Jonah Hill'in, Uğruna Belgesel Çektiği Dr. Stutz İmzalı Psikolojik İyileşme Yöntemleri

Oyuncu Jonah Hill'in kendi terapisti Dr. Phil Stutz'u anlattığı bu belgeselden süzülen iyileşme yöntemleri, buyrun.
Jonah Hill'in, Uğruna Belgesel Çektiği Dr. Stutz İmzalı Psikolojik İyileşme Yöntemleri

stutz... oyuncu jonah hill'in, dr. phil stutz'ın yöntemlerinden bahsettiği ve ona ithaf ettiği güzel mi güzel netflix belgeseli.

notlar alarak izlediğim bu yapımın amacını jonah hill şöyle açıklıyor: stutz'ın gereçlerini tanıtarak insanların bunlara erişmesini sağlamak ve kendi hayatlarını iyileştirmesine aracılık etmek.

öncelikle gereçler, içsel durumunuzu o anda gerçek zamanlı olarak değiştirebilecek modellerdir. yani normalde kötü olan bir deneyimi alıp onu bir fırsata dönüştürmemize yarıyor. işte gereçler...

1. hayat enerjisi

yön duygusunu kaybetmiş ve ne yapacağını bilmeyen herkesin uygulayabileceği bir şey var, o da hayat enerjisi üzerinde çalışmak. çünkü hayat enerjisi, kaybolduğumuzda bize kılavuzluk edebilecek tek şeydir.

stutz'un bu modelinde, hayatta bizi ileriye götürmeye odaklanan üç seviyeli bir piramit görüyoruz:

• beden
• insanlar
• kendimiz


> ilk olarak beden, en büyük temel katmanı oluşturur. bedeni daha iyi çalıştırmak hep işe yarar. en tipik sorun egzersiz eksikliği. diğerleri, beslenme ve uyku. ve bunların daha iyi hissetmemizdeki katkısı yüzde 85 imiş.

> ikinci olarak diğer insanlarla ilişkimiz yer alıyor ve insanlar depresyona girdiklerinde ilişkilerini bir anda koparmazlar. ufukta kaybolan gemi gibi yavaş yavaş uzaklaşmaya başlarlar. hayatımızdaki insanlar, kaybolduğumuzda yolumuza bulmamıza yardımcı olur. bağlanmak için inisiyatif almalısınız. tek bir ilişki bile tüm insan ırkını sembolik olarak temsil edebilir.

> ve son olarak kendimizle ilişkimiz. piramidin tepesinde kendi bilinçaltınızla olan ilişkimiz yer alıyor. yazmak da bunu geliştirmenin en iyi yolu, bilinçaltında olanları yansıtıyor. farkında olmadığımız fikirler bize rehberlik etmek için ortaya çıkacaktır.

2. part x

part x bizim yargılayıcı ve asosyal tarafımız. bizi gelişmekten alıkoymaya çalışan görünmez bir güç. potansiyelimizi engellemek istiyor. yani hayatımız bir hikaye olsaydı x tarafımız kötü adamımız olurdu. stutz'un gereçleri de kötü adamla savaşırken kullandığımız şeyler. x tarafımız ne yapmayı düşünürsek düşünelim bunun imkansız olduğunu söyleyip bize sınır çizerek insanlarda ilkel korku denen şeyi meydana getiriyor. peki bundan kurtulabilir miyiz? hayır, x kısmımız sürekli kendini hatırlatmaya devam edecek. stutz şöyle diyor; bu yüzden de gerçekliğin 3 ögesinden kimse kaçamaz. acı, belirsizlik ve daimi çaba. ne olursa olsun bunlarla yaşamak zorundayız. eğer x tarafımızı yenip onu yok edebilseydik bu sefer ilerlememizi tamamen durdurmuş olurduk. bu bir hedef için çalışamayacağımız ya da başarılı olamayacağız demek değil. ama mutlu olmak istiyorsak çünkü bizi mutlu eden şey başarmak değil, bizi mutlu eden süreçtir. bu üç şeyle baş etme sürecini sevmeyi öğrenmeliyiz. gereçler işte burada devreye giriyor. ortaya çıktığında fark edebilelim ve kullanıp etkisiz hale getirmemize yarıyor.

