Sosyal Hayattan Resmi Hayata Kadar Bütün Gerekliliğiyle Adab-ı Muaşeret ve Bazı Kuralları

Sözlük yazarı "turbolova", uygulandığında sizi bambaşka yerlere götürecek bazı adab-ı muaşeret kurallarından bahsetmiş.
Sosyal Hayattan Resmi Hayata Kadar Bütün Gerekliliğiyle Adab-ı Muaşeret ve Bazı Kuralları
iStock


adab-ı muaşaret, yani "birlikte yaşama edebi" kuralları çerçevesindeki birtakım az bilinen ayrıntılar bunlardan bazıları olabilir.

işe, bu görgü ve ahlak kurallarının en üst noktası olan "protokol" sözcüğüne değinerek başlayalım. biz adab-ı muaşereti genelde resmi olmayan yazısız kurallar silsilesi olarak biliriz, lakin devlet erkanının toplandığı zamanlarda bu görgü ve ahlak kuralları, protokolle birlikte resmi bir hale bürünürler.

protokol, ilk olarak yunanca protokollon ve latince protocollum şeklinde kullanılmış, protos (ilk) ve kollon (yapıştırılan şey) sözcüklerinin birleşmesiyle türetilmiş, "öncelikli yer işgal edenler" anlamından, "öncelikli oturanlar" şekline dönüşüp şu an bildiğimiz protokol biçiminde kullanılagelmiştir.

elbette ki protokolün asıl amacı; kişilerin geçici olarak vekalet ettiği değerli devlet kademelerinin korunması ve saygın kılınmasıdır. 


saygının dünya coğrafyasındaki genel akışı ise

batı'da erkekten kadına, (kadına verilen önem)

uzak doğu'da kadından erkeğe, (erkeğe verilen önem)

topraklarımızın içinde bulunduğu doğu'da ise gençten yaşlıya (tecrübeye verilen önem) doğru bir yönde sağlanır.

yanlış olarak bilinen "su küçüğün, söz büyüğündür." cümlesinin aslı; "sus küçüğün, söz büyüğündür." şeklindedir ve bu destur, atalarımızın birlikte yaşama edebi hususunda tecrübeye verdikleri önemi güçlü bir şekilde vurgulamaktadır.

geçmişten bugüne kadar taşıdığımız güçlü devlet geleneklerimizin yanı sıra, ataerkil yapısını sürdüren, kırılması güç toplumsal tabakamızda makam ve mevkinin suistimal edilip kas gücüyle kadınlarımızın ikinci plana atılmış olması da yadsıyamayacağımız bir gerçektir. ancak bu tabaka atatürk önderliğinde cumhuriyet dönemiyle birlikte çatlatılmış, kadınlarımız toplumda hak ettikleri değeri ve saygıyı görmeye başlamıştır. fakat nedense(!) türkiye'de kadınlar son zamanlarda eskiden olduğu gibi gene ikinci plana doğru itilmektedirler. neyse, işin sosyolojik ve siyasi kısmına çok bulaşmayıp saygımızı bozmadan kenardan kenara, usul usul devam edelim...

kısacası bu kurallar sosyal hayatta olduğu kadar resmiyette de ihtiyaç duyduğumuz, düzenin ve beşeriyetin temel yapı taşlarıdır.


iç not: koskoca makamların çarpıştığı ortamlara bazıları sanatçı sıfatıyla davet ediliyor fakat bu davetlere kimi meyhane darbukacısı, kimi de tavus kuşu edasıyla icabet ediyor. bulunulan ortamın eller havaya yapıp halay çekilebilecek bir düğün salonuyla aynı genişlikte tutulması adab-ı muaşeret kurallarının en yukarıdan, en sıkı tutulması gereken yerden kırıldığını ilginç bir şekilde gözlerimizin önüne seriyor. işin daha da ilginci, kimse de bu insanlara "nedir bu elbise?" demiyor. neyse sinir yok, saygı var. şurada ağız tadıyla iki yazı yazdırmıyorsunuz insana. tamam sakinim. sonra her boka laf söylüyorlar oluyoruz. tamam geçti, neyse.


makamda ve sosyal hayatta adab-ı muaşeret

-kılık kıyafet

-beden dili

-yazışma dili

-sofra adabı 

olmak üzere 4 ana kısımda ele alınmıştır.

işte bu 4 ana kısımdan ilginizi çekebilecek bazı satır araları

*üst kademedeki şahıs, her zaman (şoförün görüş açısında olması gerektiğinden) aracın sağ arka kısmında seyahat eder.


*
herhangi bir protokolde erkek; gündüz ise siyah ve lacivert, gece ise sadece lacivert tonlarında takım elbise tercih etmeli, asla bağcıksız ayakkabı giymemelidir.

