yönetimi, saddam hüseyin’in "kitle imha silahları" depoladığı iddiasını ortaya attı; birleşmiş milletler denetçileri ısıtma borularından başka şey bulamadan geri dönerken bağdat’a füzeler yağdı, yüz binlerce sivil hayatını kaybetti. sonradan yayımlanan ingiliz istihbarat raporları, istilanın dayandığı dosyaların "boş" olduğunu itiraf etti; guardian’ın 20’nci yıl incelemesi, bu hatanın dünya çapında istihbarata duyulan güveni yerle bir ettiğini söylüyor.
ve sahne yeniden kuruldu
bu ay israil, "iran nükleer bomba eşiğini geçti" diyerek natanz ve isfahan’daki tesisleri vurdu (bugün yani 22 haziran 2025'te fordo'yu da abd vurdu); bm güvenlik konseyi’nde alarm verildi, iaea (international atomic energy agency: uluslararası atom enerjisi ajansı) tesiste radyasyon izlerini doğruladı. reuters ve washington post, tel aviv’in "önleyici meşru müdafaa" söylemiyle en az dört nükleer kompleksi hedef aldığını yazıyor.
derken 2014’e dönüp baktığımızda, sızdırılmış bir alman "istihbarat raporu" bize göz kırpıyor. o yıl focus dergisi, bnd’nin (bundesnachrichtendienst: alman federal haber alma servisi) türkiye’yi 1976’dan beri resmen dinlediğini belgeliyor; berlin "müttefik de olsa mercek altına alırız”" diyerek geçiştiriyor.
aynı hafta tirajı hayli yüksek ve yine bir alman mecmuası olan die welt’te, eski savunma planlamacısı hans rühle’nin makalesi patlıyor: "arbeitet die türkei heimlich an der atombombe?" ("türkiye gizlice atom bombası üzerinde mi çalışıyor?" ) yazı, akkuyu-sinop sözleşmelerindeki yakıt boşluklarını, a.q. khan bağlantılı santrifüj trafiğini ve yeni balistik füze programını "sessiz nükleer zincir" olarak tanımlıyor.
işte bugün karşımıza çıkan ve içten içe sezdiğimiz o korkutucu soru: sıra bize mi geliyor?
geçtiğimiz haftalarda tüm dünyaya naklen (peter arnett'in kulakları çınlasın) yayımlanan israil'in iran saldırıları, "nükleer tehlike" şablonunun nasıl uygulandığının canlı kanıtı: önce "sızıntı", sonra "acil tehdit" manşeti, nihayetinde "önleyici saldırı", bu sıralama hep aynı. ırak’ta asılsız çıkan raporlar, iran’da patlayan füzeler ve 2014'te sızdırılan alman belgeleri yan yana konduğunda, moda tabirle "büyük resim" görülünce, türkiye’ye dönük bir saldırı senaryosunun altyapısı hazırlanıyor gibi.
"türkiye gizlice atom bombası peşinde" iddiası
die welt’in iddialarına göre ankara, "nükleer yakıtı ben tedarik ederim, atığı da ben saklarım" (dönemin enerji bakanı taner yıldız, yabancı şirketlerle yapılan reaktör anlaşmalarındaki bu boşlukları “nükleer yakıt döngüsünü anlamak istiyoruz” diyerek savunmuştu) ısrarıyla klasik nükleer sözleşme mantığını tersyüz ediyordu; normalde ülkeler radyoaktif atık yönetiminin zorluğu nedeniyle yakıt çubuklarını reaktörü kuran ülkeleye geri göndermeyi tercih ederken, türkiye’nin bu çubukları “elden çıkarmak istememesi” die welt'e göre sadece "bomba yapma hazırlığı" olarak açıklanabilirdi, çünkü kullanılmış çubuklardaki plütonyum, atom bombası için biçilmiş kaftandı. aynı yazı, pakistanlı nükleer kaçakçı a.q. khan’la 1980’lerden bu yana süren iş birliğine, 2011’de hızlanan türk balistik füze programına ve 2012’de test edilen 1.500 km menzilli füzeye (tayfun) atıfta bulunuyordu.
