Nazi Almanyası'nda Gündelik Hayat Nasıldı?

Genellikle Holokost veya Hitler üzerinden okuduğumuz bu dönem, o dönemin sıradan Alman vatandaşları için nasıl geçiyordu?
Nazi Almanyası'nda Gündelik Hayat Nasıldı?

adolf hitler'in ustalık eseri nazi almanya'sı hakkında epey araştırma yapmış biri olarak, hitler'in rüyası nazi almanyası'nda halkın yaşamı hakkında iki kelam da ben etmek istiyorum, açılın dostlar.

nazi almanyası'nda yaşam şartları, hitler'in “büyük alman rüyası” adı altında toparlanırken, başlarda her şey bir nevi efsane havasındaydı. tabii bu, dışarıdan bakan gözler için geçerliydi. içeriden bakınca ise işler biraz daha sıkıntılıydı.

hitler 1933'te başa geçtiğinde, almanya'da işler pek parlak değildi

insanlar ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor, bir dilim ekmek bulduğunda üzerine ne süreceğini bile şaşırıyordu. hitler başa geçtikten sonra sağ kolu ve en büyük müridi joseph goebbels'in nazi propagandaları devreye girdi ve "bakın, işler düzelecek! hitler her şeyi yoluna koyacak!" denildi, halk da inandı. çünkü ekonomik krizler, 1. dünya savaşı'ndan sonra yaşanan utanç, versailles antlaşması'nın getirdiği ağır yükler insanları umut aramaya itmişti. işsizlik azaldı, sanayi canlandı, dev inşaat projeleriyle yollar yapıldı (reichsautobahn'ın şanına şan katıldı mesela). tüm bu gelişmeler halkı coşturdu: "bundan iyisi şam'da kayısı" modundaydı herkes.

ama burada bir parantez açayım, eğer nazi ideolojisine uymuyorsanız, işler pek de parlak değildi. etnik azınlıklar, komünistler, yahudiler, engelliler... bunlar için yaşam bir kabustu. nazi almanyası'nda "ırksal saflık" öyle bir abartıldı ki, sıradan bir alman vatandaşı bile o meşhur "saf aryan" soyuna kendini ait hissetmeye çalıştı. almanya bir anda kasaba dedikodusu gibi bir yere dönüştü: "ahmet'in saçları biraz esmerleşti, bu ailede bir yahudi mi var yoksa?" şeklinde korku dolu tartışmalar dönüyordu.


tabii ki nazi almanyası'nda her şeyin temelinde propaganda yatıyordu

josef goebbels sağ olsun, ülkenin her köşesinde hoparlörlerden nazilerin ne kadar "muhteşem" olduğunu dinlemekten bıkmıyordunuz. öyle ki sabah kahvaltısında hitler, öğle yemeğinde ss marşları, akşam yemeğinde führer’in büyüklüğü... insanlar bir ara radyo dinlemeyi bırakıp kuş cıvıltısına hasret kalıyordu.

sinema salonlarından radyolara, gazetelerden okul kitaplarına kadar her şey hitler’in üstün liderliği ve almanya'nın dünya sahnesinde yeniden yükselişi üzerineydi, bunlar da tanıdık geldi değil mi? neyse. propagandanın en büyük gücü, halkı hipnoz edebilmesiydi. zira sürekli "biz büyüğüz, biz güçlüyüz, biz süperiz" diye diye halkı da bu rüyaya inandırdılar. bu rüyanın sonunda bir kabus olduğunu ancak iş işten geçince anladılar tabii.


savaş başladıktan sonraki nazi almanyası'nda halk için durum nasıldı?

1939’da savaş patlayınca nazi almanyası'nın durumu futboldan örnek vererek şöyle özetlenebilir "almanya topa çok sağlam girdi, ilk yarı fırtına gibi esti!" başlarda kazanılan zaferler, halkın moralini öyle yükseltti ki, "biz bu savaşı kazanacağız!" havası her yerdeydi. evet, hitler'in stratejileri askeri anlamda başlarda iş gördü; polonya, fransa gibi ülkeler hızlıca teslim oldu ve işgal edildi. almanya’da her yerde zafer kutlamaları yapılıyor, insanlar adeta yeni bir çağın şafağında olduklarına inanıyordu, ama sonra işler birden ters gitmeye başladı.

özellikle sovyetler birliği’ne karşı stalingrad’da yaşanan hezimetle birlikte, zafer çığlıkları yerini sessiz fısıltılara bıraktı. insanlar savaşın aslında pek de “kazanılacak” gibi olmadığını anlamaya başladı. ama tabii propaganda makinesi joseph goebbels durmadı, "bakın, biz geri çekilmiyoruz, stratejik bir manevra yapıyoruz!" denildi. halk bir süre daha bu yalanlara inandı. ekonomik olarak da ambargolar, üretim sıkıntıları ve erzak kıtlığı da halkı zorlamaya başlamıştı. marketlerde ekmek kuyruğu değil, kuyrukta ekmek bulunur hale geldi. ama "her şey vatan için" diyen nazi propagandası, bu sıkıntıları göz ardı etmeyi halkına öğütlüyordu, çünkü "büyük almanya rüyası" için bu gerekliydi.

artık nazi almanyası için downfall yani çöküş süreci başlamıştı!

1944’te işler iyice sarpa sardı. müttefikler nazi almanyası'nın kapısına dayandı, stalin önderliğindeki sovyetler birliği, berlin’e yürüyordu. halk, artık nazi propagandasını değil, savaşın getirdiği açlık ve sefaletin gerçekliğini hissediyordu. bombalar, fabrikalar ve şehirleri yerle bir etti. her şey kıtlık, açlık ve ölüm üzerine dönmeye başladı. hitler’in şanlı ideali bir anda kumdan kale gibi çöktü. "savaş kazanılacak" denilen halk, sokaklarda saklanacak yer arıyordu. yani savaşın başındaki o coşkulu zafer hayalleri, savaşın sonunda yerini “biz ne yapmışız ya?” pişmanlığına bıraktı. hitler’in o zamana kadar diz çökmeyen halkı, kendilerini bir enkazın ortasında buldu. ülke bir yıkıntı, umutlar tükenmiş, führer ise bir yerlerde saklanmaya çalışıyordu ve beklenen son geldi, adolf hitler yani nazi almanya'sının büyük führeri, führerbunker olarak isimlendirilen sığınağında intihar etti ve intiharının ardından cesedinin yakılmasını emretti, bu emir uygulandı.

nazi almanyası, halkın başlarda inanılmaz bir umutla bağlandığı, ancak sonunda karanlık bir dehlizde kaybolduğu bir dönemdi. propaganda sayesinde halkın büyük bir kısmı, bir süre boyunca gerçeklerden koparıldı. ama gerçek, eninde sonunda kendini gösterdi.