Karanlıkta Yaşayan İşsizlerin Duygularına Tercüman Olacak Nitelikte Bir İşsizlik Yazısı

Uzun süre işsiz kalan bir Sözlük yazarı, benzer yollardan geçen kişilerle duygularını paylaşmak istemiş. Buyrun.
Karanlıkta Yaşayan İşsizlerin Duygularına Tercüman Olacak Nitelikte Bir İşsizlik Yazısı
iStock

işsizlik sizi biyolojik olarak öldürmez ama ruhen ölürsünüz

insan bazen kafasında bulamaç olan düşünceleri dışarıya atmak, düşüncelerini tesirsiz bırakmak, saçmalıklarını görmek, kendisine resmi bir ziyarette bulunmak için içini dökmek zorunda kalır.

geç kalmışlık… mezun olduktan bir sene sonra üniversiteyi kazandım. hazırlık ve 1 sene bilgisayar mühendisliği okuduktan sonra hayatımın çöküşünü gerçekleştirecek, rüyalarıma girecek bir seçim yaptım: inşaat mühendisliğine geçiş yaptım. millet 22 yaşında mezun olurken ben, 1.sınıftaydım… herhalde 26 yaşında mezun oldum. bölüme başlarken bir lokomotif gibi işleyen inşaat sektörü krize girdi. birkaç ay iş aradım, baktım bulamıyorum askerliği aradan çıkardım. tarihlerle aram pek iyi değildir, sanırım 27 veya 28 yaşındaydım.

yüzleşme… kendimi bildim bileli hayatı içimde yaşamışımdır. dünyayı içime sığdırmış; ayrıntılara, görünmeyene, inceliğe önem vermişimdir. aklımın haysiyeti her şeyden önce gelmiş, en basit kavramları bile sorgulamışımdır. lakin uhrevi düşünceler nesnel dünyada önemsenmez. bu yüzden edebiyatı bırakıp, işe koyulmam gerekti.

"ama sen çok geç kaldın, insanlar uzaya çıktı, partiyi kaçırdın, millet senin üzerine kaç tur bindirdi" - olsun yine de bir yerden başlamak gerek… “ama sen yetersizsin, seni işe alacaklarına 3-4 yaş küçük bir genci işe alırlar” - ama daha olgunum, daha derin düşünebiliyorum… artık işsizlik yetmezmiş gibi kendimle uğraşır olmuştum. fısıltılar beni rahat bırakmaz olmuştu. geçmişim, yaptığım hatalar, yaşım her şey zihnimde sorgulanır olmuştu. kendimle yüzleşiyordum. farkında değildim ama ileride en büyük düşmanımı, kendimi beslemeye başlamıştım.

gerçekler… ne yazık ki inşaat sektörü çökmüştü

istihdam rakamları düşmüş, 40 binle girdiğim bölüm 200 bin ile öğrenci alır olmuştu. ve inşaat sektöründe tanıdığımız kimsecikler yoktu. zaten ailem, sülalem garibanlardı. bunlara rağmen tek başıma savaşmam gerekti. inşaat sektörü faal olmasa da her yere cv atmaya başladım. kalbim gibi tertemiz olan cv'mi atmadığım yer kalmadı. o zamanlar umudum vardı. cv atınca birileri dönecek diye umut ediyor, heyecan yapıyordum. kalbimde kelebekler uçuşuyordu :) aptal ben! beklenti hayal kırıklığı getirir. beklenti insanı aldatır. aldandım. kimsenin umurunda değildim. boş yere kendimi üzdün. şimdi sırada sektörün ara verdiği sonbahar ve kış ayı vardı. bu ayları nasıl geçirecektim :(

çöküş… bir yolu olmalıydı. başka yerlere başvurdum, firmaları aradım ama olmadı. olumlu dönüş alamadım. sonbahar-kış boyunca kendimi geliştirmem gerekecekti. beceremedim. artık kendimden de kaçamıyordum. geçmiş, 10 sene önce gerçekleştirdiğim bir hata, kendim, bana bir hayalet gibi dadanmaya başlamıştı. mutsuzdum. tutunacak hayali bir dalım bile yoktu. ne bir kız arkadaş, ne bir kaçış rampası. bir kız arkadaşı hak etmiyordum zira işsizdim. sosyal medyadan birileriyle dertleşiyordum. tek sosyallik kaynağım buydu. bunca olumsuzluğa rağmen yine de bir umudum vardı. sonuçta işsiz olmak dünyanın sonu değildi.

