Nöroplastisitenin Son Keşfi: Deneyimlerin Beynimizdeki Nöronları Değiştirmesi

Nöroplastisitenin son keşfine göre; öğrendiğimiz bilgiler, yaşadığımız olaylar, işlediğimiz anılar ve hatta uyurken gördüğümüz rüyalar sonucunda beyinde nöronların değiştiği tespit edilmiş.
Nöroplastisitenin Son Keşfi: Deneyimlerin Beynimizdeki Nöronları Değiştirmesi

kaynak

deneyimlerimizden ve her şeyden önce hatalarımızdan öğrenme yeteneğimiz sayesinde ve öğrendiklerimizi hatırlayabileceğimiz, farklı özel hafıza biçimlerine sahip olduğumuz için, düşünme tarzımızı ve dolayısıyla davranışımızı değiştiririz. bu, bizi belirli bir şekilde düşünmeye ve dolayısıyla hem bilginin hem de deneyimin sonucu olan belirli seçimleri uygulamaya götüren "biyolojik mekanizma" olarak bilinir. bu nedenle, rasyonel olarak, dünyanın gördüğümüz ve gözlemlediğimiz, akla uygun niteliği değil, ona vermek istediğimiz anlamı üstlendiğini varsayabiliriz.

bilim insanlarına göre, pratikte iki beyin ile doğarız (bunu sağ-sol yarımküre olarak yorumlayabilirsiniz); biri, doğumdan beri sabitlenmiş, deterministik beyin ve diğeri, daha önce var olmayan devrelerle gerçek sinapslar üreten deneyimlerin bir sonucu olarak değişen plastik beyin. beyin, bedensel duyumlara yanıt olarak, bunlara karşılık gelen kimyasal habercileri üreten düşünceler üretir ve bunun sonucunda nasıl hissettiğimizi düşünmeye başlarız. koşullar, sürekli bir biyolojik geri bildirimde, sırayla zihne damgalanan hisler yaratır; deneyimleri takiben zihnin edinimlerinde bir dönüşüm vardır; bu, yeni doğan bir bebeğin işini ilk adımlarda kolaylaştıran damgalama veya doğal determinizmin bir parçası olmasının yanında, çocuklukta birkaç yıl süren içgüdüsel yöndür ve daha sonra, çevre gibi diğer faktörler, başka pek çok etkisinin yanı sıra, zihnin gelişimine de katkı yapan müdahalelerde bulunur. daha önce var olmayan devrelerle gerçek sinapsları oluşturan deneyimler ve dolayısıyla sosyal temaslar, sürekli biyolojik geri bildirimde, zihinde damgalanmıştır. sonunda bu döngü, duygu ve davranışımızın genel doğasını belirleyen belirli bir varoluş durumu yaratır. yeni devreler kullandığımızda, yeni dizilere göre aktive olan beynin sinir ağını değiştirirler.

yukarıdaki teoriyi doğrulayan, yani içgüdüsel olarak canlıların neredeyse tamamında doğuştan var olan yerleşik bir hafıza sistemine dair, yine bilim insanlarının “platyhelminthesler” üzerinde yaptıkları bir deneyde, platyhelmintheslerin, başı kesildikten sonra bile büyümeye devam etmesinin yanı sıra, daha önce birçok kez yol aldıkları bir labirent sistemine dair, eski anılarını da unutmadığı keşfedilmiş. daha da ilginç olanı, beslenmeleri için labirente konulan kesilmiş solucan parçaları ile beslendiklerinde, yedikleri solucanların anılarını alarak, bunları, labirentte gezinmelerine yardımcı olacak şekilde sentezleyebiliyorlarmış. bunun nedeni, iki taraflı simetrik ve ayırt edici olan baş ve kuyruk yapısına sahip olmalarıdır. yani insanlarda ve diğer canlılarda olduğu gibi, bilinçli ve bilinçsiz zihin yapıları, bizlerdeki gibi, ortak bir alanda muhafaza edilmiyor. bir platyhelminthes olsa idik, anılarımızı ilk günkü gibi canlı tutabilir, hafızamızı durmadan yenileyebilirdik, ancak insanlar olarak gittikçe hafızamız ile ilgili problemler yaşarız. bunun nedeni, muazzam esnekliğine rağmen zamanla dejenerasyona maruz kalan sinir sisteminin devamlılığı sorunudur. beynimiz, hangi bilgilerin saklanacağına karar vermek için birkaç otomatik mekanizma kullanır. diğer her şey doğal olarak kaybolur.

milyonlarca yıllık evrimle gelişen beynin temel çalışma ilkesi, uzun vadeli hayatta kalmak için, gelecekte faydalı olabilecek her şeyi hatırlamaktır. belli bir bilginin gelecekteki yararlılığını tahmin etmek imkânsız olduğundan, beyin, bin yıl boyunca mükemmelleştirilmiş bir dizi nörolojik süreci kullanır. ancak bu konuda araştırmalar yetersiz olduğundan, beyin ve bellek, nörolojinin en büyüleyici alt alanlarından biri olagelmiş olup bellek çalışmaları da henüz emekleme aşamasındadır.