die welt makalesi ayrıca, türkiye’nin nükleer faaliyetlerinin iran’ın gizli atom programına olağanüstü benzerlikler gösterdiğini belirtiyordu. tahran nasıl sivil bir nükleer enerji programı perdesi altında uranyum zenginleştirip nükleer bomba yapmaya çalıştıysa, ankara’nın da benzer bir strateji güttüğü öne sürülüyordu
alman focus ve die welt'in manşetlerine taşıdığı bnd dosyası hayli kalındı: alman istihbaratı türkiye’yi tam 1976’dan beri resmî "izleme hedefi" olarak tutuyor. focus dergisinin 2014’te patlattığı belgeye göre karar, dönemin şansölyesi helmut schmidt’in imzasını taşıyordu; kabine içinde kurulan gizli bir "çalışma grubu" her dört yılda bir bu görevi yeniledi. berlin’in resmî gerekçesi yıllar boyunca "uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti, terör" oldu, ancak aynı evraklarda "stratejik hammadde ve enerji projeleri" maddesi kalın kırmızı renkle işaretlenmişti. türk hükümeti, alman büyükelçiyi dışişleri’ne çağırıp protesto etti ama almanya "herkes dostunu biraz dinler" deyip konuyu soğuttu.
derken snowden arşivi (citizenfour) ortaya saçıldı ve resmin geri kalanı tamamlandı. der spiegel’in yayımladığı nsa (national security agency: ulusal güvenlik ajansı - abd) belgeleri, ankara’yı “iki yüzlü dostluk (partner-target)” kategorisine koyuyor: bir satırda “pkk’ya karşı iş birliği ortağı”, bir satırda “türkiye'nin ortadoğu'da lider olma arzusu, enerji güvenliği ve 18 kritik alanda tam gözetim”. 2006’da başlayan bu operasyon, başbakanlık ağından enerji bakanlığı sunucularına kadar uzanıyor; bilgisayarlar doğrudan nsa’in xkeyscore filtresine bağlanıyor. aynı paket içinde britanya’nın gchq’su (government communications headquarters: birleşik krallığı siber saldırılara karşı koruyan istihbarat birimi) da var: 2008’de özel ekipler kurulup enerji bakanlığı, botaş ve tpao sunucularına sızma planları hazırlanmış. amaç açık: rusya’yla yapılan akkuyu anlaşmasının, sinop’ta fransız-japon ortaklığının ve potansiyel santrifüj trafiğinin nabzını tutmak.
bu tabloda bnd’nin kırk yıllık "gözetle ve kaydet" emri, nsa-gchq ekseninin “partner ama öncelikli hedef” klasörüyle üst üste biniyor. ortaya çıkan senaryo kabaca şöyle: "eğer ankara enerji zincirini dış kontrol olmadan tamamlar ve nükleer yakıt döngüsünde bağımsızlığı eline alırsa, gereğini yaparız; gerekirse siber saldırı, yaptırım, hatta önleyici darbe dosyamız hazır" (2014'ten sonra düzenlenen, bizzat katıldığım btk çalıştaylarında, "enerji üretim ve dağıtım alt yapımıza olası siber saldırılara karşı ne yapabiliriz" konusu gündeme alınıyordu. esasen türkiye de bazı şeylerin farkında). almanya’nın "terör" argümanı, washington’un türkiye'ye dair "bölgesel liderliğe soyunur" takıntısı ve londra’nın enerji kablolarındaki böcekleri birleşince, türk makamlarının her adımı -rosatom’dan gelecek yakıt çubuklarının teslim parametresine kadar- koordinatlı bir büyütecin altına girmiş oldu.
kısacası, "nükleer bağımsızlık kokusu" avrupa’dan da atlantik’ten de çoktan alınmış durumda; batı istihbaratı, ankara’yı hem sahada iş ortağı hem de masada şüpheli olarak tuttuğu ikili bir oyunu resmen belgelere dökmüş bulunuyor. türkiye adımlarını atarken, perde arkasında kaleme alınan bu senaryonun sayfaları birer birer çevrilmeye hazır bekliyor.
gelelim mihenk taşlarına
yaşanan gelişmeleri tarihsel bir perspektifle özetlemek gerekirse, türkiye’nin nükleer dosyasına ilişkin belli başlı olaylar şu şekilde sıralanabilir:
1976: almanya, başbakan schmidt onayıyla türkiye’yi dinleme kararı aldı; bnd’nin türkiye’yi resmen hedef ülke ilan ettiği yıl. bu dinleme faaliyeti aralıksız on yıllarca sürmüş.
1980’ler: türkiye, pakistan’ın a.q. khan liderliğindeki gizli nükleer ağında rol oynadı iddiası; nükleer silah geliştirmeye çalışan ülkelere türkiye üzerinden parça sevk edildiği iddiası.
1998: pakistan başbakanı navaz şerif, türkiye’ye nükleer araştırma ortaklığı teklif etti. khan, yasa dışı santrifüj üretimini türkiye’ye taşımayı düşündüğünü beyan etmiş.
