Mike Tyson Tarihin En İyi Boksörlerinden Biri mi Yoksa Abartılıyor mu?
öncelikle, olur ya sen kimsin ki diyen çıkabilir, o yüzden ufak bir giriş yapmam lazım.
efenim, ben küçükken oldukça hiperaktif bir çocuk olduğum için ailem çareyi, enerjimi atabilmem adına beni bir spor salonuna yazdırmakta buldular ve bu vesileyle 12 yaşımda boksa başladım. guard nasıl alınır, kroşe nasıl atılır, rakip nasıl etkisizleştirilir, sporcu sağlığı, o neden olur, bu neyden kaynaklanır diye diye tam 8 senemi bu spora verdim, fakat 20’li yaşlarımda hayata dair bir seçim yapmam gerekliydi. ya akademik kariyeri bırakıp spordan ilerleyecektim ki başarısızlık ihtimali vardı ya da daha garanti bir yol olan akademiyi seçecektim. nitekim, yıllarımı verdiğim bu sporu bıraktım. sporu bıraktım bırakmasına da halen izleyici olarak bu işe devam ediyorum, hatta belki insanlara ‘’tarihin bu özel savaşçılarını’’ gösteririm diyerek ufak bir sosyal medya girişimim de oldu ama başarısız oldum. gerçi başarısız olan ben miydim yoksa toplumun ilgi ve alakasının değişmesi mi pek emin değilim çünkü maalesef bu coğrafya ya boksu kaba kuvvet olarak gösterip yeterli desteği sağlamıyor, ya insanları futbola, voleybola yönlendiriyor ya da bu işin içinde olanlar yeterli bilgi sahibi değil. türkiye’de insanlar televizyonda yayınlanan bir boks müsabakasını izlerken, terimleri bile eksik bilen bir grup televizyoncunun sağdan soldan duyup, yeterince araştırmadıkları yanlış bilgilere maruz kalıyorlar ve bu yanlış bilgiler bir çığ misali büyüyerek özellikle internet etkisiyle yaşı küçük kesimi fena etkiliyor. işte, mike tyson’ın ‘’tarihin veya tüm zamanların en iyisi olduğu’’ yanılgısı da bu yükselen sosyal medyanın ve spora vakıf olmayan insanların düşüncelerinden biriydi. tabii ben, hem neden en iyisi olduğunu hem de neden olmadığını madde madde belirteceğim, kararı siz verirsiniz.
neden en iyisi olduğunu düşünülüyor?
amatör kariyer: efenim, tyson’ın kariyerine baktığımızda daha çok küçük bir yaşta cus d’amato, kevin rooney, teddy atlas gibi iyilerle çalışma fırsatı bularak kısa sürede zirveye ulaştığını fark ediyoruz. tyson amatör kariyeri boyunca çıktığı 54 maçta 38’i nakavt olmak üzere 48 galibiyet ve 6 mağlubiyet aldı. ayrıca, gençler olimpiyatında 1981 ve 1982’de altın madalya alırken, 1984’te prestijli bir turnuva olan golden gloves’u kazandı, fakat 1983’te finalde craig payne’e, 1984 olimpiyatlarında ise henry tillmann’a kaybetti.
rekor: tyson, 6 mart 1985 yılında profesyonelliğe ilk adımını attı ve 1985 yılını 15 maç 15 galibiyet ile tamamladı. önüne çıkanı nakavt eden bu çocuk, bu tarihten 1 yıl 8 ay sonra wbc şampiyonu trevor berbick’i nakavt ederek tarihin en genç ağırsıklet şampiyonu oldu. şu an bile kırılamayan bu rekor, aslında yine cus d’amato’nun eski boksörü floyd patterson’a aitti. tyson, diğer 2 kemeri almak için 7 mart 1987’de wba şampiyonu james bonecrusher smith’ i, 1 ağustos 1987’de ise ıbf şampiyonu tony tucker’ı yendi ve 1978’de muhammed ali’yi yenerek tartışmasız şampiyon olan leon spinks’in rekorunu egale ederek 9 yıl sonra 3 kemeri de toplamayı başaran yeni tartışmasız şampiyon oldu.