3. inci dizisi

motivasyon açısından en önemli şey bu muhtemelen. bir inci dizisi çiziyorsunuz. diziye eklenen her inci bir eylemi temsil ediyor. üzerinde çalıştığınız bir alışkanlığı her gerçekleştirdiğinizde bir inci ekleyin. eylem başarılı da olsa başarısız da olsa her inci aynı değere sahip, çaba ya da sonuca odaklanmayın. sadece inci eklemeye devam edin. sıradaki inciyi ipe koyabilecek tek kişi biziz. ancak her incinin içinde karanlık bir nokta vardır, bu da gösterdiğimiz hiçbir çabanın mükemmel olmayacağını hatırlatır. önemli olan, bunu kabul etmek ve yine de inci dizmeye eklemeye devam etmektir.

gerçek özgüven belirsizlikle yaşamaktır. kazanan daima en iyi ya da en iyi görünen kararları veren değildir. kazanan bu döngüyü izleyendir.

4. gölge

herkesin gölgesi vardır ve herkesin gölgesi farklıdır ancak diğer yandan aynıdır. çünkü utandıkları yönleri ifade ediyor. ilk olarak kendi gölgemizi yani utandığımız yönümüzü bulmamız gerekiyor. daha sonra ona odaklanıp onunla çalışmayı öğrenmeliyiz. bir görsel lazım bize o yüzden gözlerimizi kapatıp küçük düştüğümüz, utandığımız, dışlandığımız bir anı canlandırıyoruz. keşke öyle olmasaydım dediğimiz bir yön olmalı bu. şimdi gölgemizle konuşup ona benim hakkımda ne düşünüyorsun diye sormalıyız. gölgemizin ilgiye ihtiyacı var ama dünyadan gelecek bir ilgiye değil. onun ilgisine muhtaç olduğu tek varlık biziz. o yüzden gölgemize geçmişi telafi etmek için neler yapmamız gerektiğini sormalıyız. ona saygı duymalıyız. gölgeyle uyumlu olma fikri bütünlük duygusu yaratır. bütünlük ise başka bir şeye ihtiyaç duymama durumudur ve bu da oldukça özgürleştiricidir.

bölüm x'i şüphelerimiz ve en derin korkularımız olarak gölge'yi de bölüm x'in bize söylediği her şeye inanmanın yan ürünü olarak düşünebiliriz.

5. the snapshot/enstantane fotoğraf, diğer bir adıyla yanılsamalar diyarı

aslında klasik bir x taraf görüntüsü olan bu durum, zihnin mükemmel bir yaşam resminin görüntüsüdür.

mükemmel bir deneyim aradığımızı ifade ediyor. mükemmel bir partner olabilir, para olabilir… ne olduğu önemsiz çünkü gerçekte mevcut değil. sadece kafamızda bir imge ve bir fantezi. insanlar kendilerine o mükemmel dünyaya girerlerse her şeyin çok güzel olacağını söylüyor. ama şunu unutmamalı, gerçekliğin üç ögesi var. acı asla geçmeyecek, belirsizlik asla geçmeyecek ve daimi çaba gerekliliğinden asla kaçamayız. ne olursa olsun herkes böyle yaşamak zorunda.

6. labirent

labirent, x kısmın kirli işlerinin bir yan ürünü. bizi geçmişe takılıp bırakan ve biz öfke ile küskünlüğe tutunurken hayatımızı askıya alan adalet ve mantık için beyhude bir arayışın görselleştirilmesidir. labirent, duygusal ve psikolojik yabani otlarda kaybolmamızı sağlar. bir kişinin bizi aldattığını veya yalan söylediğini örnek gösteriyor ve içimizden şöyle dememize neden oluyor;

"o kişi benden af dilemedikçe, doymayacağım" ve içinden çıkamayacağın bir labirentin içine giriyorsun. hayat akıp gidiyor ve böyle saçmalıklar için vaktimiz yok. ortalama insan karşılık ister, her şeyin adil ve dengeli olmasını ister. karşılığını aldığını ve her şeyin dengelendiğini hissetmenin yolu, eylemin kendisinden tatmin olmaktan geçiyor. buna aktif sevgi denir.

7. aktif sevgi

gözlerinizi kapatın ve tamamen sevgi enerjisinden oluşan koca bir evreni hayal edin. sonra fiziksel benliğinizin tüm bu sevgiyi emdiğini ve kalbinize aldığını görselleştirin. ardından, tüm bu yoğun sevgiyi alıp başka bir kişiye ya da sizde kalan olumsuz bir deneyime yaydığınızı hayal edin. stutz, bunu yaparak size haksızlık eden kişi veya şeyle bir olduğunuzu hayal edebileceğinizi söylüyor. vurguladığı gibi: haklı olmak mı yoksa yeni bir şey yaratmak mı istiyorsunuz?


