Orhan Gencebay'ın 12 Yıl Aradan Sonra Yaptığı Maske Albümünün İncelemesi

Orhan Gencebay, 12 yıllık bir aranın ardından, içinde 5 yeni bestesinin yer aldığı Maske adlı albümünü yayınladı.
Orhan Gencebay'ın 12 Yıl Aradan Sonra Yaptığı Maske Albümünün İncelemesi

gencebay tarihine oldukça vakıf bir gencebaycı olarak, yayımladığı son albümü "maske" üzerine objektif bazı değerlendirmelerde bulunmak isterim. önce genele dair bir şeyler söyleyip, ardından tek tek eserlere geçeceğim.

öncelikle, 20'li yaşlarında profesyonel müzik hayatına adım atmış, 60 yıla uzanan bir külliyata sahip bir sanatçının 80 yaşının arifesindeki üretimine tanık olmak harika ve eşine az rastlanır bir durum. onu sevenler olarak çok şanslı olduğumuzu belirtmek isterim. şu yaşında onu değerlendirme kıstasım elbette ses değil; ancak sesinin tahminimden daha iyi olmasına hem şaşırdım hem sevindim. "bedensiz aşk"tan bu yana neredeyse hiç değişmemiş. sanırım, stüdyoya girmeden önce ses tellerinden geçirdiği operasyon işe yaramış. ne diyelim, maşallah.

albümün genelinde bateri kullanımındaki ustalık dikkat çekiyor. şarkılara müthiş bir dinamizm katmış. [bu vesileyle belirtmek isterim, bence 1990'lı yıllar boyunca birçok eserini neredeyse kusursuz olmaktan alıkoyan şey klavye ısrarıydı, ne yazık ki birinci klasikler albümünde de bu durum söz konusuydu. bu ısrarından vazgeçip, 2000'lerin başlarından itibaren yeniden bateriye yönelmesi çok iyi oldu.]

maske

"maske"yi ilk dinlediğimde bir parça yadırgadım, giriş kısmını biraz sert buldum. fakat şarkı ilerledikçe beni sadece şaşırtmakla kalmadı, adeta kendine hapsetti. ilk yarısında, arkada mahzun mahzun çellosuyla, incecik piyano tınılarının zarafetiyle ağır ağır akıyor. aradaki buzuki ezgileri tam bir gencebay klasiği; fakat ne yalan söyleyeyim, hemen ardından gelen klavye sesi bu armoniyi biraz bozuyor. (gencebay şarkılarında en sevmediğim enstrüman “klavye” kesinlikle.) keşke obua kullansaymış. şarkının ikinci yarısı duyguları arşa çıkarıp, son kısımdaki ney sesiyle insanın ciğerini söküyor. ney gibi dingin bir enstrümanın ritimlere eşlik etmesi şahane bir buluş. şarkı hiç bitmesin istiyorsunuz.

gönül utansın

"gönül utansın", türk müziğinin iki ana damarı olan halk müziği ile sanat müziğinin harika bir sentezi olmuş. zeybek olarak başlayıp sanat müziği formunda devam ediyor, eseri hangi kategoriye sokacağımı bilemedim. gurbet’ten sevenlere saygı kalmamış’a, zaman akıp gider’den sensin benim çilegâhım’a, koca külliyattan nice esere “ben de buradayım” diye selam ediyor. cemal safi şiirlerini aratmayan dizeleriyle, kulakların pasını silen nefeslileriyle, bu saydığım eserlerin yanındaki saygın yerini hak ediyor.

dedikodu

"dedikodu"; ironisiyle, neşeli tavrıyla "bakırköy’den mektup var"ı çağrıştıran bir eser. müziğini çok sevdim, özellikle enstrümantal versiyonunu sık sık dinleyecek gibiyim. ne var ki, sözlerini pek sevemedim. gencebay şarkılarında hiç alışık olmadığımız prozodi hataları var bu şarkıda. keşke sözlerin üzerinde biraz daha durulsaymış. ancak yine de, albümdeki müzikal zenginliğin önemli bir parçası olduğu kanaatindeyim. (bu arada, gencebay şarkılarında sevmediğim bir başka şey de “koro”.)

isyankar değiliz

"isyankar değiliz"de hayali bir düşman imgesine karşı çıkılıyor sanırım. protest bir şarkı; fakat kimi/neyi protesto ettiği belli değil. oysa ülkemizde ve dünyada protesto edilecek öyle çok şey var ki… sevgili babamız başını a haber ve trt ekranlarından gerçek haber kaynaklarına çevirebilse neleri kastettiğimi anlayacak ve belki de o zaman ortaya “yaşamak bu değil”, “bitecek dertlerimiz” ve “batsın bu dünya” gibi sahici şarkılar çıkacak. bu arada, bu şarkıda da inanılmaz prozodi hataları var.

canım türkiye'm

"canım türkiye’m", “diriliş” senfonisinin omurgası üzerine inşa edilmiş, marş formunda bir eser. diriliş’teki enstrümantal zenginlikten uzak olmakla birlikte, senfoni orkestrası ile mehter takımının iyi bir uyum yakaladığını söyleyebilirim. fakat ne yazık ki sözleri fazlasıyla hamasi ve militarist, üstelik dini-muhafazakar tonu da çok belirgin. türkiye cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesiyle de cumhuriyet kavramıyla da örtüşmüyor. gencebay’ın yaşlandıkça eski hümanist-demokrat tavrından uzaklaşıp milliyetçi-muhafazakar bir tavra büründüğünün göstergesi bir eser. (okan bayülgen’in kral çıplak programındaki orhan gencebay’ı özlüyorum. neyse…) sadece evrensel çapta çok büyük bir müzisyen değil, aynı zamanda türkiye’nin en önemli söz yazarlarından biri olan gencebay’ın söz yazarlığının bu derece körelmiş olması çok üzücü gerçekten. çocuklara “vazgeçilmez namusumsun” gibi sözlerin söyletilmesinin ise hiç doğru olmadığını düşünüyorum. bu çocuk şarkısı değil ki... dahası, şiiri okuyuşunu da sözler gibi sert buldum. eskiden ne güzel şiir okurdu... ("ben topraktan bir canım", "ya evde yoksan", "ayşen", "tek hece"...)
...

ve son olarak… albüm kapağı ve nasıl beğenildiğini bir türlü anlayamadığım biçimde parlak takım elbisesinin estetik çıtası konusunda fikir verebilecek hiç mi kimse yok etrafında, anlamıyorum ki. ayrıca ay yıldızlı kravat takmak nedir yahu? "yürekten olsun" albümünde, atatürk’ün 1930’lu yıllardaki gardrobundan esinle yapılan imaj çalışması kendisine çok yakışmıştı. keşke o çizgiyi hiç bozmasaydı. her anlamda.