Kemal Sunal Filmlerindeki Emir-Komuta Zinciri, İş Hayatının Bir Simülasyonu mu?

Yeşilçam ve özelinde Kemal Sunal filmlerinin içerdiği toplumsal eleştirilere farklı bir bakış niteliğinde olan, düşündürücü bir film kritiği.
Kemal Sunal Filmlerindeki Emir-Komuta Zinciri, İş Hayatının Bir Simülasyonu mu?

kemal sunal filmlerinde yer alan emir komuta zincirinin gerçek hayattaki iş ağının bir simülasyonu olduğu gerçeği... kemal sunal filmlerinin halen güncel ve çok sevilen filmler olması altında yatan gerçek bence bu. iş hayatında özellikle kamu alanında yaşadığımız olaylar ve model tipler çoğu kemal sunal filmlerinde analiz edilmiş karakterler olarak karşımıza çıkıyor.

umur bugay'ın senaristliğindeki kapıcılar kralı ve çöpçüler kralını örnek alalım mesela

bu filmlerde mahalle ya da apartman hiyerarşinin belirlendiği mekanlardır.

çöpçüler kralı filminde apti, kahvehanede sandalyelerin üzerinde yatmaktadır. o, alt sınıfı temsil eder. kamu personelidir ama dönemin şartlarına göre işçilerden bile az maaş alır. onun görevi gereği her yere yanında götürdüğü süpürgesi üzerine zimmetlidir. iş tanımı yoktur. amiri emrederse onu yapmakla mükelleftir. gerekirse mahalledeki başıboş kedileri bile toplar. ek gelir olarak karaborsacılık yapar. sigara içmek, amiri karşısında oturmak devlet memurları kanunu göre iş yavaşlatma ya da amirine karşı gelmek suçunu teşkil eder. kovulmak en büyük korkusudur. apti, evlenerek bir üst kuruma, yani evli ama bir evi barkı olma statüsüne ulaşmak arzusu içerisindedir.

alt sınıf ve orta sınıf arasında kalan hacer ve ailesi onun dahil olmak istediği bir üst level'dır. hacer, gündeliğe gider ve annesi ile çamaşır yıkamaya gider. bıktım başkalarının çamaşırlarını yıkamaktan der. hacer'in erkek kardeşleri, sokakta kaçak sigara satar ya da ayakkabı boyar. şansları kırk yılda bir yaver giderse de araba teybi çalarlar. baba karakteri çalışmaz, kahvehaneye gider. kızına dolgun maaşlı birini arar. kızını belediyeci ile evlendirebilmek için kızının çeşitli namussuzluklarına da göz yumar.


belediyeci, yani şener şen filmdeki otoriteyi temsil eden orta sınıftır. altında çalışan elemana kötü davranır, mutfak alışverişi gibi ayak işlerini iş tanımına girmese de çöpçüye yaptırır. çöpçü, diye seslenir kemal sunal'a, küfür eder hatta tekme tokat girişir. s*ktir lan kovdum seni der. apti'yi kovma tehdidi ile ezer. belediyeci, bir noktadan sonra bütün yetkinin, otoritenin kendi üzerinde ete-kemiğe büründüğünün göstergesidir. sık sık, istikbalim parlak senin gibi temizlikçi parçasına kalmadım, amir bile olurum sözünü yineler. hacer'in abilerinden dayak yerken kullandığı: "devlet memuruna hakaret be" sözü, aslında apti gibi herkesin onun altında çalıştığı ya da esnaf gibi korkacakları düşüncesiyle edilmiş otomatik bir kalıp olmuştur. esnafı da sürekli olarak "342. maddeden yakarım" diye tehdit eder. ancak, hacer'in abilerini kamu dışında cezalandıramayacağını anlar ve kaçak mal satmaktan yine belediyenin yetkisi ile, cezalandırır. belediyeci, annesinden korkar, hacer'i sevdiğini, evlenmek istediğini söyleyemez annesine. ne zaman altında çalışan "çöpçünün" hacer ile evleneceği gerçeğini öğrenir, o noktada annesine meydan okur ve evin kontrolünü ele geçirir belediyeci. annesini camdan atar, zorla kız istemeye götürür anneyi.

hacer, her fırsatta annesinden korkan sünepe olarak niteler şakir'i. haklıdır da. nişanlıyken hacer'in şarkıcı olan apti için yataklara düşmesi noktasında bile hacer'i bırakmak istemez. karga tulumba dışarı atılsa da hacer'i seviyorum benim de sesim güzel diyerek kendini iyice komik duruma düşürür. filmde en üst sınıf olarak şarkıcılığı görürüz. ancak 2. matine/programda da özel sektörde ayağının çabuk kayabileceği gerçeği ortaya çıkacaktır... abdi işine geri döner, artık yeni patron hacer olmuştur. belediyeci ve anası hacer'in korkusundan koltuk arkalarına saklanır. hacer, amirin annesini alaşağı ettiği otoritesinin tek sahibidir. şakir'e terlik fırlatır. sokağa düşen terliğine bakarken de abtiye: "çöpçü, bu sokağın hali ne, hiç süpürdüğün yok." diyerek ayar verir. bu noktada, alan parker'ın pink floyd the wall filmindeki öğretmenlere eziyet edip kendi karısından dayak yiyen öğretmen figürü akıllara gelir.

