Orta Çağ Avrupası'nın İlk İmparatoru: Şarlman (Charlemagne)

Avrupa’nın kaos içindeki 8. yüzyılında Şarlman (Charlemagne), zekası ve öngörüleriyle modern Avrupa'nın temellerini attı.
Orta Çağ Avrupası'nın İlk İmparatoru: Şarlman (Charlemagne)

başkalarının hiçbir şey göremediği yerde bir fırsatı ayırt etmek dehanın niteliğidir ve insan ya da hükümdar olarak ayrı ayrı incelediğimizde dahi charlemagne'ın bu tanımlamaya eksiksiz bir şekilde uyduğunu görürüz. 8. yüzyılda tabiri caizse bir kaosun içinde bulunan avrupa'da zamanın dinamiklerini ustalıkla analiz etmesi, okuma yazma bilmemesine rağmen modern bir ruh ile harmanlanmış olan içgüdülere sahip olması ve tabi ki parlak zekası sayesinde hem ruhani hem de dünyevi bir hüviyete sahip olacak diriltilmiş bir roma imparatorluğu'nun küllerinden tekrar yükselebileceğini öngören charlemagne, bu görkemli hayalinin peşinde bir insanın hayal edebileceği en heybetli ve etkileyici başarıların gerçeğe dönüşmesini sağlamıştır.

bizans veyahut islam halifeliği ile kıyaslandığında elbe'nin batısında kalan avrupa, roma'nın çöküşündeki sonraki asırlar boyunca dünya tarihinin önemsiz bir parçası olarak kalmıştır. nüfusundan geriye kalan küçük bir azınlığın yaşadığı ve romalıların geride bıraktıkları harabelerin üstüne veya arasına kurulmuş olan şehirlerin hiçbiri ne konstantinopolis'in ne kurtuba'nın ne bağdat'ın ne de chang an'ın görkemine ulaşamamıştır. nitekim atıl kalmış avrupa kentlerindeki halkın az sayıdaki ileri gelenleri de kendilerini bir bakıma kuşatılmış artıklar olarak görmektedir zira islam, onları afrika ve yakındoğu'dan izole etmiş durumdadır.
8. yüzyıl itibariyle avrupa'nın güney kıyıları arap akınlarının ablukası altındadır ve bunun yanı sıra viking olarak da tabir edebileceğimiz nors kavimleri tahayyül ötesi bir şiddetle kuzey kıyılarına, nehir vadilerine ve adalara durup dinlenmeden akınlar düzenlemektedir. 9. yüzyıla gelindiğinde ise doğu cephesi, pagan macarların tehdidi altındadır. binaenaleyh avrupa, ahvalin bu şekilde hasıl olduğu bir ortamda kendisini düşman ve öfkeli bir dünya karşısında yeniden şekillendirecektir. uzun bir müddet kültürünü dışarıdan temin eden avrupa toplumunun, barbarlık ve geri kalmışlığın üzerinde yükselen yeni bir uygarlığın temellerini atması ise ıslah olan ve eğitilebilen bir avuç insan sayesinde gerçekleşir. roma imparatorluğunun koruması altında kuluçkaya yatıp zaman içerisinde ekümenik bir hüviyet kazanan hıristiyanlığı merkezine alan batı uygarlığı yine de hiçbir zaman bizans'ın ya da doğu imparatorluklarının yarattığına benzer bir politik birlik yaratamayacak, asırlar boyunca en kudretli avrupa kralları dahi savaş beyleri olmanın ötesine geçemeyeceklerdir.

ortaçağ avrupası'nın merkezileşmeye evirilmesinin kökeninde ise frank mirası yatmaktadır. hayatın merkezi topraktır ve aristokrat olarak nitelendirdiğimiz sınıfın ekseriyeti, toprak sahibi olan başarılı savaşçılardan oluşmaktadır. insan toplulukları fırsatlardan ziyade mahrumiyet ile itaate meyillidir ve bunun bir sonucu olarak korunmak adına ihtiyaçları olan savaşçı bir sınıfın sancağı altında toplanmakta herhangi bir beis görmezler. böyle bir temelde sosyolojik boşluğu iyi analiz eden franklar, savaşçı kimlikleriyle bulundukları bölgede liderliğe soyunurlar ve ilk olarak günümüzde almanya'ya tekabül eden toprakları kolonileştirmeye başlarlar. din ve devlet'in el ele yürüdüğü bir konjonktürde kiliseyi koruyarak, kökenleri merovenj hükümdarlarının sihirli güçlerine kadar giden bir "akrabalık" geleneğini de tesis eden franklar, zaman içerisinde gittikleri bu güç birliğinden pişman olacaklardır; zira hükmetmek, kişisel bir eylemdir. kilise ile paylaşılan iktidar, frankların devlet yapılarının kırılganlaşmasına ve yöntemleri ile kurumlarının işlevselliklerini kaybetmesine sebebiyet vermiştir. aynı zamanda her ne kadar clovis ile beraber bir hanedanlık kurulmuş olsa da kilisenin yönetimde söz sahibi olması, satın alınabilir kralların tahta geçmesine ve birbiriyle kavgalı aristokratların bağımsızlık hareketlerine girişmesine yol açmıştır. lakin bu durum değişmek üzeredir ...

