Kanye West'in Kendini Aştığı Albüm: My Beautiful Dark Twisted Fantasy
my beautiful dark twisted fantasy, kanye west'i hem bir birey hem de bir sanatçı olarak daha iyi tanıyabilmek; the college dropout'tan yeezus'a uzanan solo kariyerindeki değişimi ve bütünlüğü çözümleyebilmek; ve onun ben de dahil olmak üzere bazı dinleyenler tarafından neden ulaşılması güç, bambaşka bir noktaya layık görüldüğünü anlayabilmek için en önemli kilometre taşı.
the college dropout ve late registration gibi inanılması güç büyüklükteki ve kalitedeki iki albümün de bulunduğu solo kariyerinin en iyi işi; 3 sene sonra yayınlanan ve neredeyse eşit azamette olan yeezus'a yapılabilecek en anlamlı girizgah; rap müziğin bugüne kadar gördüğü en kompleks, görkemli ve en çok anlam bütünlüğü ihtiva eden albüm; bir modern müzik klasiği; tamamıyla anlaşılması ve kitlelerce benimsenmesi belki de kanye'nin ölümünden sonra gerçekleşecek muhteşem bir konsept çalışma.
bu albümü bir kez daha incelemekte fayda görüyorum. zira ülkemizde hala kanye west'e kulak tıkamakta olan, ya da onu olabilecek en yüzeysel ve önyargılı yaklaşımla ele alan ve haksızca eleştiren ciddi bir kitle var. daha önce gerek yayınlandığı günlerde, gerek biraz daha iyi anlaşıldığı sonraki dönemlerde bu albümü sıklıkla ele aldım; kendimce yorumlamaya çalıştım. benzer bir kitlenin kanye'nin kendi ülkesinde ve sanatın daha çok kıymet gördüğü kültürlerde bulunmadığını birinci elden gözlemleyen birisi olarak şimdi bir kez daha bu albümün büyüklüğünü, önemini, anlamını, temalarını, sembolize ettiklerini anlatmaya gayret edeceğim ve bunu albümü meydana getiren sürece kısaca göz atarak yapacağım.
eseri anlamak ve nasıl bir psikolojide hazırlandığını kavrayabilmek için akılda bulundurmak gereken tarihi olaylara ve genel sürece değinecek olursak üç adet temel nokta olduğunu iddia edebiliriz:
birincisi, kanye'nin annesi donda west'in 2007 kasım'ında beklenmedik bir şekilde hayata gözlerini yumması,
ikincisi, annesinin ölümü ve 5 senelik nişanlısı ile olan ayrılığının etkisindeyken kaydedip yayınladığı radikal ve deneysel çalışması 808s and heartbreak'in eleştirmenler ve dinleyenler tarafından karşılanışı,
üçüncüsü ise tabii ki hem kanye'nin psikolojisine, hem de kariyerine ölümcül bir darbe vuran 2009 mtv video music awards'daki taylor swift hadisesi.
kanye, daha önceki ve sonraki işlerinden ve birazdan vereceğim link'lerdeki videolardan da rahatlıkla anlaşılacağı üzere son derece duygusal bir sanatçı. hayatını yönlendiren en belirleyici faktör annesiyle olan ilişkisi ve ona olan sonsuz sevgisi. zaten bu yönüyle kendisini 2pac'a çok benzetirim. dolayısıyla annesinin kaybı onda fazlasıyla yıkıcı bir etki yarattı ve hayatındaki en karanlık dönemin başlamasına sebep oldu. bu zor günlerinde hiç küçümsenemeyecek bir alkol alışkanlığı edinen yeezy, tecrübe ettiği duygusal yıkımın ve yılgınlığın etkisi altında 808s and heartbreak isimli son derece duygusal ve deneysel bir albüm çıkardı. bana göre kariyerinin görece en zayıf işi olan bu albüm, -kariyerinin en zayıf işi olmasına rağmen- sonradan hip-hop'ın çehresini ve sound'unu bir kez daha değiştirmiş ve yıllar içerisinde en büyük örneği drake olmak üzere pek çok başarılı sanatçıya büyük ilham vermiş olsa da, o günlerde kanye'nin önceki üç albümünün bahşedildiği evrensel beğeniden uzakta kalmıştı. son derece kırılgan zamanlarında içtenlikte yarattığı bu eserin kimilerince eleştirilmesi ve dalga konusu edilmesi kanye'yi ciddi anlamda üzmüştü. her şeyin yokuş aşağı gittiği bu günlerde son darbe meşhur taylor swift hadisesiyle geldi. yaslı günlerinde dost edindiği alkol alışkanlığı onu mtv video music awards sahnesinde gafil avladı.