*herhangi bir protokolde kadın; gündüz ise döpiyes ve tayyör, gece ise tuvalet giymeli, ayakkabı seçimi parmaklar asla görünmeyecek şekilde, burnu kapalı biçimde olmalıdır.

*kişinin taşıdığı kıyafetler en fazla 3 ana renkten ibaret olmalıdır. fazlası avamlık ve rüküşlük göstergesi olarak değerlendirilir.

*takım elbisede ceketin alt düğmesi asla iliklenmez, söz konusu üniforma ise bütün düğmeleri iliklenmelidir.


*kravatın bitiş noktası kemer tokasının ortadaki demiri hizasında olmalıdır. kravat takıldığında gömleğin en üst düğmesi asla açık bırakılmamalıdır. ne o öyle dilenci tarağı gibi 10 metre kravat? bazıları da göbeğin üstünde saat sarkacı gibi sallanıyor. yapmayın böyle şeyler efendiler!

*oldukça fazla karıştırılan palto erkek, manto kadın giysisidir. (bir kadına paltonuz güzelmiş derseniz ona hakaret etmiş olursunuz.)

*taksi ya da benzeri araç kullanmak durumunda bir erkekseniz ve yanınızda bir kadın varsa araca ilk olarak (kadını koruma amacıyla) erkek biner.

*ilk defa tanışmakta olan bir erkek ve bir kadın birbirlerine takdim edilirken her zaman önce erkek kadına takdim edilir. (zeynep, işte sana bahsettiğim arkadaşım ahmet.)


*tokalaşmak elin ucu ile değil, tamamı ile ne fazla sıkarak, ne de gevşek tutarak yapılmalı, el aşağı ya da yukarı (kurban pazarlığı şeklinde) sallanmamalı, kendinize doğru (trump styla) çekilmemeli, elin dışı yukarı doğru (obama styla) çevrilmemelidir.

*kişinin kişisel alanı kollarını uzattığında varsayılan hayali daire ile ölçülür. yeni tanışmış olunan kimseyle bu alan muhafaza edilerek iletişim kurulmalıdır.

*resmi yazılarda arz etmek ast tarafından, rica etmek üst tarafından kullanılan bir kalıptır. arz niyet, rica emir belirtir.

*ast asla "gereğinin yapılmasını arz ederim." cümlesini kurmamalı, gereğinin yapılıp yapılmamasına üst karar vermelidir.

bundan sonrakileri okuduğunuzda küfür etmeyin çünkü şahsi olarak ben de böyle bir burjuvazi ortamında bulunmadım. ne lüzumu var diyebilirsiniz. evet, bilmesek de olur ama yazalım biz gene de. bir gün zengin olup da para havlatırsa aklınızın bir köşesinde bulunsun.

*garsonun sadece sizinle ilgilendiği, filmlerde gördüğümüz 1. sınıf bir restoranda bir yemek yiyecekseniz;


*
2 çeşit menü ile karşılaşacaksınızdır. erkeğe verilen menüde fiyat listesi bulunurken kadına verilen menüde fiyat listesi bulunmaz. (birlikte olduğunuz kadın sipariş esnasında hesabı kol gibi geçirirken bunun bilincinde olunmalı, para hesabı yapılmamalıdır. zaten 1. sınıf bir restorana giden kişi para hesabı yapıyorsa o mekana yanlışlıkla gidilmiştir.) 

*menü kapatılıp masaya konulmadan önce garson sizden sipariş almayacaktır.

*yere düşen bir çatal, kaşık olursa kalkıp onu almak sizin işiniz değildir.

*karadaysanız peçete her zaman kucağa serilir, hava ya da denizdeyseniz yakaya takılır. 


*
karın doyduğunda peçete buruşturulup tabak içine bırakılmaz, ikiye katlanıp tabağın sağ üst köşesine konulur.

*elde çatal bıçak varken konuşulmaz, konuşulacaksa çatal bıçak bırakıldıktan sonra bu eylem gerçekleştirilmelidir. 

*çorba kasesi kaldırıp yana eğilerek çorba son damlasına kadar sıyrılmaz. çorbanın tadını alacağından içine ekmek doğranmaz, sadece pres halde sıvıyı emmeyeceği için kruton atılabilir.

*et, yenilecek lokma kadar kesilir. 


*
balığı severek yiyen kişi balığa asla limon sıkmaz. limon ancak balığın tadını beğenmeyen, balık yemekte zorlanan kişiler tarafından kullanılabilir.

*balığa keskin bıçak değdirilmemeli, balık her zaman balık bıçağı bir kez kullanılmak suretiyle kılçığından ayrılıp yenmelidir.

*bonus: lahmacun varoş yiyeceği değil, kültürel bir tattır. yerken çatal bıçak kullanma gafletine düşenler özüne ihanette bulunan kişilerdir. dürüm yapılarak elle yenir.