genel olarak, yine simülasyon şeklinde ele alırsak:

baskıcı, otoriter ve mober amirler karılarından (eşlerinden) korkmuyor mu? (genel olarak ele alıyorum ama bu ve bunun gibi bütün genellemeler yanlıştır gibi bir paradoks ortaya çıkıyor). zabıta şakir, her anlamda günümüz amirlerinin bir kopyası değil midir? belediyeci, hacer'in abilerinden yemiş olduğu dayağın hırsıyla, abti'ye tekme tokat giriştiği sahnede, o'na "vatan haini, alçak, ırz düşmanı" diye bağırır. bu manada yıllar öncesinde bile karalama çabasının olduğunu rahatlıkla görmekteyiz. günümüzde de iş hayatında, çamur atma, linç ettirme anlayışı yok mu?

kemal sunal'ın yer aldığı bir diğer umur bugay kaleminden çıkan başarılı film de kapıcılar kralı'dır

ekşi sözlük'te çoğu kez yazıldığı için uzun uzun apartmandaki statükoyu belirtmeyeceğim ama kapıcı seyit ve apartman yöneticisi albay karakterleri üzerinden yine günümüz kamu ve özel sektörü ele almak gerekirse, yine seyit, alt sınıfı, ezilenleri temsil ediyor. kapıcılığın yanında seyit, kaçak içki, sigara ve alkol satıyor. albay, en üst katta, o dönemin korkulan bir figürü olarak disiplinli ve acımasız bir karakter olarak sembolize edilmiş. albay, kılıbık apartman yöneticisi fehmi beyi, karısını döven araba tüccarı nuri beyin evine gitmesi yönünde gaza getirir. güzel bir strateji izler burada albay zafer. seyitle kılıbık, nuri beyden bir dayak yemedikleri kalmış şekilde azar yer nuri beyden. seyit için biçilmiş kaftan olan, gerektiğinden fazla yumuşak olan kılıbık fehmi apartman yöneticiliğinden istifa eder ve yeni apartman yöneticisi albay olur. kılıbık, yine karısından korkan bir figürdür bu arada. bugay'ın senaryosu ile sevilerek izlenen dizisi bizimkiler'de de kapıcılar kralı ve çöpçüler kralı filminde sıklıkla duyacağımız ve dillere pelesenk olacak "tutuyorum zaptı, attırıyorum şimdi seni apartmandan..." laflarını duyacağızdır bol bol. bizimkiler dizisinde sabri bey, ordu bandosundan emekli, hayatı, karısı ve kayınvalidesi arasında sıkışıp kalmış bir karakterdir. sabri bey, katilden korkar, karısına söz geçiremez. 2 süt, 2 kilo kıyma alınacaksa kapıcı cafer, ayla hanımı dinleyerek alır. bütün bu eziklikleri ile apartman yöneticisi sabri bey, hırsını cafer'den çıkartır. hayattaki tek uğraşı apartman ve cafer üzerindeki erk mücadelesidir. kim gelip kim gitmektedir, perdenin arkasından, kapı aralığından sürekli kontrol eder.
bizimkiler dizisindeki sabri, kapıcılar kralındaki albayın replikasıdır adeta. sabri bey katilden korkarken albay da nuri beyden korkar. iki karakter de şiddet içeren olaylarda kapının arkasına saklanır. sıkıştıkları noktada beylik silahlarına davranırlar.