seyircinin yuhalamalarının ve ön sırada oturmakta olan bazı sanatçıların onaylamayan bakışları arasında sahneden inen kanye'yi adeta ülke çapında bir insan avı beklemekteydi. milyon çeşit sanatçıdan ve celebrity'den tutun, başkan barack obama, hatta eski başkan jimmy carter'a kadar herkes kanye'yi yerden yere vurdu. donald trump onun boykot edilmesini bile istedi. sonrasında gerek twitter, gerek blog'u üzerinden, gerekse katıldığı programlarda defalarca özür dileyen kanye hiçbir zaman bu vebalin altından kalkamadı. o dönemki eleştiri yağmurunu ve bunun kanye'yi nasıl etkilediğini anlamak adına şu bağlantıları dikkatle izlemekte fayda var:
jay leno'nun programından taylor swift hakkında söyledikleri
ellen degeneres'ın şovundan yine aynı olay hakkındaki görüşleri
görüldüğü üzere karşımızda psikolojik açıdan son derece ilginç bir tablo bulunuyor. ülkenin ve hatta dünyanın en meşhur sanatçılarından birisi, ulusal canlı yayında kendini anlatmaya çalışırken defalarca ağlamanın kıyısından dönüyor; kim bilir kaçıncı kez özür diliyor; müziği bırakmayı düşündüğünü itiraf ediyor; değiştiğini ve artık daha iyi bir insan olduğunu dile getiriyor; programların sunucuları tarafından teselli ediliyor.
bu yıkılmışlığın ve yılgınlığın arasında yaptığı bir hatanın kendisini sonu gelmez bir eleştiri bombardımanının hedefi yapması sonrasında yakın arkadaşı mos def'in tavsiyesi üzerine ülkeyi terk ediyor; medyanın eleşti yağmurundan ve ardı arkası kesilmeyen paparazzilerden kaçmak ve kafasını dinlemek için önce japonya'ya gidiyor; sonra ise ciddi bir süre roma'da ve hawaii'de yaşıyor. bu dönemi ise şu sözleri ile özetliyor:
"what was good about going away was ... it was the first time i got to stop, since my mom had passed, because i never stopped and never tried to even soak in what all had happened. it was the first time i stopped since i actually made it ... since i started. it was time to take a break and just develop more as a person as a creative and focusing more on my thoughts and my ideas and what i wanted to bring to the world."
işte karşınızdaki albüm tüm bu sürecin, ruh halinin ve kanye'nin amerika sınırları dışında kafasını dinleyip yaratıcı yönünü tekrar keşfettiği o çok kritik dönemin ürünü. albümü anlatan 34 dakikalık kısa filmi runaway'de de izleyiciye gösterdiği üzere bu albüm bir küllerinden doğma, dirilme, içindeki iyiyi yüceltmeye çalışma ve neredeyse rayından çıkan kariyerini kurtarma hikayesi. bu kuşkusuz albümü meydana getiren ve onu böylesine görkemli ve iyi yapan en büyük düşünce.
peki albümü böylesine muhteşem yapan şeylerin başında neler geliyor?
prodüksiyonun tarihi bir nitelikte ve kalitede olduğu zaten albümü tam anlamıyla kavramamış olan dinleyiciler tarafından bile dile getirilecek kadar bariz. geriye bakılacak birkaç nokta kalıyor. biraz evvel bahsettiğim, albümü meydana getiren o ruh hali ve konsept; bu konseptin en belirgin uygulayıcısı ve uzantısı olan temalar; temaların şarkı sözlerindeki akisleri,
daha albümün ilk saniyesinden başlamak üzere varlıklarını hissettiren ve esere bambaşka bir nitelik katan şiirler ve sample'lar gibi minik fakat es geçilmesi imkansız detaylar; ve albümü çekip çeviren anlam bütünlüğü.
bu albümü dinlemeye başladığınızda kafanızda yankılanan ilk şey nicki minaj'ın özgün roadl dahl yorumu, yani açılış parçası dark fantasy'nin başındaki ingiliz aksanı ile okunan şiir. size anlattığı şey çok basit: "bu durumu daha önceden gördüğünüz için anladığınızı sanıyorsunuz, fakat fena halde yanılıyorsunuz. hikayenin gerçeği ise çok daha karanlık. sizin bildiğiniz versiyonu son derece basmakalıp hurafelerle dolu bir öykü." nicki minaj'ın bahsettiği, herkesin bildiğini sandığı bu hikaye kuşkusuz bir rock star'ın yükseliş ve düşüş öyküsünden, bağımlılıklarından başka bir şey değil. ama nicki ve kanye bizi yanıltmak ve bizlere hikayenin iç yüzünü göstermek, daha iyi anlayabilmemizi sağlamak için buradalar ve bunu albümün isminden de anlaşılacağı üzere olabilecek en masalsı, en fantastik şekilde yapacaklar. işte o sebeple toplanın, çenenizi kapatın ve dikkatle dinleyin!
