Jandarmayı Denetlemeye Gelen Yüksek Rütbeli Heyetin Sürpriz Şekilde Sonlanan Hikayesi
hatay dörtyol ilçe jandarma komutanlığı, geçen yüzyılın sonlarında bir denetleme haftası
denetleme atlatmak bir jandarma subayının aldığı rütbeye hemen hemen eşit ağırlıkta bir şeydir. yılda bir iki kere tanımadığınız, genel komutanlıktan gelen üst rütbeli denetleme heyeti ellerinde formlarla birliğinizi dolaşır ve açık bulmaya çalışırlar. çekmecenin düzensiz olması, kantinin yekün ve satışının birbirine uymaması (%10'dan fazla farklılığa bir dönem hapis vardı) erlerin atış skorlarında düşüş, komando bölüğü (varsa) 1500 metre koşu süresi, yanmayan lambalar, temiz olmayan mutfak, atılmamış ve tarihi 1 gün geçmiş konserveler.
denetleme öncesi haftalar tüm taşlar boyanır, tüm otlar yolunur, tüm duvarlar badana olur, tüm gereksiz evrak yakılır, kantin üç kez baştan aşağı sayılır, atış yapacaklar koşacaklar seçilir ve göz önünde olmaması gereken her şey kaldırılır. iş yapmayan er erbaş dahil. denetleme bittiğinde birliğe bir miktar rehavet gelir. bir süre sonra haydi baştan.
denetleme heyeti gelir gelmez direkt güm diye mutfağa giriyor
bir binbaşı parmağıyla 71 kez telle ovulmuş brülörü sıyırıp kokluyor. bir diğer kırık karo var mı diye yerleri tekmeliyor. bir şey bulamıyorlar. ardından malzemeliğe dalıyorlar. rastgele birer g3 ve mp5 seçip çak çuk söküyorlar ve kir pas arıyorlar. bulamıyorlar. sonra ikiye ayrılıp bir bölümü kantine diğer bölümü koğuşlara, her yeri didik didik ediyorlar. her bulamadıkları şey ilçe jandarma komutanının kafasında bir tel saç ağarıyor. denetleme ekibinin kafasının üzerinde bulut gibi daimi duran "ne sakladıysanız bulacağız ve acımayacağız" havası çok itici olmakla beraber aslında kendileri de hayatlarında çok denetleme atlattıkları için ne nerede bulunur aslında kendileri de biliyorlar. yani aslında kırık dökük mobilyanın kömür deposunda, kullanılmayan ve atışlarda at at bitmemiş 1959 tarihli mühimmatın en tepede olduğundan kendileri de haberdarlar ama denetlemenin adabı işte hafiyelik değil. akbabalar gibi gezerek göz önünde sıkıntılı bir şeyin asla olmamasını sağlamak. bir şeyin iyi olması değil, iyi görünmesini sağlamak. silahlı kuvvetlerin köklü reform geçirememesindeki belki ana sebeplerden biri bu. yeter ki iyi görünsün, iyi olması kimseye bir fayda sağlamıyor.
denetleme ekibi bir şey bulamıyor
er gazinosunda beraber çay içilerek avluya çıkılıyor. avludan sonra da araçlarına binerek bir başka ilçeyi teftiş edecekler. denetleme başkanı albay avluda aracına doğru yürürken kafayı sağa bir çevirip güm diye duruveriyor. tüm ekibi de kendisinin durduğunu görerek hemen duruyor. tüm kafalar albayın baktığı yöne bakıyor. avlunun dış duvarına dayalı doldur boşalt istasyonunun tepesinde çinko sundurma inşaatı yarım kalmış. etrafta da inşaatın devam ettiğini gösteren bir harç çimento demir direk falan yok. sundurma yarım yarım iş görmektedir. eksiği noksanı bulup akbaba gibi oraya üşüşürler.
denetleme başkanı sorar:
- yüzbaşım bu nedir?
- gölgelik sundurma komutanım.
- hani bu yarım kalmış bitiremediniz mi?
- bitiremedik komutanım.
- kaç günde yapılıyor bir gölgelik?
- üç günde komutanım.
- bu ne zamandır burada?
- beş buçuk aydır komutanım.
-ne?
- il jandarma ödeneğinden arta kalanlarla en birincil ihtiyaçlarımızı ancak karşılayabiliyoruz. sundurmaya alınacak çinko taş ve demir direklere henüz para yetiştiremedik komutanım.
denetleme heyeti aslında "geçen hafta başladık bitecek" denilse üzerine gitmezler ama ilçe j. komutanı söz möz sakınmaz dobra bir delikanlıdır. ancak şimdi herkesin ortasında jandarmanın finansal administratif sıkıntılarını alelade eleştirince almıştır da başına belayı. denetleme başkan yardımcısı levazım yarbay araya girer.
- yahu para toplayıp falan yaptıramadınız mı?
bugün jandarma trafik kontrolünde bağış mağış topluyorsa işte o yüzden. kaynak sıkıntısı var. bazı ihtiyaçlarının lokal ondan bundan giderilmesi de teoride çok görülmeyen ama aslında epey de var olan bir durumdur. ancak bunun bizzat hele ki lojistikten (o malzemeyi karakollara vermekten) sorumlu bir üst subay tarafından söylenmesi iyice karın ağrısı bir vaziyettir. sizi iplemiyoruz başınızın çaresine bakın der gibi. yüzbaşı durup derin bir nefes alıp yere bakar. yutkunur, başını kaldırıp aynen şöyle der.
- "bakın komutanım. jandarma kanun ordusudur. ya kendi yağıyla kavrulur ve öz kaynaklarıyla her işini kendi görür ve buna mukabil suç işleyen işleyecek herkese karşı demir gibi olur, ya da gider ilçede onun bunun kapısını çalar ve duvarını bilmemnesini rica minnetle yaptırır. işte o adamları sonra kaçaktan göçekten yakaladığımız zaman o ettiğimiz rica ve minnetleri de yüzümüze çarparlar. gölgenizi ben ödüyorum derler. eziliriz. evet paramız yok burada askeri gölgeye alamıyoruz amma dörtyolda da bugün bir allahın kulu da sadakasına güvenip suç işleyemez. kanunun kimseye minneti olmaz!"
alnından öpülecek, mümtaz terfi alacak ve madalya takılacak subay tipi işte buysa da işte denetleme ekibine alenen en söylenmeyecek şey de budur. denetleme başkanı kıçıkırık yüzbaşıdan gelen bu salvoyu hiç iplemeyerek yanındakilere döner ve haydi gidiyoruz diye işaret eder. denetleme ekibinde dönüp kendisinin elini sıkanlar falan olur ama nihayetinde giderler.
iki kez üstüste şark vazifesi yapan ve bu sefer batı'da turgutlu salihli kınık falan gibi bir yerlere tayin olmayı uman yüzbaşı o denetlemeyi atlatamaz ve urfa'nın bir ilçesine iki yıl daha sürülür. sonrasında da kendisine kayseri'nin batısını göstermezler.
sonra da diyorlar ki bu deveyi neden güdemiyorsunuz. bence devenin sahibi bırakmıyor.