avusturya menşeili olan karolenjler, merovenj krallarının soyundan gelen bir ailedir. yine 732 yılında almanya'yı hıristiyanlaştırmış olan aziz boniface'ı destekleyenlerden biri olarak tours'da arapları durduran charles martel de bu ailenin mensuplarından biridir. charles'in yardımı olmadan arapların püskürtülemeyeceğini ifade eden boniface, bu beyanı ile bir bakıma martel hanedanı'nın kilise ile olan ittifakını teyit eder. nitekim bir süre sonra martel'in ikinci oğlu olan kısa pepin, 751 yılında frank soyluları tarafından kral seçilir. artık merovenj hanedanı tasfiye edilmiştir ve bu tarihten 3 yıl sonra fransa'ya gelen papa, tıpkı samuel'in saul ve davut'u yağlayarak kutsaması gibi pepin'i kutsayarak onun iktidarını tasdik eder. papalığın bu şekilde bir aksiyon almasının altında yatan temel sebep, güçlü bir dosta ihtiyaç duymasıdır. konstantinopolis'teki imparatorun varlığı pratikte batı için bir anlam ifade etmemektedir ve bunun yanı sıra bizans imparatoru, ikon kırıcılık sebebiyle dinen sapkın konumundadır. italya'da lombard tehdidi altında bulunan papa, karolenjlere yaptığı "yatırımın" bir an önce karşılığını almak istemektedir. nitekim kısa pepin, kendisine yapılan "iyiliği" karşılıksız bırakmaz ve ivedi bir şekilde italya'ya hareket ederek lombardları mağlup eder. pepin'in kadirşinaslığı bununla da sınırlı kalmaz ve 756 yılında ravenna'yı aziz peter'e vererek geleceğin papalık devleti'nin kurulmasına önayak olur. bu "1100 yıl" sürecek olan maddi bir otoritenin başlangıcıdır ve papa, kendi egemenlik alanı üzerinde tıpkı dünyevi hüviyete sahip bir hükümdar gibi hareket etme imkanı bulur. yeni bir bağımsızlık temeli kazanan papalık, kendi adına para bastırmakta da zaman kaybetmez.

pepin'in ölümünün ardından veraset sistemi gereği frank toprakları oğulları arasında bölünür ancak mirası ölümünden 3 yıl sonra yani 771 yılında büyük oğlu tarafından birleştirilecektir ve söz konusu oğul, 800 yılında kutsal roma imparatoru titriyle taç giyecek olan charlemagne'den başkası değildir. karolenj hanedanının tartışmasız en büyük ismi olan şarlman, daha hayatta iken bir efsane haline dönüşecektir. aslına bakılırsa ilk bakışta geleneksel savaşçı bir frank kralı hüviyetinde olan charlemagne'yi haleflerinden ve seleflerinden ayırt eden özelliği, kendi konumuna kattığı kutsiyeti ciddiye alıyor olmasıdır. nitekim 46 yıllık uzun iktidarı boyunca vazife çıkardığı her durumu ciddiye alan, okuma yazma bilmemesine rağmen eğitim ve sanatın koruyucusu olan şarlman, sarayının görkemini ve saygınlığı mütemadiyen bilgi ile parlatmak isteyen ideal bir hükümdar hüviyetindedir. bunun yanı sıra yayılmacı kimliğinden de taviz vermeyen frankların kralı, lombardları italya'dan tamamen tasfiye ederek bölgeyi egemenliği altına alır. 30 yıl boyunca saksonlar'ın üstüne yürüyen ve onları zorla hıristiyan yapan charlemagne; avarlara, wendlere ve slavlara karşı düzenlediği seferlerin bir sonucu olarak avusturya ve bohemya topraklarının da hükümdarı haline gelir. tuna nehri üzerinden bizans'a doğru bir koridor yaratan ve diğer taraftan elbe'yi geçerek danların üzerine yürüyen bu dinamik adam, 9. yüzyılın ilk yıllarında artık ispanya'ya baskı yapmaya başlamış ve pireneler'i geçerek ebro ve katalonya sahilleri boyunca iktidarını tesis etmiştir. ancak o dönemde batı avrupa'nın deniz gücünün vizigotlar'ın elinde bulunması, akdeniz'e açılmasına engel olmuştur. velhasıl bütün bu gelişmelerin bir sonucu olarak roma'dan beri ilk kez böylesine büyük bir hükümranlık alanı charlemagne tarafından bir araya getirilmiş olur.

