Nasıl Oldu da Oyu 80'ler Boyunca Tek Hanelerde Dolaşan Refah Partisi, %21 ile İktidara Geldi?
bu partinin savunduğu siyasi ve toplumsal düzlemin halkın marjinal bir kesiminin savunusu olmaktan çıkıp geniş kitlelere yayılmasını sağlayan ilk katalizatör pentagon'un yeşil kuşak stratejisi olmuştur
70lerin sonunda soğuk savaş yıllarının domino teorisiyle kafayı bozmuş olan pentagon stratejistleri sscb'den darbe yiyerek yıkılacağı düşünülen mümin dominoların arasına bir payanda yerleştirmeyi planlamışlar ve sscb'ye komşu müslüman ülkelerde islami yaşam biçiminin geniş kitlelere yayılmasını kara kitaplarının ilk babına almışlardır. bu strateji afganistan'da taliban'ı, pakistan'da taliban'ın kökeni olan medreseleri, iran'da islam devrimini, türkiye'de ise türk islam sentezini yaratmıştır.
kanımca "anarşi ve kardeş kavgası"nı önlemekten daha çok türkiye'nin iktisadi evriminde bir dönüm noktası teşkil eden 24 ocak kararlarının toplumsal muhalefetin sesini kısarak uygulanabilmesi için düzenlenmiş 12 eylül darbesi ile 61 anayasasından kök salan bir dereceye kadar liberal devlet yönetim tarzı yerini türk islam sentezine bırakır:
1982 anayasasıyla orta dereceli okullarda din dersleri seçmeli olmaktan çıkarak zorunlu hale gelir, ders kitapları milli kültüre uygun bir biçimde yeniden düzenlenir, kuruldukları yıl olan 1957'den 1984'e değin 86.898 mezun vermiş olan imam hatipler teşvik edilerek 1984'den 1992'ye değin 304.866 mezun vermesi ve turgut özal ile bu mezunların eskiden olduğu gibi sadece ilahiyat fakültelerine değil üniversitede istedikleri bölüme girmesi sağlanır.
1984 senesinde sayıları 3000 civarında olan kuran kurslarına büyük devlet adamımız özal, sadece iki yıl içerisinde 5000 tane daha ekler. 80'lerle birlikte her nahiye, kaza, bucak ve mahalleye cami yaptıralım kampanyası baş döndürücü boyutlara vararak 1986'da bir yıl zarfında 2000 cami rekoruyla tarihe geçerek 1995 yılında ülke sınırları dahilindeki okul sayısını (68.690) sollayarak 69.523'e ulaşır. işin bir de tarikatlar kısmı vardır ki, yalnız fethullah gülen'in 1998 senesinde sadece türkiye'de sahip olduğu okul sayısı 89, dersane adedi 373, öğrenci yurdu niceliği de 500'dür. (tüm bunların askeriyenin bilgisi dahilinde olmadan yapıldığını düşünecek kadar saf değiliz değil mi?)
fazla uzatmaya gerek yok. kısaca hakim devlet ideolojisi, siyasi islama al da at dercesine bir pas vermiştir. ama futbolseverler bilirler ki, bazen yüzde yüz gol pozisyonu dahi kaçar. refah'ın devamda irdeleyeceğimiz başarısı, bu pozisyonu kaçırmaması ve topu ağlarla buluşturması olmuştur. dilerseniz bu nefis sütü bir de ağır çekimde izleyelim; oynat uğurcuğum:
1980'lerin ortasına kadar ortada un, yağ ve şeker olmasına karşın bir türlü hamurlu tatlı yapamayan islami hareket, 1985'te izmir akevler kooperatifinde toplanıp, düşünüp taşınarak daha sonra dillere pelesenk olacak bir siyasi strateji geliştirir: adil düzen
adil düzencilere göre var olan siyasi sistem köle nizamına ve hile rejimine dönüşmekteymiş. adil düzende ise hakiki hak anlayışı ve karşılıklı itimat hakim olacak ve ekonomik yapının bütünü de adil bir iktisadi düzen teşkil edecekmiş. bu adil iktisadi düzen ağır sanayiyi geliştirecek, ihracatla ülke kalkınacak, geri kalmış yörelere devletin bizzat kendisi giderek o yöreleri bulunduğu bölgenin paris'i yapacakmış. aynı zamanda devlet, klasik altyapı hizmetlerinin yanı sıra, fiyatları dengeleyecek ve kar amacı gütmeksizin temel besin maddeleri dağıtacağı marketler kurarak yoksulluğun önüne geçecekmiş. böylelikle serbest piyasa ekonomisi ortadan kaldırılmadan müslümanlar arası bir harmoni sağlanarak ortalık güllük gülistanlık olacakmış.