albüm işte bu sözlerle açılıyor ve şöhret ile onun insana yaptırabileceklerini birincil ve en büyük tema olarak yüzümüze vuruyor. şöhretin baştan sona ele alındığı bu albümdeki destekleyici temalardan şimdi bahsetmek istediğim bazıları ise toplum tarafından anlaşılmamak ("do you know what i hate most about your world? anything that is different, you try to change. you try to tear it down"), yine aynı toplumun ve yaygın algının farklı olan kişilerin psikolojisi üzerinde yarattığı dalgalanmalar ve bu dalgalanmalara karşı gelip farklılığından ödün vermemek.
iğnelemelerle, alaylarla dolu; son derece havalı ve özgüvenli sözlerin bulunduğu iki övüngen verse işte tam da bu yüzden bu albümün açılış verse'leri. her albümü milyonlar satan ve klasik statüsüne yerleştirilen; sayısız grammy'si bulunan; başarının, şöhretin, paranın, beğeninin tam göbeğindeki bir adam daha da yükselebilir mi? (can we get much higher) eğer ismi kanye west ise ve yazının başından beri bahsettiğim azimle ve ruh haliyle çabalarsa evet. işte nakarattaki mike oldfield sample'ı da kanye'nin bu geri dönüşüyle zümrüdüanka kuşunu dirilteceğini ve eskiden bulunduğu noktadan bile çok daha yükseğine ulaşacağını müjdeliyor.
bu muhteşem, görkemli açılışın hemen üstüne gelen gorgeous da hiç vakit kaybetmeden temayı biraz daha güçlendiriyor. nakaratından tutun en ufak detayına kadar başlı başına bir şöhret eleştirisi ve yorumu. kanye'nin bu şarkıdaki üç verse'ü de rap tarihine geçecek cinsten. yeezy bu parçada siyahların damgalandıkları stereotiplerin ("based off the way we was branded") onların psikolojilerinde nasıl derin darbeler bıraktığını ve bu damgalardan kurtulmak adına çabalayanların ne tür yollarla ve tehlikelerle karşı karşıya kaldıklarını ("all of them fallin', for the love of ballin') şahane bir kurumsal ırkçılık eleştirisi ile anlatıyor; hip-hop'ın siyah gençlerin kendilerini var etme ve bir yere ait olma arayışı içinde yeni bir din yerine kullanılan bir hüsn-ü tabir olup olmadığını sorguluyor; kariyerinin ilk yıllarında tipik bir beyaz gibi polo kıyafetler giyip sevimli bir imaj yarattığında herkes tarafından çok sevilmesini şimdilerde bir "siyah" gibi hareket edince herkesin eleştiri yağmuruna tutulması ile karşılaştırıyor; sonradan da sıklıkla yapacağı üzere kendini beyaz adamın ve yaygın algının dediklerine teslim etmeyen ve siyahlığını vurgulayan muhammed ali'ye benzetiyor ve tıpkı onun meşhur sözünde dediği gibi büyüklüğün kendine inanmaktan geldiği prensibiyle ve bravado'su ile hareket ediyor.
ilk iki parça işte böylece doğrudan üçüncü şarkı olan power'a bağlanmakta ve albümün anlam bütünlüğünü devam ettirmekte. king crimson'ın ölümsüz eseri 21st century schizoid man'in son derece manidar bir şekilde sample'landığı bu muhteşem parça, bir şeylerin fena halde ters gittiği ("the system broken, the school is closed, the prison's open") bu beyaz adam'ın dünyasında zaten kaybedeceği hiçbir şey olmayan siyahların şöhretle olan imtihanını konu alıyor. parçanın belki de en sevdiğim kısmı ise çocukça yönünün, saflığının ve dürüstlüğünün kendisini anlamak istemeyenlerin tavırlarıyla nasıl darlandığını anlatan şu şahane satırların bulunduğu bölüm:
"i just needed time alone with my own thoughts
got treasures in my mind but couldn’t open up my own vaults
my childlike creativity, purity and honesty
is honestly being crowded by these grown thoughts
reality is catching up with me
taking my inner child, i’m fighting for custody
with these responsibilities that they entrusted me"
all of the lights da ilk üç şarkıdaki bu baskın temayı sonuna kadar destekleyen bir eser. ismi bile buna işaret ediyor. hadi ismini bırakın; elton john, alicia keys, rihanna, fergie, kid cudi, ryan leslie, the dream, charlie wilson ve daha başka ünlü isimlerde dolu olan yıldızlar karması kadrosu bile inanılmaz manidar. çünkü bu parça da tıpkı biraz öncekiler gibi başlı başına şöhret üzerine. "cop lights", "spotlights", "strobe lights"; yani şöhret ile birlikte gelen iyi ve kötü tüm o ışıklar; "fast life", "drug life", "thug life", "rock life", yani şöhretin beraberinde getirdiği hızlı yaşam, kötü alışkanlıklar, o garip ruh hali ve psikoloji...
