Karısını Padişaha Vermeyen Varvar Ali Paşa'ya İhanet Eden Sadrazam: İbşir Paşa
vezir-i azam hezarpare ahmed paşa, sultan ibrahim'in her istediğini yapar, onun hiçbir emrine karşı gelmezdi. fakat sultan ibrahim de gittikçe işi azıtmakta idi. onun isteklerine, masraflarına dayanmak mümkün olmuyordu. hazine boşalmıştı. 1647 senesi ramazan ayı sona ermek üzereydi. halbuki bayram harçlığı için padişaha fazla miktarda para lazımdı. ahmed paşa, padişaha para yok diyemezdi, şaşırmış kalmıştı. derse başı belaya girerdi. çare olarak, valilerden para istemeye karar verdi. ilk olarak da sivas valisi varvar ali paşa'dan 30.000 kuruş istedi.
ali paşa, yanındaki devlet memurlarını, sivas ayanını topladı. onlara durumu izah etti ve sonra: "bu kadar parayı halktan toplamaya imkan var mıdır?" diye sordu. bütün memleket ayanı: "asla devletlü" dediler. "bu mümkün değildir. sivas halkının bu parayı vermeye kudretleri yoktur." bunun üzerine varvar ali paşa, istanbul'a, istenilen bu paranın bu sebeple verilmesine imkan olmadığını bildirdi.
bu haber sultan ibrahim'i çok kızdırdı. derhal sadrazamı çağırdı ve ona: "tez sivas valisine yaz, hem otuz bin kuruş göndersin, hem de sivas'ta bulunan ibşir paşa'nın karısını göndersin." emrini verdi. ibşir paşa'nın perihan hanım adındaki karısının güzelliği dillere destan olmuş, sultan ibrahim de bunu duymuştu. şimdi ali paşa'dan ibşir paşanın nikahlı karısını istiyordu.
varvar ali paşa, bu iğrenç emri işitince şaşırdı, deliye döndü. derhal istanbul'a cevap verdi: "bu ne olmaz emirdir? ben bir müslümanın nikahlı karısını bir başkasına nasıl teslim ederim? asla bu mümkün değildir."
bu cevabı verdikten sonra hazırlığa başladı. sultan ibrahim'e böyle bir cevap vermekle devlete karşı isyan etmiş olarak üzerlerine asker gönderileceğini biliyordu. mademki nasıl olsa asi olarak kabul edilecekti, bir an evvel harekete geçmeyi daha uygun buldu. onun düşüncesine göre artık sultan ibrahim idaresi, memleket için zararlı bir hal almıştı. bu idareyi yıkmak lazımdı. sultan ibrahim'i tahtından indirmekten başka bu derdin ilacı yoktu.
varvar ali paşa, saf temiz yürekli bir adamdı. etrafındaki adamlarını topladı. uzun uzadıya onlarla müzakereler yaptı. onlara: "devlet düzeni günden güne bozulmaktadır. saray, kadınların sefahatine para dayandıramıyor. onların yüzünden devlet yüz üstü kalmıştır. bu gidişin sonu felakettir. sultan ibrahim tahtta bulundukça ve etrafında ahmed paşa gibi dalkavuklar oldukça işler iyiye gitmez. lazım olan şudur ki, hemen istanbul üzerine yürüyüp padişahı tahttan indirmelidir. sizler benim bu kanaatime ne dersiniz?" diye sual etti.
herkes zaten sultan ibrahim devrinin kötülüklerinden bıkıp usanmıştı. ali paşayı tasdik ettiler. bunun üzerine paşa isyan bayrağını kaldırdı. anadolu valilerinin hepsine birer mektup yazarak kararını bildirdi ve "eğer din ve devlet ırzını kurtarmak taraftarı iseniz benimle birlik olunuz. hep birlikte bu derdin devasını bulalım!" dedi. bir kısım valiler ali paşa'ya yardım vadettiler, bir kısmı da tarafsız kalmayı tercih etti.
ali paşa'nın istanbul üzerine yürümekte olduğu haberi istanbul'da duyulunca, istanbul hükümeti bilhassa sultan ibrahim büyük bir telaşa kapıldı. derhal köprülü mehmet paşa'yı ve daha sonra ibşir paşa'yı ali paşa üzerine göndermeye karar verdi. köprülü mehmet paşa, derhal hareket ettiyse de, ibşir paşa bu emre evvela karşı geldi. ali paşa üzerine gitmek istemedi. onun kanaatine göre ali paşa haklı idi. " hak söyleyen adam üzerine neden varalım? böyle bir adamı niye katledelim?" diyordu.