kapıcılar kralına tekrar dönersek, bu gözlem ve kapıcı çalışıyor mu takıntısı albay karakterinde de vardır. "her saat başı bana görüneceksin, kapının önünden ayrılmak yok, çişe bile giderken haberim olacak" der albay zafer. sabahın 05:30'unda kapıcı seyit'i uyandırır, 05:00'te iş başı yapacağını ve her sabah 05:15'te mıntıka temizliğinin bitirmesini emreder seyit'e. yangın provası diyerek 24 saat nöbet tutturur. bu kadar gaddarlaşmasında seyit'in, albay'ın oğluna sigara taşıması ya da kömür taşıma konusunda onla zıtlaşan, aldığı bahşişi albay'a vermeyerek seyit'in parayı yemesi gibi gerçekler yatar. yine gerçek hayatta verilen emri yapmadığımızda ya da amiri küçük düşürdüğümüzde daha da mobbing'i arttırdığı olmuyor mu amirlerin? bu tür saplantılı insanların hayatı diğer çalışanlara eziyet etmek adeta. evindeki, sosyal hayatındaki basiretsizliği, geçmişindeki ezikliği beylik tabancasına davranmaları gibi tutanaklar ve soruşturmalar. amire diğer çalışan altların yanında saygısızlık etmek diye bir madde var 657'de. bunun somut delili olmadığı gibi amiri şikayet edebileceğiniz bir yer yok. yani kısaca verilen işi yap-mak zo-run-da-sı-nız. ya da kömür taşıtır, kedi toplatır saat 05:00'te belli bir mazeretle içtima yaptırır bu kurgusal amir simülasyonlarından fırlamış ezikler. hafta sonu ders olmadığı halde üniversiteye akademik personeli diken amirler var.

umur bugay'ın bir diğer senaristi olduğu film, yoksul'da da çay ocağında patron-çalışan sınıfsal mücadelesi vardır

işçi hakları, patronun çalışanını ezmesi ve filmin sonunda patronluğa yükselen yoksul (kemal sunal) karakterinin çalışanını ezmeye başlaması döngüsünü görürüz. bu filmde de aslında çoğunluğun altında ezile ezile ezmeye programlanmış karaktersiz çalışanları görürüz. ben çok ezildim, bundan sonra ezeyim kafasındadırlar. yukarıda örneklendirdiğim kurgusal karakterlerin bir çoğu da bu düşünceden doğar ne yazık ki. bir insanda idareci, amir olmak takıntı haline geldiyse zulüm etmeye meyillidir bana göre.


kemal sunal'ın yine emir komuta zincirine en iyi örneklerinden biri natuk baytan'ın korkusuz korkak filmidir

bu filmde memuriyet hayatını çok iyi şekilde görürüz. daha iyi örneklendirmem gerekirse bu filmi atıf yılmaz'ın kibar feyzo filmi ile benzerliklerini sayarak anlatmaya çalışacağım.

korkusuz korkak memuriyet hayatını anlatır kibar feyzo ise urfa'daki bir marabanın gözünde ağalık sistemini. işte bu noktada savım şu olacak ki modern toplumda, şehirde memuriyet bir açıdan ağalık sistemi, feodalite, yani derebeylik sisteminin devamıdır. biliyorum yeni bir şey söylemiyorum ama bunları kemal sunal filmleri ile de örneklendiriyorum.

feodal yapıda ağa en tepededir, kamuda ise şef, patron, başkan, rektör, ne isim verirseniz verin en tepededir. feodal yapıda toprak, ürün yani ağanın malını korumak, işlemek ve değerlendirmek marabanın hayati görevidir. korkusuz korkak da mülayim yerleri siler, çay servisi yapar, çiçekleri sular, patronun görmediği noktada tüm dosya işleri ondandır. yine bu noktada kamuda, memur, karınca misali en çok çalışan kişidir. özel üniversitelerde öğretim elemanları, her işi yapar, az paraya çalışır hiçbir hakkı yoktur. ağa yani rektör istediği zaman köyü satar, marabasını da sürgüne gönderir ya da kovar. korkusuz korkak filminde müdür de patron da mülayim'i sürekli kovmak ile tehdit eder. özel şirketlerde de durum aynıdır.


kibar feyzo filminde ağanın yalakası, ona haber uçuran, ağası attan inerken sırtıma "bas in ağam" diyen bir maraba her zaman vardır. kamuda da müdürler ya da ara idareciler patrona yalakalık için karaktersizleşmeyi bile göze alır. korkusuz korkak filminde müdür, patronun yalakasıdır. yine benzer açıdan iki filmde de sorgulayan, sorgulatan, korkusu olmayan, biat etmeyen kemal sunal, bir nebze özgürlüğüne kavuşur. karakter sahibidir ve patron/ağa tarafından sevilmez. sömüremedikleri noktada bireyi, sisteme tehdit olarak görürler.

saydığım bu filmlerde gerçek hayatın bir yansıması vardır

toprağı terk edip şehirlere yerleşince (göçmeye gerek yok her yer şehir oldu zaten) sistem sadece isim değiştirdi. ağalar çarıklarını çıkartıp, modern oldu. ve karaktersiz, ezik, yalaka tipler kötü birer idareci olmaya devam etti. işini, insanları seven korkusuz korkaklar olarak bizler bu kurgu karakterleri iyi analiz edelim ki kınadığımız bu kişilere dönüşmeyelim. tam 40-45 sene öncesinden bu simülasyon bizlere sunulmuş aslında, bizlere düşen sanırım kemal sunal karakterleri gibi omurgalı durabilmek ve özsaygımızı kaybetmemek olacak.