Masum İnsanların Büyük Laneti: İnsan İlişkilerinde Dönen Oyunları Anlayamamak

Başlığı okuduğunuz anda bile "bu benim!" diyorsanız içeri gelin, derdinize yoldaş olacak daha çok şey var...
Masum İnsanların Büyük Laneti: İnsan İlişkilerinde Dönen Oyunları Anlayamamak
The Game (1997)

insan ilişkilerinde dönen oyunları anlayamamak... bazen geçmişe baktığımda böyle bir kavrayış hasıl oluyor bana nedensiz. şöyle ki; geçmişte bana sorulan, anlatılan her şeye saf bir iyiniyetle karşılık / yanıt vermişim. halbuki bunlar stratejik sorular / anlatımlarmış.

bu konu hakkında ne düşünüyorsun, dendiğinde; aslında düşüncelerimin merak edildiğini sanmışım. halbuki zor duruma düşmem için sorulmuş bir soruymuş bu. mesela derdimi dinlemek isteyen birinin acılarımla rahatlamak istediğini sonraları anlıyorum. ya da sen iyi bir arkadaşımsın diyenin aslında kendisini dinleyen tek insan olduğum için bunu söylediğini tecrübe etmem gibi şeyler...

bazı büyük sorulara büyük cevaplar verdiğimi sandığım zamanlar olmuştu. çok aptalca bir şey bu. hatırlamak bile utandırıyor. adam kendini çok ciddiye alıyor denmiştir muhtemelen. üstelik statüm bile yoktu o vakitler; yani hararetli tartışmalara girdiğim dönemleri kast ediyorum. hepsi ne kadar da yalandı. iletişimin bir ilüzyon olduğunu hiç anlayamamıştım. safça anlam açıklamaya çalışıyordum. bu yüzden, kendimi, çoğu zaman, sahnede olduğunu anlayamayan bir tiyatro oyuncusu addederim.

insan ilişkilerinde dönen oyunları anlayamamak, düz insanların lanetidir

ya ne insanlar var, birbirinin yüzüne gülüp arkasından söylemediğini bırakmıyor. sevgilisine, eşine göz koyuyor. kariyerini bitirmek için uğraşıyor, çıkarı için dostluk kuruyor, menfaatine göre doğrular seçip ona göre davranıyor falan. ben anlamıyorum neden bunu tercih ediyorlar. olaylara geç ayıkıyorum, beş sene sonra falan adnan aybaba tonundan vay anam vay neler dönmüş serhat ya demekten başka bir şey yapamıyorum.

ben düz insanım abi, öyle insanları seviyorum. neyse o, açık açık söylesin. bunun da bir usulü var tabii.

hem gönül hem de iş/ arkadaşlık ilişkilerimde daima saydam olmayı tercih ederim. seviyorsam seviyorumdur, hissettiririm. sevmiyorsam da aynı şekilde, insanlar bilir ona göre birbirimize yaklaşmayız. zorunlu olarak görüşüp konuşmamız gerekirse de karşılıklı saygı çerçevesi içinde görüşür, konuşur, ayrılırız.

abi dünyanın en kolay ilişkisi bak, aşırı konforlu.

niye böyle olmuyorsunuz lan, niye ha?!

bu salaklardan biri de benim

bunu gizli övünç kaynağı olarak kullanmıyorum, ‘ay ben bilmem hiç oyun moyun, hep iyi niyetimden kaybediyorum’ tarzı cümleler kurmak ve karşıdan ‘sen çok iyisin’ cümlesini duymak istemiyorum ve bundan nefret ediyorum. bu tıpkı hayata karşı uyanık olmak ve hayatta kalmak için gerekli bir niteliğin bende olmaması demek ve korkunç bir şey. üstelik salak yerine konulmaktan ölesiye nefret ederim ve sert tepki veririm.

bazen bir ortamda bilirsin, bir laf etmeden ve kendinle ilgili bir şey söylemeden önce içinden bir ses şimdi sus, yorum yapma, sessiz kal diyorsa kesinlikle onu dinleyin ve susun. ya da bir ortamda mağdur, hep zor durumda olan birisi varsa bilin ki aslında en sinsi ve tehlikeli şahıs odur ve mağduriyetin zirvesinde kalmak için sizi de ayaklar altına almaktan çekinmez. geriye dönük baktığımda kızım ne malmışsın neden kafanı kullanmadın diye kendime çok kızıyorum ve ilerisi için daha sessiz ve gözlemci konumunda kalmayı tercih etmeye çalışıyorum.

Final yorumu

yaşım 63... insan ilişkilerinde dönen oyunları anlayabilmeniz için önce insanı anlamanız gerekir.

insanları kategorize etmeyin derler. insan, insandır derler. bunlar palavra fasa fiso sözlerdir.

bulunduğunuz ortamdaki insanları öncelikle yaşam tarzını anlayın. dindar birisi mi? muhafazakar milliyetçi birisi mi? çağdaş birisi mi? kendini atatürkçü zanneden süslüman birisi mi? liberal mi? kendini komünist ya da sosyalist zanneden birisi mi? hangi kitapları okuyor? daha doğrusu kitap okuyor mu? hayvansever mi? insan sever mi? çağdaş müzikten hoşlanıyor mu, yoksa yandım anam kıçıma şiş soktular tarzı arabesk mi dinliyor? vs. vs.

insanlar sizin hakkınızda yeterince bilgiye sahip değilse sizin hakkınızda hikaye uydurmaya bayılırlar. ve bu hikayeye inanırlar, gerçeği yansıtmasa bile sizin hakkınızda bir yargıya sahip olurlar. insanların ön yargısından kurtulmak kolay değildir. yanlış izlenimlere mahal vermeyin.

çekim yasası der ki: benzer, benzeri çeker. yaşam tarzınız, hayata bakışınız diğer insanların sizin üzerinde bir yargıya varmasına sebep olur. gerçekte akıllı insan kendinden bahsetmeyi hiç sevmez. düşüncesini kolayca açığı vurmaz. hep gizemli bir yanı kalır. dinlemeyi tercih eder. ağzından çıkan kelimeleri tartar. ama insanız bazen olur olmadık yerde çenemiz düşebiliyor. bu olmadı işte...

ben bir kilometre öteden cahili hemen tanırım, deyim yerindeyse... insanlar ağzını açtığında, kelimeleri sarf ettiğinde hemen notunu vermeye başlarım. aksanı bile kendini ele verir.

insanı tanırsanız, gerçekçi olarak tabi, insan ilişkilerinde dönen oyunları anlayabilirsiniz. yüzünüze her gülen dostunuz değildir. verimli çalıştığınız ofiste işler sizin için iyiye gitmiyorsa hedefteki kişi sizsinizdir. ilişkilerinizi gözden geçirin derim. kuyunuzu kazan mutlaka bir iki kişi vardır. başkasının arkasından konuşan kişi mutlaka ama mutlaka sizin arkanızdan da konuşacağını unutmayın. böylelerine asla sırlarınızı anlatmayın. yeri gelince birlikte eğlenin, gülün ama sırrınızı vermeyin, hatta düşüncelerinizi bile açıklamayın. insanların geneline yakını sizin sırlarınızı başkalarına anlatırlar, unutmayın.

insanın yüzlerce arkadaşı olabilir ama dostu ancak ve ancak bir-iki tanedir.