albümü gerçekten çözümlemek, konseptini ve temalarını yakalayabilmek adına detaylıca bahsettiğim bu ilk 5 şarkıyı çok iyi anlamak gerekli
sonrasında gelen her parça bahsettiğim ana temanın ve onun alt kollarının daha ufak uzantıları. bir başka yıldızlar karması olan monster, şöhretin bireylerde yarattığı canavarların tıpkı muhammed ali'nin eşi benzeri görülmemiş özgüveni gibi bir bravado ile yeteneklerinden bahsedip hava attıkları bir posse cut. devamında gelen so appalled başarıyla beraber gelen paranın sanatçıları nasıl bir ruh haline soktuğunu ve bunun farkındalığının nasıl psikolojik etkiler yarattığını anlatmakta. o hep bahsettiğim kendine fazlasıyla güvenen cesur kişilikten taviz vermeden şahane materyalizm, consumerism ve dekadans yorumları işte böyle yapılır. devamında gelen parçalar olan devil in a new dress, runaway, hell of a life, blame game ve lost in the world ise hali hazırda var olan temalara bir de romantik ilişkiler açısından bakan ve olayı o perspektiften de irdeleyen parçalar. artık bunları 500. yazışım olduğu ve de ana temayı anlatırken zaten yeterince vakit harcayıp detay verdiğim için bu noktada fazla örnek vermeyeceğim açıkçası.
fakat gil-scott heron'ın o muhteşem sözleri ile bambaşka anlamlar bulan o ihtişamlı kapanış hakkında bir iki kelam etmek isterim doğrusu. aslında o şiirin her satırını buraya yazmak, üşenmeden incelemek lazım ama neyse... ben sadece en fazla dikkat çekmek istediğim noktasına odaklanayım. gerçekten muhteşem bir amerika portresi. inanılmaz bir amerika ve ırkçılık eleştirisi. hayatımda duyduğum en güçlü şeylerden biri bu şiir. demokrasi, özgürlük ve adalet vaadleri ile binlerce insanın umudu haline gelen ama sürekli vurguladığı ve övündüğü bu kavramların arasında ne hikmetse kölelik kepazeliğini bulunduran o ikiyüzlü amerika için söylenen en güzel sözlerden bazıları...
"america was a bastard
the illegitimate daughter of the mother country
whose legs were then spread around the world
and a rapist known as freedom, free-doom
democracy, liberty, and justice were revolutionary code names
that preceded, the bubblin' bubblin' bubblin' bubblin' bubblin'
ın the mother country's crotch"
işte albümün kapandığı bu anlarda tüm bu dinlediklerinizin toplumun istekleri ve baskılarına rağmen asla eğilip bükülmeyecek, ödün vermeyecek, değişmeyecek, egosu ile beslediği özgüveni sayesinde çok daha iyi yerlere gelecek ve özündeki siyahlığı asla ama asla vurgulamaktan çekinmeyecek bir dehanın ürünü olduğunu biraz daha iyi anlayabilirsiniz.
modern bir klasiktir bu albüm
bizim gibi her şeyi sorgusuz sualsiz yargılayan, kulaktan dolma laflara bayılan, kompleksli orta doğu toplumları pek beceremez ama; dinlemeyi bilene pink floyd'un the dark side of the moon'da, the wall'da, animals'da yaptığının benzeri bir sistem eleştirisi, hayat felsefesi, alegori ve varoluş özetidir. gelmiş geçmiş en iyi birkaç albümden de biridir. ve ne yazık ki kıymeti pek çok muazzam konsept albümde ya da kompleks sanat eserinde olduğu gibi çok daha sonradan bilinecektir.