direnme… parasız yaşayan ve mutlu olan insanlar vardı

afrika’da su dahi bulamayan insanlar mutluydu, hintliler mutluydu. ben de mutlu olabilirdim. kendime, doğama yelken açma zamanım gelmişti.psikoloji, felsefe çalışmaya başladım. daha fazla belgesel izledim aynı oranda araştırma yaptım. doğu dinlerine merak saldım. meditasyon yapmaya başladım. dünyayı sevgi kurtarmalıydı bu yüzden hümanist tarafımı geliştirdim. kara kalem çizim öğrenmeye başladım. film eleştirileri yaptım, hatta karakter taklit etmeyi öğrendim. daha fazla dizi izledim. onlarca yeni hobi buldum. ankara’nın ayazında -20 derecede 20 km'yi aşkın koşular yaptım.


direnecektim, kendimin efendisi olacaktım

düşünce yapımı değiştirirsem hiçbir şey bana zarar veremezdi. yalnızdım ama bir şehre inen ordu gibiydim. lakin bilinçli biri olduğum için ne yaparsam yapayım, gerçekleştirdiğim fiillerin bir kandırmaca olduğunu biliyordum. ne kadar neşeli, hayat dolu olursam olayım arka fonda sanki hüzünlü bir parça çalıyordu. bu duruma aldırmıyordum sonuçta hayatın aroması mutsuzluk idi.

son çırpınışlar… yaz gelmişti. inşaat sektörü faal hale gelmişti. ama hala iş yoktu bu doğru bir tabir değil iş vardı ama herkes tecrübeli eleman arıyordu ya da tanıdıklar işe giriyordu. bu sefer tüm gücümle bir savaş verecektim. birkaç yerle görüştüm, cv'mi aldılar. ama dönüş olmadı. daha fazla denemeliydim. illa ki birisi beni işe alırdı. ekşi sözlük'ten tanıştığım bir arkadaş bana yardımcı oldu. durumumu anlatan bir yazı yazıp, binlerce önemli kişiye metni gönderdi. yazıyı okumamıştım, sonuçta beni tanıyan bir insan ,beni özetleyip bir yazı yazmıştı. sonunda yazıyı okuma cesaretini elde ettim. yazıda intihara sürüklendiğim, acizliğim, mahcubiyetim anlatılıyordu. evet dışarıdan bakan biri bunu anlayabiliyordu. iş için canımı ortaya koymuştum ama yine olmadı. birkaç yerle görüştüm , sadece görüştüm :(

sırada daha kötü denemeler vardı

firmaların kapısına gidecektim. sakso çekme zamanım gelmişti. birkaç yıllık işsizlik bana konuşmayı unutturmuş, beni daha kapalı yapmıştı.değişik bir yaratık olmuştum. başlangıçta bir sapık gibi firmaların kapısından geçtim :) sonunda birkaç yerle görüşebildim. işe alınmak için resmen ortaya götümü koydum :) ama başaramadık. tecrübeli birilerini istediler. bu maceralarda beni en fazla üzen şey patronların iyi ve masum bir insan olmama acıyıp, yemek ve yol parası hatta harçlık vermeye çalışmalarıydı. sınırlar olmasa kafamı okşayacaklarına eminim :) başarısızlık, değersizlik hissiyatından kaçmak için daha fazla koşmaya daha fazla yürümeye başladım. akşamları içime oturan öküzü bu sayede rahatlatabiliyordum. üzerime çöken hüznü ücretsiz hormon kokteyli ile uzaklaştırıyordum. sanki yapacak bir şeyim vardı, param yoktu benim :) bu süreçte banklar en büyük dostum olmuştu, yapayalnız bir şekilde kimsenin olmadığı parklarda her şeyi en baştan düşünerek, tefekkür ederek , podcast dinleyerek veyahut sadece çevreyi izleyerek zamanımı geçiriyordum. ve kendimi ne kadar sevmesemde en büyük düşmanım olan kendimden başka kimsem yoktu, mecburen aklımı kaybetmemek için kendime sarıldım. yalnızlığımı kutsallaştırdım, sessizlik en büyük dostum oldu, en güzel filmler kafamda gerçekleşti, en tutkulu aşkları zihnimde yaşadım.

kabullenmek... aylar geçtikçe mücadele etmeyi bıraktım ve pes etmeye başladım. artık kabullenme vaktim gelmişti. bir hiçtim, bir böcektim ben. daha fazla acı çekmeli, dibi görmeli, yalnız kalıp özgürleşmeliydim. acılarımın kaynağı ötekilerdi. acılarımın kaynağı genel kanıydı. yalnız hissetmemin nedeni bedenimdi, libidomdu, sürü davranışlarıydı. öyle bir acı çekmeliydim ki hayatı komedya olarak görmeliydim. beni kötü hissettiren illüzyonların var olmadıklarını, kuruntu olduklarını ispatlayarak yenecektim. birkaç ay var olmayacaktım. insanlığı terk ettim, cinselliği bıraktım aseksüel oldum. 6-7 ay boyunca bağımsızlaşmak, özgürleşmek için kimseyle konuşmadım. telefonuma mesaj bile gelmiyordu, her şeyden soyutlandım, şimdi salt ben ve karanlık vardı.buz gibi havalarda uzun yürüyüşler yaptım.kendimi, olguları, kavramları, inançlarımı, kelimeleri her şeyi deştim. araştırdım, okudum, izledim. bile bile çok kötü günler geçirdim, resmen bir roman karakterine dönüştüm. altyapım sayesinde daha kolay sonuca ulaştım. artık bir hiçtim. beklentim yoktu. minimallikten mikro seviyeye kadar indim. hayatım kara mizah komedisi olmuştu. kendime gülmek çaresizliğimi gizliyordu…