bu eklektik ekonomi anlayışı zamanın ruhuna damardan girer. ilkin basittir, sokaktaki adamın anlayacağı dilde yazılmıştır, üstelik sokağı bırakarak bir türlü evine gidemeyen o kahramanımızı iki yerinden vurur. şöyle ki, türk islam sentezi sadece yeşil kuşak projesinin bir parçası değil, 24 ocak kararları ve devamındaki anap liberalizmiyle büyük maddi kayıplara uğramış çalışan sınıflara maddi kayıplarına karşı verilmiş bir çeşit manevi haptır. bu dünyanın yalan olduğu, temelinin azap ve elemle atıldığını, devr-i saadetin öteki tarafda bizleri beklediğini arabesk yoluyla da iyice içselleştiren türk insanı karşısında yepyeni bir proje görür.
bu proje demektedir ki: "evet bu dünya gerçi yalan mümin kardeşim, ama o kadar yoksullaşmana da ne gerek var, gel bizimle hem bu dünyada, hem de öteki dünyada sefa sür!"
özellikle büyük kentlerdeki varoşlarda yaşayan ve seksen sonrası yaşanan liberalleşmeden payına sadece yoksulluk düşen kitlelere de adil düzen adeta bir kimlik kartı gibi gelmiş, liberalleşmenin dışladığı, sadece tvlerde izleyip içten içe dış bilediği yeni yetme zenginlere karşı gardını alacağı bir bilinç hamlesine dönüşmüştür. onun arabası varsa, benim de imanım var...
ancak refah'ın 90ların ortasındaki başarısını sadece adil düzen projesinin albenisi açıklamaz
refah aynı zamanda bir pazarlama mucizesi yaratmıştır. genel merkezden başlayıp, mahallelere kadar inen tespih modeli dedikleri örgütlenme hem hiyerarşik, hem de teşkilatın bulunduğu yörenin sorunlarına hitab eden propaganda yapabilme özgürlüğü sebebiyle yeterince özerktir. diyarbakır'daki refah teşkilatı adil düzenin kürt sorununu çözeceğini vaad ederken, rize'deki teşkilat adil düzenin çay üreticisini ihya edeceğini ballandıra ballandıra anlatmıştır.
özellikle refah'ın hanım komisyonları büyük bir siyasi pazar boşluğunu keşfederek, çay ziyaretleri ve mevlütler ile tam da varoş kadınlarının lisanıyla onlara gidip hem varoş kadınına daha önce hiç sahip olmadığı bir önemsenme, hem de kendine değer verme duygusu aktarmış, bunun hediyesi de 1995 seçimlerinde oy olarak refah'a geri dönmüştür. entariyi daha fazla uzatmamak için refah'ın az ya da çok maddi kolu olan ve yerel seçimlerde dağıtılan besin ve yakacak maddelerinin parasının kökeni olan müsiad'a ve yurt dışındaki milli görüş örgütlenmesine fazla girmiyor, refah'ın kuruluş ve yükselme dönemini kapatarak, duraklama ve çöküş devrine giriyorum: 1994'de büyük türk iktisatçısı çiller başbakanlığında yaşanan büyük mali kriz henüz 2001'de yaşanacak olanın boyutları bilinmediğinden bardağı taşıran son damla olur. 1994'de önce yerel yönetimlerle tanışan refah,
1995'te birinci parti olarak meclise girse de, yeterli çoğunluğa sahip olmadığından ve başarısının kemalist kesimlerde yarattığı tepkiyi dindirmek maksadıyla önce geri planda kalır, ancak 28 haziran 1996'da anap'ın azınlık kabinesinin düşürülmesiyle dyp ile koalisyon kurarak erbakan başbakanlığında iktidara gelir. iktidara geliş aynı zamanda refah'ın ayağının kaymasının başlangıcıdır. neyse çok uzatmayalım...
işin özü
refah, sistem alternatifi görüşler savunmasına karşın sistem içinde yaşayan bir partinin iktidara gelmesi halinde eşyanın tabiatına uygun olarak vuku bulacakları yaşamış, ne papaza, ne imama yaranabilmiş, arada kaldım arada ölmüş ve de 28 şubat postmodern darbesiyle bertaraf edilmiştir
refah'ı yaratan sistem, onun kendi için tehdit oluşturmaya başladığını kavrayınca defterden silmiştir. 80lerin başında türk toplumunu islamileştiren anlayış, şimdi de laikleştirmeye uğraşmaktadır. senin iş de zor be uğurcuğum, öyle bir ileri, bir geri oynatıp duruyorsun...
dipnot: bu entarinin dokunmasında judith hofmann'ın "aufstieg und wandel des politischen islam ın der türkei" (türkiye'de siyasi islamın yükseliş ve dönüşümü) adli kumaşından da yararlanılmıştır.