Orhan Pamuk'u Diğer Nobelli Yazarların Çoğundan Farklı Kılan Özellikler

2006'da Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen Pamuk'u, bu ödülü alan diğer bazı yazarlardan ayıran belli başlı şeyler var.
Orhan Pamuk'u Diğer Nobelli Yazarların Çoğundan Farklı Kılan Özellikler

pamuk romancılığını diğerlerinden ayıran şey: kolaya kaçmaması

"nedir bu kolaya kaçmamak?" derseniz, son yirmi yılda nobel edebiyat ödülünü kazanan yazarlara bakarsanız hemen hepsinin, güvenli bir bölge yaratıp yıllarca o bölgeden çıkmadan, hep benzer tarzda eserler ürettiklerini, bir anlamda aynı eseri tekrar tekrar yazdıklarını görürsünüz.

birkaç örnek vermek gerekirse

mario vargas llosa, özellikle biyografik yapıdaki romanlarında hep benzer bir şablon izler, üslubu ve cümle yapıları küçük nüanslar dışında hemen hemen aynıdır.


mo yan, en azından türkçe'de yayımlanan üç büyük romanında ve bu kitapların arasında dahil etmekte beis görülmeyecek, yüz sayfalık, ismi de ironik (!) biçimde "değişim" olan otobiyografik kitabında dahi, çin'in yirminci yüzyıldaki elli yıllık değişimini tekrar tekrar merkeze alır ve karakterler dışında bu kitapların özü hep aynıdır.


patrick modiano, yıllardır aynı şeyleri geveler durur. paris sokaklarını arşınlayıp duran derinliksiz ve hiçbir kıymeti olmayan serseri yapıdaki karakterlerini merkeze alıp yazdığı hepi topu yüz, yüz elli sayfalık romanlarında, gerçekte hiçbir şey anlatmaz.


herta müller kitaplarında inatla hep aynı şeyleri, çavuşesku döneminde yaşananları anlatır ve romancılığını tamamen bunun üzerine kurar, görece samimiyetsizdir.


içlerinden bir tek john maxwell coetzee, kendisini belli şablonlar çerçevesinde sınırlamaz ve her romanında farklı bir akış ve deneyselliğe girişir. ki nobel alan romancılar arasında, romancılık anlamında orhan pamuk ile kıyaslanabilecek yegane yazar da kendisidir. ancak john maxwell coetzee dahi orhan pamuk kadar derinlikli romanlar yazamaz. çünkü her şeyden önce bu deneysellik kaygısı çok göze batar. bulduğu deneysel fikri romana yedirmektense, romanı bu deneyselliğe yedirmeye çalışmak gibi bir kaygı güder ve bu yüzden de sığ sularda yüzmenin ötesine geçemez. kendisi de bu durumun farkındadır. kendisini bir romancı olarak değil de, "kurgudan hoşlanan bir okur" olarak tanımlamasının temelinde de bu öz farkındalık yatar zaten.


tekrar orhan pamuk'a dönecek olursak

tek bir yazar gösterin ki, yirmilerinin ortasında, neredeyse tolstoy romanları ile kıyaslanabilecek kadar başarılı, klasik yapıda bir roman yazmış olsun. bir yazar gösterin ki, bu ilk romanından kısa süre sonra, william faulkner romanlarıyla kıyaslanabilecek kadar derinlikli bir modernist roman örneği vermiş olsun. bir yazar gösterin ki, cervantes'in osmanlı esareti sürecinde yaşadıklarından hareketle, ayna metaforunu kullanarak, hem de hepi topu yüz yirmi sayfada, postmodernizmin en iyi metinlerinden birini yazmış olsun. peş peşe, kara kitap, yeni hayat ve benim adım kırmızı gibi üç devasa roman yazabilmiş tek bir yazar gösterin, biz de okuyalım.