esasen ali paşa, ibşir paşa'nın karısını padişaha teslim etmemek için isyan etmiş, ibşir paşa'nın ırz ve namusunu kurtarmıştı. şimdi ibşir paşa, böyle bir adamın üzerine nasıl giderdi?
fakat sultan ibrahim söz dinlemiyordu. emir üzerine emir veriyordu. ibşir paşa'yı yanına çağırdı. "bre hain!" diye bağırdı, "ben padişah değil miyim? benim emrime nasıl itaat etmezsin? tez orduyu alıp hareket edesin. ya onun başı, ya senin başın!" diye babaladı. bunun üzerine ibşir paşa, gururunu ayaklar altına alarak, namusunu kurtaran adamın üzerine yürümeyi kabul etti.
ibşir paşa sivas'a vardığı vakit ali paşa onu dostça karşıladı. onun kendisini katletmeye geldiğini bilmiyordu. ona: "hoş geldin paşa kardeş! iyi ki geldin. şimdi seni sivas'ta bırakıp ben istanbul'a gidebilirim, bu işi bu şekilde halledebiliriz." dedi ve askerlerini alıp istanbul tarafına doğru yürüyüşe başladı.
çerkeş yakınlarına vardığı sırada, istanbul'dan gelen köprülü mehmet paşa'nın ordusu ile karşılaştı. çarpışmak zorunda idi. hazırlığını yaptı fakat tam bu sırada arkasından da bir ordunun geldiğini gördü. hayret etti. bu arkadan gelen ordu da nereden çıkmıştı?
fakat hakikati öğrenince başından aşağı kaynar sular döküldü. dost diye sivas'ta karşılayıp orada bıraktığı ibşir paşa arkadan gelen ordunun kumandanı idi.
ali paşa yanındakilere dert yandı: " bu nasıl olmaz iştir arkadaşlarım! ben ki ibşir paşa'nın karısını sultan ibrahim'e vermemek için isyan ettim. onun ırz ve namusunu kurtardım. ya şimdi onun benim üzerime gelmesi ne demektir?"
zavallı ali paşa iki ateş arasında kalmıştı. hala ibşir paşa'nın kendisine saldıracağına ihtimal vermek istemiyordu. "ola ki ibşir paşa, padişah yanında görünüp, bize yardım edecektir" diye umut etmeye devam ediyordu.
fakat hiç de öyle olmadı. ali paşa'ya ilk hücum eden ibşir paşa oldu. iki ateş arasında kalan ali paşa için artık başarı şansı kalmamıştı. atına binip kaçmak istedi fakat ibşir paşa'nın ağalarından biri onu atından düşürdü ve yakalayarak ibşir paşa'nın karşısına götürdü. haysiyetsiz ibşir paşa, ali paşa'ya şu iğrenç hitapta bulundu: "paşa baba, bu ne haldir? niçin kendini böyle bir tehlikeye attın?"
ali paşa, ibşir'in yüzüne nefretle baktı. insanların, mevki ve makam için ne kadar alçalabileceğini o vakit anlamıştı. ibşir paşa'ya hakaretlerle dolu şu sözleri söyledi: "behey imansız, behey ar ve namus fukarası hain! ben sana ne günah işledim! senin avradını istanbul'dan istediler, ben bir paşa kardeşimin , senin ırzını korumak için, başımı tehlikeye koyup vermedim, padişahın emrine karşı geldim! görüyorum ki, şimdi sen benim başımı padişaha götürmeye gelmişsin."
ibşir paşa, bu hakaretler karşısında hiç istifini bozmadı ve: "dünya ahvali böyledir paşa baba. şimdi geçmişin hikayeleriyle vakit geçirme. akıbetini daha evvelinden düşünmeli idin! dedi. ali paşa hiddetle: "yani senin karını padişaha gönderseydim bu haller başıma gelmezdi değil mi? ne mezhebi geniş bir hainmişsin sen!" dedi.
ibşir paşa ise son derece lakayıt bir biçimde: "boş laflar edersin paşa" dedi ve paşa'nın iki rekat namaz kılmasına izin vererek onun kellesini soğukkanlı bir şekilde aldı. varvar ali paşa, ibşir paşa'nın karısını sultan ibrahim'e göndermemişti ama ibşir paşa, onun başını istanbul'a göndermekten hiç ama hiç çekinmedi.