stil: insanların tyson’u bu kadar övmesindeki en büyük sebeplerden biriyse agresif hücum stili olan peek-a boo idi. tyson yaşça küçük olmasına rağmen, hayvani bir fiziksel görüntüye sahipti. bir ağırsıklet olmasına rağmen olağanüstü bir hız ve çeviklikle donatılmıştı. stili gereği, rakiple arasındaki mesafeyi hızla kapatmayı, yumruklardan eskiv ve kafa hareketleriyle kaçmayı, yıkıcı yumruk gücüyle nakavt kombinasyonu yapmayı iyi biliyordu. maçları puana götürmek gibi bir derdi yoktu, hedefi tabiri caizse ringe çıkıp rakibi yok etmekti. 20 yaşında bir gencin, kendisinden daha büyük insanları böyle kolayca indirmesi kısa sürede çok ilgi topladı.
geri dönüş/comeback: tyson, 1991 yılında tecavüz olayı sebebiyle 25 yaşında bokstan 4 yıl uzak kalınca birçok otorite onun geri dönmesine pek ihtimal vermemekteydi. profesyonel seviyeden uzak kaldığı bu yıllarda, doğru düzgün antrenman yapamıyordu, dövüşemiyordu, dolasıyla zinde kalması çok zordu, fakat geri dönüp çıktığı 19 ağustos 1995’teki peter mcneeley, 16 aralık 1995’teki buster mathis jr gibi 2 ısınma maçından sonra 16 mart 1996’da frank bruno’yu yenerek wbc şampiyonu, 7 eylül 1996’da ise bruce seldon’ı yenerek wba şampiyonu oldu (buraya bir parantez tyson aslında seldon ile karşılaşmak için lewis ile dövüşmeliydi ama 4 milyon ödeme yaparak lewis’i aradan çıkarttılar). bu geri dönüş tarihte pek görülmüş bir başarı değildi, fakat 9 kasım 1996’da wbc kemerini çıkartarak, wba kemeri için evander holyfield ile karşılaştı ve kaybetti.
islami ve siyahi kimliği: türkiye’de boksa olan ilgi ı. dünya savaşı sonrasında başladı ve 1940’lı yıllarda ilk bayrağı rahmetli melih acba taşıdı, 1960’lı yıllarda bayrağı cemal kamacı devraldı ve 1980’lerde ise rahmetli sinan şamil sam’ın ve nurhan süleymanoğlu’nun çabalarıyla boks bir yere gelmeye çalıştı, fakat bu isimlerden sonraysa hiçbir zaman iyi boksör çıkmadı, dolayısıyla boks 2000’li yıllara geldiğimizde popülaritesini kaybetti çünkü bu sporu anlatacak kahramanlar sahneyi terk etti. özellikle, 1960’lı ve 70’li yıllarda hem dünyada hem türkiye’de hızla yükselen bir muhammed ali etkisi vardı. müslüman bir sporcunun, ‘’tıpkı bir cihat seferi gibi’’ mücadelesi ciddi takdir topladı. 1960’lı yıllarda amerika kıtasında yaşayan müslüman sayısı 573 bin kişiyken, tyson’ın islam’ı kabul ettiğini düşündüğümüz 1990’ların başında bu sayı 5,309,972 kişiydi, dünyadaysa 90’lı yıllarda müslüman birey sayısı 1,171,946,661. islam’a karşı ciddi bir karşıt görüş hakimken, siyahiler ise tarih boyunca sistematik ırkçılık ile mücadele etmekteydi. tyson, muhammed ali’nin ardından bayrağı devralacak adam olarak görüldü, dolasıyla hem türkiye’de hem de dünyada farklı grupların çok sevdiği bir figür haline geldi.
peki tyson neden en iyisi değil?
efenim, ‘’bir sporcunun tarihin en iyisi" olması sadece boksörün bireysel performansına dayalı değil, aynı zamanda döneminin rekabet düzeyine, rakiplerine ve istikrarına bağlıdır. mike tyson hiç şüphesiz boks tarihinin en ikonik ve yetenekli isimlerinden biridir ve sporun gelişimde ciddi katkı sahibi olmuştur ancak ‘’en iyi’’ olamamasının birçok nedeni vardır:
dönem: amerika’da boksun ‘’altın çağı’’ 1920'ler ile 1970'lar arasındaki dönem olarak kabul edilir. boks bu zaman aralığında, en iyi sporcularına, en ikonik maçlarına ve en ciddi popülaritesine ulaşmıştır. sugar ray robinson, muhammad ali, azumah nelson, carlos monzon, george foreman, rocky marciano, fighting harada gibi daha ismini hatırlayamadığım birçok efsane bu dönem mücadele etmiştir. tyson’ın boksa başladığı 1985’li, 1990’lı yıllar maalesef birçok efsanenin boksu bıraktığı yıllara, diğer bir deyişle yeni jenerasyonun ortaya çıktığı döneme tekabül eder.