2004-2006: wikileaks belgelerine göre abd’li diplomatlar, erdoğan hükümetinin nükleer enerji hamlesini yakından izlemeye başladı. dönemin abd ankara büyükelçisi, "türk hükümeti nükleer seçeneği ekonomik değil siyasi nedenlerle istiyor" diye rapor etti. washington, türkiye’nin rusya, fransa gibi ülkelerle nükleer işbirliğine gitmesinden tedirgin oldu; "sivil programın arkasından nükleer silah gelir mi?" sorusunu gündeme aldı.
2010: alman istihbaratına göre ankara, gizlice uranyum zenginleştirme tesisi kurma kararı almış. aynı dönem türkiye, nükleer silahsızlanma anlaşması’ndan (npt) kaynaklanan barışçıl kullanım hakkı çerçevesinde zenginleştirme yetkisine sahip olduğunu vurguluyordu.
2011: türk savunma sanayiinin uzun menzilli füze geliştirmesi yönünde iç politikada talepler gündeme geldi. aynı yılın ağustos ayında türkiye’nin washington büyükelçisi namık tan, "iran’ın nükleer silaha sahip olmasına izin veremeyiz" diyerek ankara’nın bölgede nükleer denge gözettiğini ima etti.
2012: türkiye, 1.500 km menzile sahip balistik füzesini test ettiğini açıkladı. ayrıca, bir kamuoyu yoklamasında türk halkının %54’ünün "eğer iran atom bombası yaparsa, türkiye de yapmalı" görüşünde olduğu ortaya çıktı.
2013: dönemin cumhurbaşkanı abdullah gül, foreign affairs dergisine verdiği röportajda "türkiye, komşu bir ülkenin kendisinde olmayan silahlara sahip olmasına izin vermez" diyerek iran’ın nükleer silah edinmesi halinde türkiye’nin de benzer bir yola gidebileceğini diplomatik bir dille ifade etti.
2013-2014: eski nsa çalışanı edward snowden’ın sızdırdığı belgeler, abd ulusal güvenlik ajansı (nsa) ve ingiliz istihbaratı gchq’nun türkiye’yi geniş çaplı dinlediğini ortaya koydu. belgeler, nsa’in türkiye’yi "öncelikli hedef" ilan ettiğini ve türk hükümetinin üst düzey iletişimlerini, özellikle de enerji, askeri ve siyasi alanlardaki faaliyetlerini takip ettiğini gösteriyordu. gchq da 2008’den itibaren türkiye enerji bakanlığı, botaş ve tpao gibi kurumlara sızmak için özel operasyonlar yürüttü.
ağustos 2014: focus dergisi, bnd’nin 1976’dan beri türkiye’yi dinlediğini manşetten duyurdu. ankara, berlin’e nota verdi; almanya ise "herkes dostunu dinlemez diye bir şey yok" minvalinde soğuk bir tavır takındı.
eylül 2014: die welt’te hans rühle imzalı makale, türkiye’nin gizli atom bombası programına dair somut işaretleri dünyaya ilan etti. bu iddialar türk medyasında da tartışma yarattı.
eylül 2019: cumhurbaşkanı erdoğan, sivas’ta yaptığı bir konuşmada "birilerinin elinde nükleer başlıklı füze var. bir tane, iki tane değil. ama benim elimde nükleer başlıklı füze olmasın. ben bunu kabul etmiyorum" diyerek ilk kez alenen nükleer silah konusuna değindi.
israil-iran saldırısının türkiye baskısına dönüşme mekaniği
- önleyici tehdit argümanı
israil, iran’ı nükleer bomba eşiğinde gördüğü anda vurdu. die welt’in "santrifüj kuruldu” ve “füze test edildi" satırları, bir sabah ankara’yı da "eşikte" göstermek için masada bekliyor olabilir mi?
- müttefikler arası güvensizlik
almanya’nın dinleme skandalı, washington’un türkiye'ye yönelik “liderlik niyeti” iddiası, londra’nın enerji bakanlığı sızıntıları… hepsi "dost ama tehlikeli" retoriğini besliyor. wikileaks’in 2010’da yayımladığı diplomatik kriptolar, türkiye’nin nükleer kapasitesi konusunda zaten washington’da ciddi bir endişe bulunduğunu göstermişti. abd’nin ankara büyükelçisi eric edelman’ın 2004 tarihli bir telgrafında, "türk hükümeti nükleer seçeneğin peşine düşmekte ciddi görünüyor, ancak biz bunun ekonomik değil siyasi nedenlerle olduğunda hemfikiriz" diye yazdığı ortaya çıktı.
