Osmanlı, Ağır Yenilgilerin Alındığı Zayıf Bir Durumdayken I. Dünya Savaşı'na Neden Girdi?

osmanlı imparatorluğu’nun i. dünya savaşı’na girişinin ardında, dönemin karmaşık jeopolitik dengeleri ve özellikle rusya’ya karşı duyulan derin bir tehdit algısı yatıyordu
unutulmaması gereken ilk gerçek, savaş öncesinde osmanlı'nın en büyük düşmanının rusya olduğudur.
1870'lerden itibaren rusya, osmanlı'nın doğu sınırlarında yer alan kars ve ardahan gibi bölgeleri ele geçirmişti. ancak hedefi yalnızca bu topraklarla sınırlı değildi; rusya, osmanlı başkenti istanbul'u da istiyordu. üstelik rusya'nın desteğini alan yunanistan ve balkan ülkeleriyle yaşanan ardışık savaşlar, osmanlı'yı askeri ve siyasi açıdan yıpratmıştı. 1914 yılı başlarında istanbul'un rusya tarafından deniz yoluyla işgal edileceğine dair ciddi endişeler vardı.
osmanlı yönetimi, rusya ile savaşın er ya da geç kaçınılmaz olduğunu düşünüyordu. bu nedenle savaş, rusya’nın aynı anda almanya ve avusturya-macaristan ile savaştığı bir dönemde başlatılırsa, hem rusya iki cephede savaşmak zorunda kalacak hem de almanya’dan maddi ve askeri destek alınabilecekti. osmanlılar, bu stratejik denklem üzerinden hareket etti ve almanya ile müzakereler yürüterek savaşa girmenin zamanlamasını kendi lehlerine kullanmaya çalıştı.

aslında osmanlı'nın bir nesil boyunca barışa ihtiyacı vardı
öncesinde balkan savaşları’nda ağır kayıplar verilmişti ve ülkenin yeniden toparlanması zaman alacaktı. fakat rusya’nın istanbul üzerindeki hevesi, osmanlı’yı bir tercih yapmaya zorladı, ya savaşa şimdi girilecek ya da daha sonra, çok daha elverişsiz bir zamanda rusya’nın saldırısına uğranacaktı. zamanı seçme hakkını elde etmiş olabilirdi.
osmanlı’nın savaşa katılmasındaki birincil hedef, 1878’den beri rusya’nın elinde bulunan kars ve çevresini geri almaktı. bu amaçla sarıkamış harekatı başlatıldı. ancak bu saldırı kışın yapılmış, ordunun büyük kısmı donarak can vermiş ve ağır bir hezimetle sonuçlanmıştı.
eğer sarıkamış zaferle sonuçlansaydı, osmanlılar sadece kars'ı değil, azerbaycan’a kadar uzanan türk ve müslüman topluluklara ulaşmayı ve bir tür "türk dünyası"nı birleştirmeyi hedefliyordu. bu fikir, özellikle dönemin harbiye nazırı enver paşa tarafından güçlü biçimde savunuluyordu. enver paşa, turan birliği ya da diğer adıyla pan-türkizm idealine sıkı sıkıya bağlıydı. ona göre osmanlı'nın geleceği, anadolu'nun ötesindeki orta asya’daki türk halklarıyla birleşmekte yatıyordu. azerbaycan’dan özbekistan’a, kazakistan’dan uygur bölgesine kadar uzanan bu coğrafyada büyük bir türk birliği kurmak istiyordu.
enver paşa'nın bu hayali, savaş sırasında askeri olarak gerçekleştirilemedi. ancak savaştan sonra da bu ideali bırakmadı. berlin ve moskova üzerinden orta asya’ya geçerek, 1921’de sovyetlere karşı türk-müslüman halkları ayaklandırmaya çalıştı. fakat bu girişim de başarısız oldu ve 1922’de tacikistan’da sovyet birlikleriyle girdiği çatışmada hayatını kaybetti.
buna rağmen, turan fikri enver paşa’nın siyasi ve askeri yönelimlerinde belirleyici olmuş, osmanlı'nın savaş hedeflerini şekillendirmişti de.
yine de savaşın osmanlı açısından bazı stratejik getirileri oldu
en önemlisi, boğazlar kapatıldığı için rusya, müttefiklerinden yardım alamadı. bu izolasyonun, 1917’deki rus devrimi’ni hızlandırdığı, dolayısıyla rusya'nın savaştan çekilmesini sağladığı ileri sürülebilir. eğer osmanlı savaşa katılmasaydı ve boğazlar açık kalsaydı, rusya savaşı kazanabilir ve osmanlı üzerinde çok daha büyük bir tehdit haline gelebilirdi.

bu noktada, tarihin akışıyla ilgili daha derin bir varsayım da gündeme gelir
eğer rus devrimi gerçekleşmeseydi, belki de anadolu'da bir türk kurtuluş savaşı da olmayacaktı. çünkü bolşevik devrimi sonucunda dağılan rusya, hem osmanlı'nın doğusundaki baskıyı hafifletmiş hem de ileride türkiye cumhuriyeti'nin doğuşunu mümkün kılacak boşluğu yaratmıştır.
daha da ötesi, eğer osmanlı imparatorluğu i. dünya savaşı'na hiç katılmasaydı, büyük ihtimalle sevr antlaşması gibi bir parçalanma dayatması da olmayacaktı, çünkü savaşta yenilen bir taraf olmayacak, imparatorluk belki yavaş yavaş ama görece barışçıl şekilde zayıflayacaktı. ancak bu senaryoda, mustafa kemal atatürk’ün önderliğinde verilen bir bağımsızlık savaşı yaşanmayacak, dolayısıyla modern anlamda bir türkiye cumhuriyeti de kurulmayacaktı.
bu anlamda tarihin ironisi şudur
osmanlı savaşa girerek kendini feda etti, ama bu felaketin içinden yeni bir ulus doğdu. türkiye cumhuriyeti, bir imparatorluğun yıkılışının küllerinden yükseldi. ve bu süreçte, savaşta yaşanan ağır kayıplar, milyonların çektiği acılar ve verilen mücadele, bugünkü devletin temelini attı.