amor fati... kadere razı gelmek, belki de buna izin vermeliydim. öyle de yaptım. kendimi depresyondan kurtarmak için 29 yaşında hizmet sektörüne atıldım. deneme süreci sonrasında iki yerden çıkarıldım. nedenleri ekonomik krizdi. firmalar kendilerine göre haklılardı. iş aramaya devam ettim. artık her zaman mahçup bir şekilde kafam eğik bir şekilde geziyordum. daha önünü göremeyen, farkında olduğunun farkında olmayan basit insanların önünde boyun eğiyordum. kimsenin s*kinde değildim. varlığım beni yormaya başlamıştı.

anlamak yoruyordu

artık inancım, umudum yoktu bu yüzden bir hayatım da yoktu. birilerine bir şeyler anlatmak bile saçma geliyorken, mücadele etmek ve yaşam için nedensellik bulmak zorlamaktan öte değildi. ne için mücadele ediyordum ki? sonuçta ölecektik. hayat aynı döngüde tekerrür edecekti. her zaman aynı mücadeleleri verecektim. kafatasımın içinden çıkamayacaktım. en kötüsü can sıkıntısı, mutsuzluk, umutsuzluk insanın kendisini geliştirmesine bile izin vermiyordu… bu döngüden kurtulmak istiyordum. herhangi bir dine inancım olmadığı için kendime kıymamak için bir nedenim yoktu. siz okurlara intihar lafı ağır gelebilir lakin intihar, benim gibi kavramları boşaltan bir insan için karnım acıktı demek gibi bir şey. ailemin rızasını almaya çalıştım ama olmadı. pat diye intihar edemezdim çünkü ailem çok üzülürdü. size bu durum saçma gelebilir lakin annem ve babam bu yaşıma kadar gördüğüm en iyi, en masum insanlar. benim gibi bir böceğe üzülmekten dolayı ölebilirler. ancak ailem, akrabalarım herkes kötü bir sona sürüklendiğimi sanki seziyorlar ve bir şey yapmıyorlardı. sanki herkes bu durumu kabullenmişti. en sonunda kararımı verdim, planlarımı yaptım ve 30. yaş günümde ölecektim. bu sürece hazırlanmam gerekti.

kayıtsızlık… yok oluş sürecine kendimi hazırlamışken, üç harfli bir market beni işe aldı. herhalde yaşamak istediğim için işe tüm gücümle tutundum. uzun mesailer sayesinde kendimden uzaklaştım ve 30. yaş günümde daha fazla mesai yaptım. bu bahaneyle biyolojik sonumu getiremedim. daha sonrasında birkaç ay işsiz kaldıktan sonra kendi alanımda iş buldum. bu arada işe alınmak için patron karşısında domaldım denebilir :) anlamayanlar için: işe girersem etim, kemiğim, budum patronundur demek istiyorum. maaşlı çalıştığım dönemlerde bile ilişki yapmadım. istanbul’da bile yalnızlığımla arkadaş oldum.

artık böyleyim: kayıtsız bir şekilde yaşıyorum

hiçbir şeyi ciddiye almıyorum. ne ölmeyi istiyorum ne de yaşamayı. neşeli olmakla birlikte hüzünlüyüm de. hayata karşı ilgisiz de değilim. her şey ilgimi çeker, ama hiçbir şey beni avucunda tutamaz... artık daha huzurluyum, sakinliğim vazgeçişimden kaynaklı ve köşeme çekilmiş kıt kanaat yaşarken acı ve mesnetsiz avunmalarla kendimle alay ediyorum. yazacak çok şey var ama ben yorgunum. bu aralar, yani şimdi yeniden iş arıyorum, yakında yeni bir iş bulacağıma inanıyorum lakin 31 yaşında adam oldum :d keşke bir köy evim ve kendi kendini amorti eden bir çiftliğim olsa da ölene dek, yapayalnız bir şekilde burada yaşasam diye hayal kurmaktan kendimi alamıyorum.

son olarak kafanızı şişirdiğim için kusura bakmayın.