Kapitalist Düzene Karşı 1970'lerde Kurulmuş Punk Felsefesi: DIY (Do it Yourself)
tarihler 1976’yı gösterdiğinde ingiltere sex pistols’la patlayan ve "sloganı kolaydı ucuzdu sen de yap" olan yeni bir kültüre tanık olmuştur. fanzinler, bağımsız şirketler gibi alt kültürel değerleri beraberinde getiren punk yaptıklarıyla anarşist ilkeleri bünyesinde barındırmıştır. “sanatçı” kavramına karşı çıkarak müzik sanayi tüketicileri ile üreticileriyle arasındaki engeli kaldırmaya çalışan “erişim estetiğini” oluşturmuşlar ve bunu müzik sanayi üretim ilişkilerine meydan okuyan bir “kendin yap” etiğiyle birleştirmişlerdir.
işte tüm bunlar; teknolojik değişimlerle, kültürel değişimlerin birlikte anarşist hedeflerin gelişmesine ve toplumları daha fazla etkilemeye yardımcı olmuştur. öykünün çıkış noktası punk'ın özerklik ve bireycilik ilkeleriyle, düzenle uzlaşmayı reddetmesi ve başkalarının sunduğu almak yerine “kendin yap” ilkesidir. clash, sex pistols, damned gibi grupların ortaya çıkmasıyla punk, tüm dünyayı bir hastalık gibi sarmış ve birçok insanın düzene ayak uyduran rock'ı reddetmesini sağlamıştır.
insanlar sadece bu kültürün müziğini dinlemekle kalmamış; bizzat içinde yer almak için gruplar kurmuşlar ve bizlere 3 akor içindeki başkaldırıyı göstermişlerdir. kimileri müzik yaparak bu kültürün içinde yer alırken kimileri 1976’da mark perry editörlüğünde çıkan sniffin’ glue’yu örnek alarak bir çok fanzin çıkarmışlardır. birçok bağımsız plak şirketinin çıkması da bu döneme rastlar. müzik sanayii pastasının büyük dilimlerini ellerinde tutan(!) şirketler, sex pistols gibi grupların medyadaki büyük popülerliğinden etkilenmiş, kendileri için pazar payı olmaktan ibaret olan bu grupların götlerinin dibinden ayrılmamışlardır. ehh başarılı da olarak 1977’de clash'in ardından bir çok grubu bünyelerine almışlardır. onlar bunlarla uğraşırken bizim bağımsız plak şirketleri ilk plaklarını çıkarmaya başlamışlardır bile... grupların bazıları diy etiğini gerçek anlamda benimseyerek bu bağımsız şirketlerle bağlantılarını uzun süre sürdürmüş kimileri ise -acı vericidir ki- bu şirketleri büyük şirketlere geçebilecekleri bir basamak olarak görmüşler ve büyük bir şirkete kancayı taktıktan sonra nereden geldikleri unutup defolup gitmişlerdir!
bu süreç içinde gelişen başka bir eğilimse “bir grup bir şirket”tir. bunun ilk örneğini desperate bicycles vermiştir. grup üyeleri şirketlerini kurarak 1977'de kendi şirketlerinden kendi single'larını çıkarmışlardır. single'ı çıkarabilmek için grubun basisti motosikletini satmış, diğer grup üyeleriyse birkaç telefon kulübesi soymuştur. işte sermaye! kurulan bağımsız plak şirketleri içinde en çok ön planda olanı rough trade’dir. bir işçi kooperatifi olarak çalışan şirket, tuvaletçisinden tutun da büro çalışanına kadar herkese eşit miktarda para veriyordu. müzisyenlere kendi ürettiklerini denetleme özerkliği veren bu şirketler, anarşizm-teknoloji ilişkisini ortaya koymuştur.
kendini zaman içinde kitle kültürü içinde bulan rock müzikçiler, yüksek sanatla bütünsel olan “hakikiliğe” sahip çıktılar. punk'ın doğuşuyla tüm hakikilik iddiası alt üst oldu ve punk, hakiki sanatçı yerine hakiki punk'ı koydu. teknolojik açıdan punk'ın hakikiliği ise egemen ideolojiye esir düşen pahalı rock ekipmanları reddetmekten geçer. punklar, 16 kanallı stüdyo ya da 1000 poundluk syntheiser yerine temel müzik aletlerini –gitar, bas, davul- kullanıyor ve başkaldırısını bir kere daha vurguluyordu. bağımsız plak şirketleri de punk'ın başkaldırısını daha üst düzeye çıkarmak için pazarlama, ekipman karmaşıklığı gibi aciz kapitalizmin aciz değerlerini reddederek bağımsız bir dağıtım ağı kurmuşlardır. rough trade de radikal duruşuyla tüm grupların ve şirketlerin örgütleyicisi oldu. sömürüden uzak bir yaklaşımı kendine tarz edinen bu şirketler bir nevi mülkiyet paylaşımına girerek plaklardan elde edilen karı grup üyeleri ve şirket arasında eşit olarak paylaştırdı. işte tüm bu hareketlerle bağımsız şirketlerde ve grupların müziğinde belirgin bir siyasilik olmasa da onlar siyasal bir akımın içinde yer aldılar. egemen ideoloji esiri büyük şirketler otoriter bir teknikle olaylara yaklaşırken bu plak şirketleri anarşist bir tavır takındılar.
punk'ta önemli bir yeri olan fanzinler de ellerinde geldiğince "diy etiği"ni desteklediler. sniffin glue’nun editörü mark p. insanları dinleyici olmaktan çıkartıp bu iş içinde aktif olarak yer almaya teşvik etti. grupların müziğinin büyük şirketlerle çalışmaya başlayınca bittiğini düşünen mark, 1977'de clash cbs ile sözleşme imzalayınca punk'ın öldüğünü söyleyerek dikkatleri üzerinde toplamıştır. bana kalırsa punklar üzerinde bu durum olumlu bir etki yaratmış, birçok yeni plak şirketi kurulmuştur ve gruplar bu şirketleri bir araç olarak görmekten vazgeçip amaç olarak görmeye başlamışlardır. büyük şirketlerin grubu ve müziğini öğüttüğünü düşünerek “bir grup, bir şirket” felsefesiyle hareket etmişler ve merkezsizleşme kavramına büyük ölçüde arka çıkmışlardır.
punk, sanatçıyla dinleyici arasındaki ayrımı ve performans sürecinin gizemini ortadan kaldırmayı amaç edinmişken bağımsız şirketler de üretim süreci gizemini ortadan kaldırıyorlardı. bir süre sonra punk'ın erişim estetiği/kendin yap! etiği parçalanmaya başladı.
diy’ın ilk örneklerini veren scritti politi grubu kendin yap diye bas bas bağırırken birden takındığı tavrı terk etmiş ve bu etiğe bağlı kalan insanlardan büyük tepkiler almıştır.
kolay ve ucuzsa, hala ne bekliyoruz!