Nobel Ödüllü Yazar Annie Ernaux'nun Edebiyat Tarzı Nasıl?

ernaux... okuduğum sekiz kitabının ardından şöyle bir tanım yapabilirim: herkesin yazabileceği ama kimsenin yazmadığı şeyler yazan yazar.
herkesin yazabileceğinden kastım; dil ile üslup arasında bir ilişki kurmaya çalışmadan, yaşadıklarını ve düşündüklerini sadece doğrudan bir iletişim maksadıyla kağıda geçiriyor gibi görünmesi. kimsenin yazmadığından kastım ise insanların genelde bu gibi şeyleri değersiz görmesi, algıladığı, kendisini çevreleyen dünyaya ve öz yaşamına eleştirel ve cesur bir bakış atmak konusunda isteksiz olmaları.
ernaux kendi yaşamının, toplumsal yaşamın hiç de sabit olmayan sınırlamalarından azade olmadığı gerçeğinin bilincinde olarak hareket ediyor. kişisel belleğini, toplumsal ve siyasal alanın kuşattığı çevreyle birlikte aktarıyor. bu anlamda belki yaratıcı değil ama özgün bir yeri var edebiyatta.
neticede türsel olarak da kalıplara sığmayan bir yazın çıkıyor ortaya. ne tam anlamıyla anı demek mümkün ne roman ne de öykü. otobiyografi de yeterince tanımlamıyor ernaux eserlerini. nihayetinde bir kişi biyografi yazarı olarak tanınabilir ama bir edebiyatçıdan otobiyografi yazarı olarak bahsetmek biraz garip olurdu. ernaux edebiyatının konumlandırılması hususundaki bu problemi aşan kişi de yine yazarın kendisi oluyor. ernaux, eserlerini "oto-sosyo biyografi" sıfatıyla tanımlayarak bu çıkmazdan da gayet özgün şekilde kendini kurtarıyor.
tabii benim edebiyattan beklentim biraz farklı. daha anlatı, kurgu ve imgelem ağırlıklı yazını tercih ediyorum. ernaux kitaplarında hayal gücü yok. olması da şart değil elbette. babamın yeri, bir kadın, yalın tutku, genç adam, kızın hikayesi, boş dolaplar, olay, seneler; bu kitapların tümünde kendi yaşamından bir şeyler bulabilir insanlar. aslında özdeşlik kurabilecekleri durumlarla karşılaşmaları da gerekmiyor. zira okuyucunun aşina olduğu şeyler kadar yabancı olduğu şeyleri de anlamasına olanak tanıyan bir külliyat sunuyor ernaux.