8. radikal kabullenme

her olayda ders alınabilecek şeyler vardır. bir şey ters gittiğinde herkes şunu diyebilir, “yarın toparlarım.” bu yeterli değil çünkü bu durumdan anlamlı bir şeyler bulmamız gerek.

ilk olarak yargılama yapmamalıyız. kendimize olumsuz bir şeyler söylememeliyiz. bu bir olumsuzluk olmadığı demek değil.

ikincisi elbette olayla ilgili olumlu bir şey bulmalıyız. sadece bunu yapacak iradeye değil inanca da sahip olduğumuzu göstermeliyiz.

ve son olarak olaydan anlamlı veya değerli bir şey çıkarmalıyız.

9. minnet akışı

bu, olumsuz düşüncelerden kurtulmak için bir uygulama. mutsuzluğunuzu güneşi kapatan kara bir bulut olarak düşünün. o buluta nasıl nüfuz eder ve ışığın içeri girmesine izin verirsiniz? stutz'a göre, bunun yolu minnettarlıktan geçiyor. minnettarlık, size her türlü olumsuz düşünce pusunu aşma yeteneği verir:


x kısım, negatif akışa sahip olmanızı istiyor. böylece orada güneşi görememeniz için bir bulut oluşturacak. ama minnetle, göremeseniz bile dışarıda olumlu bir şeyler olduğu hissiyle bulutun içine girebilirsiniz. bu arada minnettar akış, minnettar olduğunuz şeyler değildir. minnettarlık yaratma sürecidir. gözümüzü kapatıp minnettar olduğumuz şeyleri saymalıyız.

10. kayıp hazmetme

çoğu insan, kayıp gerçekleşmeden önce bile kaybı ve kederi işlemekte zorlanır. stutz, bağlanmamanın bir gücü olduğunu söylüyor. başka bir deyişle, istediğiniz şeylerin korkusuzca peşinden koşmalısınız ama aynı zamanda kendinize onları bırakmaktan tamamen korkmamayı da öğretmelisiniz.

•fazla bağlandığınız bir şey seçin.

•onu bir ağaç dalı gibi kavradığınızı hayal edin. bırakmak korkutucu.

•ama bırakıyorsunuz. yavaş ve yumuşak bir düşüş. ve düşerken, "her şeyi kaybetmeye razıyım" diyorsunuz.

•güneşin yüzeyine çarptınız. bu noktada her şeyinizi kaybetmişsinizdir çünkü sahip olma aracınız fiziksel bedeninizdir.

•artık birçok güneş ışını arasında sadece bir güneş ışınısınız. her yöne sevgi dolu bir enerji yayıyorsunuz.

•etrafınızda sonsuz sayıda başka güneşler var. diyorlar ki: biz her yerdeyiz. burası güneş dünyası. burada sadece verebilirsin, alamazsın. tutunacak bir şey yok.

•gözlerinizi açın.


>>> stutz'ın gereçleri aslında bilişsel davranışçı terapi, değiştirilmiş bir bilişsel davranışçı terapi şekli olan diyalektik davranış terapisi ile kabul ve kararlılık terapisinden izler taşıyor.

>> belgesel hakkında düşüncelerim, genel itibarıyla hoşuma gitti. özellikle ilk 45-50 dakikalık kısmı efsane olmuş. stutz'ın gereçlerini kullanırım ben ihtiyacım olduğunda. bu hastalıktan bende de var mesela :)


yalnız bir şeyi merak ediyorum, bu dr. phil stutz böyle güzel güzel belgesel yapmakla uğraşmak yerine niye ünlülerle gerçekleştirdiği terapi seanslarını isimleri değiştirerek kitaba dökmemiş? sonra bir de bunların 'gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanmıştır' diye dizilerini çekip kanallara satardı ohh paraya para demezdi. neyse son sözü stutz'dan aktarayım:

"hayatın sırrı bu: asla her şeyi çözemeyeceğini kabullenmek. kimse çözemeyecek. mutluluk bunu nasıl kabullendiğine ve bu konuda ne yaptığına bakar. ama ilk önce kabulleneceksin çünkü kabullenmezsen kurtulamazsın."