- teknik hedef listesi
akkuyu yakıt çubukları sahaya girdiği gün, uydu fotoğrafları "işte vurulacak reaktör" diye dolaşıma sokulabilir. natanz ve isfahan’da ne olduysa mersin’de de olabilir iddiası, argüman desteği olarak hazır tutulabilir.
çifte standart: israil’in bombası "caydırıcı", türkiye’nin ihtimali dahi “tehdit”
dimona’daki başlıklar "güvenlik gereği" olarak suskunlukla korunurken, ankara’nın teorik silah kapasitesi dikkatlere sunuluyor. üstelik iddialara göre türkiye hâlen incirlik’teki abd yapımı b61 bombalarını "emanetçi" gibi saklarken… bu da egemenlik tartışmasını ateşliyor: "benim topraklarımda başkasının nükleeri serbest, ama benim nükleer kartım masada bile olamaz mı?"
türkiye, elbette ırak gibi uluslararası yalnızlık içinde bir diktatörlük değil; aksine nato müttefiki, avrupa ile görece entegre bir ülke. ancak son yıllarda izlediği bağımsız -tartışmalı da olsa- politikalar nedeniyle batı ile gerilimler yaşadığı da bir gerçek. özellikle s-400 savunma sistemi alımı, suriye politikası gibi konular türkiye’yi washington ve brüksel nezdinde sorunlu bir ortak haline getirdi. şimdi buna bir de nükleer şüpheler eklenirse -aslında 2014'ten beridir olağan şüpheliymişiz-, türkiye’nin bir "nükleer aykırı" olarak hedefe konma riski ortaya çıkabilir. israil basınında ve bazı batılı analizlerde şimdiden "eğer iran halledilirse sırada türkiye mi var?" tarzı spekülatif yorumlar belirmeye başladı.
türkiye için olası senaryolar
- yaptırım sarmalı: iran’a uygulanan swıft yasağı, petrol ambargosu ve teknoloji kısıtları, akkuyu’nun rus ekipmanı bahane edilerek türkiye’ye yöneltilebilir.
- siber ve gizli operasyonlar: stuxnet benzeri kodlar, türkiye'nin henüz tam oturmamış scada altyapılarını hedef alabilir.
- önleyici hava taarruzu tartışması: en uç olasılık -nato içinde eşi görülmemiş bir kriz anlamına gelse de- "iş işten geçmeden önlemeliyiz!" baskısı dillendirilebilir.
ne yapmalı?
türkiye 1980’de npt’yi imzalayıp 1981’de yürürlüğe koydu ve 1996’da da nükleer deneme yasağı anlaşması’nı kabul etti. yani hukuken bağlı olduğu antlaşmalar, elini kolunu kolayca sallayarak bir atom bombası yapmasına engel. fakat unutmayalım, npt’den çekilmek kuzey kore örneğinde görüleceği üzere mümkün; üstelik türkiye kendini bölgesel tehdit altında görürse (mesela iran veya israil’in nükleer kapasitesi nedeniyle), iç siyasetinde de bunu meşrulaştıracak zemin bulabilir.bu durumda ankara ya programını iaea şeffaflığına tamamen açar, kısa vadede nefes alır ama yakıt-atık zinciri üzerinden batı’ya bağımlı kalır; ya da "bölgede nükleer caydırıcılıkta ben de olacağım!" diyerek kapıyı aralık tutar ve ırak-iran senaryosunu davet edebilir. her iki yol da, istihbarat sızıntısı-kamuoyu alarmı-diplomatik baskı üçlüsünün yönetilmesini şart koşuyor.
nihai olarak
ırak’ta "olmayan silahları" arayanların hazırladığı dosya, iran’da "füze hedef listesi" ne dönüşürken, 2014’teki focus & die welt belgeleri, sıradaki dosyaya "türkiye" etiketini 2014'te yapıştırmış görünüyor. eğer batı’nın gözü -sauron'un gözü demeyi tercih ediyorum- ankara’ya dikildiyse, "önleyici darbe" bahanesi akkuyu’nun, sinop’un, belki kırıkkale’nin üzerinde radara yakalanmadan süzülebilir.kısacası mesele artık "türkiye nükleer bomba yapıyor mu?" iddialarından ibaret değil; asıl mesele batı’nın, kontrol edemediği her bölgesel güç yükselişinde aynı senaryoyu yani nükleer bahaneyi kullanıp kullanmayacağı. sorumuzun cevabı “evet” ise, savaş sonrası ırak harabelerinin ve bugün dumanı tüten natanz’ın, isfahan'ın, fordo'nun hikayesi bize bir şeyler anlatıyor: senaryo elimize çoktan teslim edilmiş, oynanıp oynanmayacağını ankara’nın elinde daha iyi bir senaryo olup olmadığı belirleyecek.