prime dönemi: boksta bir sporcunun zihinsel ve fiziksel durumunun en iyi olduğu döneme prime dönemi adı verilir ve tyson'ın zirve yılları 1985-1989 arasındaki 4 yıldır. bu 4 yıl içerisinde karşılaştığı en iyi rakipleriyse tony tucker, 38 yaşındaki larry holmes ve aslında alt klasmandan ağırsıklete gelen michael spinks’di, tyson bu 4 yıl içerisinde bu isimler dışında maalesef üst düzey boksörle karşılaşmamıştır. karşılaştığındaysa, kendisi prime dönemini geride bıraktığı için çok kötü durumlara düşmüş, karizmayı fena çizdirmiştir. holyfield ile lewis'e kaybetmek ayıp değildir ama rahmetli sinan şamil sam'in nakavt ettiği danny williams'a nakavt olması falan hiç olmamıştır. para için yaptı denilebilir, aynı şeyi ali'de yaptı ve o da eleştirildi. üstelik, don king’in ısrarları sonucu 1982’den beri birlikte çalıştığı kevin rooney’i de 88’de kovması da resmen ölüm fermanını imzalaması oldu. 1990'da en iyi döneminde buster douglas'a yenilince, düşüş emareleri göstermeye başladı, 97'de holyfield maçından sonra boksu bıraktığı 2005 yılına kadar kemere elini bile süremedi. kendisini muhammed ali ile karşılaştırmak istemem, ama ali boksa 1960 yılında başladı, 64’te şampiyon oldu, 67’ye kadar kemerlerini korudu. savaşa gitmediği için 3 yıl uzak kaldı, 70’te 2 maç yapıp 71’te fraizer’a kaybetti, o fraizer, foreman’a yenildi. ali ise yaşça büyük olmasına rağmen 74’te foreman’dan kemerleri aldı ve 78’e kadar korudu. en son, kendisinden çok daha genç bir boksör olan leon spinks’e kaybettiği maçın rövanşını alarak şampiyon olarak bıraktı.
don king: kendisi, tyson için dünyanın en kazançlı maçlarını ayarlayan bir boks promotörüydü, fakat tyson'ın kariyeri üzerinde çok fazla kontrolü olduğu da bir gerçekti. tyson sürekli olarak lennox lewis (4 milyon dolar aldı), riddick bowe (arkadaşıymış), george foreman (karşılaşmayı istememiş), david tua, ray mercer, tommy morrison (ne hikmetse tam tyson ile karşılaşacağı zaman hıv çıktı) gibi isim yapmış a+ sporcular yerine risksiz rakiplerle karşılaştırılıyordu. don king’in ayrıca tyson’ı on yılı aşkın bir süre boyunca sahte sözleşmelerle dolandırdığı ortaya çıktı.
özel hayatı: tyson ring içinde ne kadar başarılıysa, ring dışında da bir o kadar başarısızdı. daha sonra servet avcısı olarak tanımlayacağı robin givens, ile 1987’de çıkmaya başladı. givens 88’de hamile olduğunu söyleyerek evlenmek istedi ve evlendiler. givens 89’daysa, tyson’ın çok agresif ve kötü bir insan olduğunu gerekçe göstererek boşandı. tyson’ı öyle bir hale geldi ki her gün basında gündemdeydi. boşanma sürecindeki hukuki sorunlar, ikilinin inişli çıkışlı ilişkileri tyson’ı kafa olarak mahvetti. 91’de ise güzellik kraliçesi desiree washington’a tecavüz olayıyla 4 yıl ceza aldı ve hapishaneden sonra asla o eski tyson değildi. sporcu kafası hiç olmadı, kendisine iyi bakıp doğru adımlar atmadı.