800 yılının noel günü papa 3. leo tarafından kutsal roma germen imparatoru olarak taç giymesinin ardından şarlman'ın doğu roma imparatorluğu ile olan ilişkileri kaçınılmaz olarak sorunlu hale gelir. aynı unvanı taşıyan ikinci bir hükümdarın olmasının tabii bir şekilde konstantinopolis'i rahatsız edebileceğinin farkında olan charlemagne'nin imparatorluk tacını istemesinin altında yatan pek çok tali ve asli sebep vardır ancak bunlardan belki de en önemlisi kendi halkının yani frankların ve kuzeyli tebaalarının ekseriyetinin roma imparatorlarının ardılından çok geleneksel bir cermenik savaşçı kral istediğini biliyor olmasıdır. anlaşmazlığın sulh ile çözülmesinden yana olan şarlman, temsilciler aracılığı ile bizans'la bir dizi diplomatik görüşme gerçekleştirir ve nihayetinde doğu roma'nın hükümranlığının venedik, istria ve dalmaçya'da devamlılığının sağlanması koşuluyla frank kralının imparator unvanı, "batı'da geçerli olmak üzere" tanınır. abbasi halifeliği ile de formel ilişkiler kuran şarlman'a frank kaynaklarının aktardığına göre harun reşid, dostluklarının bir nişanesi olarak üzerinde sasani iktidarının ve uygarlığının zirvesinde hüküm sürmüş olan birinci keyhüsrev'in resmi bulunan bir kupa dahi göndermiştir. ilk bakışta hıristiyanlığın koruyucusu hüviyetindeki bir imparatorun, islam halifesi ile bu şekilde bir ilişki kurmuş olması dönemin konjonktüründe yadırganabilir gibi gözükse de olsa da bu durum aynı zamanda şarlman'ın etki alanının genişliğine emsal teşkil etmektedir. esasen konumları itibariyle franklar için tehlikeli olarak addedilebilecek olan düşman da, ispanya'daki emeviler'dir.

frank sinodlarına başkanlık eden, dogmatik sorunlara jüstinyenvari otoriter bir şekilde müdahale eden ve frank ile roma kiliselerinde entegre reform yapma umudunu taşıdığı için her ikisini de aziz benedict'in kaidelerine uymaya zorlayan charlemagne, hıristiyan bir kralın korumakla yükümlü olduğu tebaasının dini yaşantısının niteliğinden de sorumluğu olduğu yolundaki avrupa düşüncesinin de temelini atmıştır. keza o, kiliseyi piskoposlar tarafından idare edilen bir yönetim aygıtı olarak görmektedir. ağırbaşlı ve haşmetli bir savaş beyinden kudretli bir hıristiyan imparatoruna dönüşmek için büyük çaba sarf eden ve yaşadığı zaman zarfı boyunca bu anlamda çok da başarılı olan charlemagne'nin fiziksel görünümü de oldukça etkileyicidir. insanlar onun görüntüsünde krallara özgü bir ruh taşıyan, adil ve halk ozanlarının asırlar boyu şarkılarında anlattıkları kahraman bir paladin görürler.

her ne kadar kendi iktidarı son derece kişisel olsa da şarlman, bölgesel mirasını geleneksel frank yöntemleri ile bırakmayı düşünmüş ve krallığını bölmeyi planlamıştır. ancak oğullarının kendisinden önce vefat etmesinden dolayı idare, en küçük oğlu olan birinci namı diğer sofu louis'ye 814 yılında bölünmeden geçmiştir. lakin bu geçiş süreci, kaçınılmaz olanı yalnızca ertelemiştir; keza charlemagne'nin ardılları ne onun otoritesine ne de deneyimine sahiptir. nitekim mütemayil güçleri tek bir bayrak altında tutmaya muktedir olmayan haleflerin de etkisiyle bir süre sonra bölgesel bağlılıklar ortaya çıkmaya başlamış ve bir dizi bölünme ancak şarlman'ın 3 torunu arasında 843 yılında yapılan ve günümüz avrupası'nı şekillendiren sonuçlar doğuran verdun antlaşması ile toparlanmıştır. bu düzenlemenin sonucunda imparator olan lothair ren vadisi'nin batısında bulunan ve şarlman'ın başkenti aachen'ı da içine alan frank krallığı'nın çekirdeğini oluşturan toprakları, italya krallığı'nı, alpler'in kuzeyini, birleşik provence'i, lorraine'i ve saone ile rhone arasındaki toprakları elde ederken; doğu'da ren bölgesinde tötonca konuşanların topraklarıyla cermen bölgesi ise alman louis'e ait olur. son olarak da bugünkü fransa'nın toprakları kadar bir bölgeyle gaskonya, septimanya ve akitanya kel charles'ın hükümranlığının altına verilir.

charlemagne'ın iktidarına ve karolenj imparatorluğu'na dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere j.m. roberts'tan dünya tarihi, jean paul roux'dan dinlerin çarpışması ve thomas mielke'den büyük şarlman adlı eserleri tavsiye ediyorum.