bu bağlamda en önemli sorunlardan biri de, anıların nöronlar tarafından nasıl kodlandığıdır. bugün bile buna dair yaklaşım ve modeller hâlâ ilkel düzeyde olsa da, şunu biliyoruz ki farklı düşünce veya algılardan sorumlu olan farklı nöron grupları söz konusu. şimdilik en isabetli bilimsel tanımıyla anı, belirli bir nöron grubunun, bu grup bünyesinde, bazı nöronlar arasındaki bağlantıların gücünde meydana gelen kalıcı değişimler yoluyla aktif hâle gelmesidir. belirli bir nöron kombinasyonunun diğer nöron kombinasyonlarına göre yeniden etkinleştirilmesinde, beyin hücreleri arasındaki bağlantıların gücündeki kalıcı değişiklikler etkili olur. bu bağlantılar, geçmişte ne zaman ve ne sıklıkta etkinleştirildiklerine bağlı olarak, daha güçlü veya daha zayıf kurulabilir. aktif bağlantılar güçlenme eğilimindeyken kullanılmayanlar zayıflar ve sonunda tamamen ortadan kalkabilir.

***

bununla birlikte, bazı bilim insanları, anıların yalnızca geçici olarak hipokampus tarafından tutulduğuna ve daha sonra uyku sırasında meydana gelen ve "hafıza konsolidasyonu" adı verilen bir süreçle yeniden kodlanıp beynin geri kalanına dağıtıldığına inanıyorlar. uzun süreli hatıraların milyarlarca sinaps boyunca yapılandırıldığı ve temsil edildiği kesin yol, yoğun araştırma konusu ve sinirbilimin en büyük gizemlerinden biri olmaya devam etmektedir.

*eski roma’dan bu yana loci yöntemi adı verilen bir teknik ile hatırlanması gereken unsurları belirli fiziksel yerlerle ilişkilendirdiğimizde, unutmanın mümkün olmadığı gibi, neredeyse hafızaya yerleştirilen şeyi sırasıyla hatırlamak da mümkün kılınabilir. şöyle ki okuduğunuz herhangi bir şeyi ezberlemekte zorluk yaşıyorsanız bir şarkı icat edin ve zihinsel bir kalıp oluşturun.

*üzerinde çalıştığımız herhangi bir şey sırasında müzik dinleyerek konsantrasyon sağlayabiliriz. müzik dinlediğimizde, düşüncelerimiz (birkaç dakika için) paralize olur, çünkü beynin sürüngen kısmı (hipotalamus) sesten etkilenir; ses titreşimleri, bizim bilgimiz olmadan "bilinç durumumuzu" değiştirirler. bu nedenle müzik, zihni "temizleme" yeteneğine sahiptir; dinlediğimiz şarkı devam ettiği sürece gerçek bir "zihinsel yıkanma" meydana gelir.

*richard feynman'ın çalışma tekniği olan, önceki iki noktanın bir kombinasyonunu kullanabilirsiniz. nesnelerin bir listesini öğreniyorsanız, onu önceki noktalarla ezberlemeye çalışın (bir şarkı icat edin, zihinsel bir kalıp oluşturun), ama sonra tekrar etmeye çalışın, birkaç aile üyesinden tüm listeyle sizi şaşırtmasını isteyebilirsiniz.

*çalışırken kendinizi diğer her şeyden, özellikle seslerden ve gürültülerden izole etmeniz gerekiyor ise benim deneyimime göre, o şeyi hafızanızda tutmanıza yardımcı olacak şey, nesne ya da sözcüğe bir duygu vermektir. hafızaya gerçekten yardımcı olan şey, duygulardır. eğer bir şey sizi ilgilendiriyorsa veya güçlü duygularla ilişkilendiriliyorsa çok kolay bir şekilde ezberlenebilir.

*çalışmaya nereden başlayacağınız çok önemlidir. örneğin bir metnin başı ve sonunu hafızada tutmak kolaydır, çünkü şimdiye en yakın olanlar onlardır. ortada kalan kısımlar ise unutulmaya müsaittir. bu nedenle birçok sunum, ana noktaların bir özeti ile başlar ve biter. bu sebeple herhangi bir metnin gelişme kısmını daha iyi anlamak için, onu yeni bir metin olarak birkaç dakikanın ardından okumak gerekir.

*olağandışı her şey göze çarpar. bu, muazzam bir tesadüf veya beklenmedik bir şeye yol açan bir olayı içerir. bir öğretmen, öğrencilerden ne olacağını tahmin etmelerini ister ve ardından bunun tersinin olduğunu gösterir. sürpriz deneyimi yaratmak, hafızayı geliştirir. birini aramayı düşünüyorsanız telefon çalar (bkz: bilinçsiz algılama) ve o kişiyse, bu gerçeği uzun süre hatırlayacaksınız demektir, çünkü bu sıra dışı bir tesadüftür. telefon çalmadan aramayı düşündüğünüz kişiyi ise her zaman unuttuğumuz için, tesadüfün özel olduğuna dair bu yanlış izlenimle baş başa kalırız.