Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler Masalının Alıştığınızdan Çok Daha Karanlık Bir Analizi
pamuk prenses ve yedi cüceler... satır aralarına gizlenen imgeler ve olaylar yüzeydeki iyilik-kötülük mücadelesinden çok daha derin anlamlar barındırır. pamuk prenses'in masumiyet ve iyilik vurgularını sorgulayıp hikayeyi tersyüz ettiğimizde bunu anlarız. bu masal aslında bastırılmış arzular, içsel çatışmalar ile toplumsal rol ve baskılara odaklanan son derece karanlık bir anlatıdır.
ayna ve kıskançlık döngüsü
masalda ayna bir illüzyon aracıdır. gerçeği yansıttığını iddia eder fakat aslında narsisizmin ve kendini yanılsamaları şekilde algılamanın bir aracıdır. üvey annenin (kraliçe) aynadan aldığı cevaplara duyduğu bağımlılık, insanın kendisine sahte bir persona (benlik) oluşturarak ona tutsak oluşunu simgeler. burada bir tür esaret söz konusudur: kişi, aynada gördüğü görüntüye tapınırken aslında kendi özünden uzaklaşır.
persona, dışsaldır. dolayısıyla güzelliğe dair değer algısının fiziksel unsurlar üzerinden oluşturulması, aslında kadın bedeninin bir performans alanına dönüşmesini simgeler. bu bağlamda ayna da kişinin kendi öz değerini yansıtması gereken bir araç olmaktan çıkarak toplumsal baskının yeniden üretildiği bir ekrana dönüşür.
"pamuk prenses artık senden daha güzel" dönütü aynayı kraliçe için narsistik yaralanmanın bir aracına dönüştürür. freud, narsistik yaralanma yaşayan bir annenin çocuğuyla simbiyotik bir bağ kurarak, çocuğunu kendi düşmanı gibi görmeye başlayacağını iddia eder. bu anlamda pamuk prenses'i öldürme isteği aslında üvey annenin kendi "yaşlanma" korkusunun dışa vurumudur. bilinçaltındaki "yok olma" korkusu, genç olanı ortadan kaldırma arzusuyla açığa çıkar.
burada yok olma korkusunu tetikleyen toplumsal beklentilerin yansımasının ayna kanalıyla sunulması söz konusudur. aynanın muhatabı da bu yanılsamanın içinde hapsolur. rekabet aslında kolektif bilinçaltına kazınan, bir kadının toplumda sadece genç ve güzel olduğu sürece var olabilmesi gerçeğiyle ilgilidir.
pamuk prenses - manipülatif masumiyetin maskesi
pamuk prenses hikaye boyunca gençlik ve güzelliğin saf temsili gibi sunulsa da bu masumiyet sorgulanmaya açıktır. aslında onun saflığı bir tür maske ve toplumda kabul görmek adına kullanılmış bir yanılsamadır. üstelik bu figür hikaye boyunca kendi hayatını değiştirme sorumluluğunu da asla üstlenmez. anlatı boyunca edilgenliği ile çevresinde toplananları kendisine hizmet etmeye yönlendirir: avcı ona merhamet gösterir, cüceler sorumluluğunu alır, prens onu kurtarır. tüm bunlar diğerlerini edilgen bir görünüm altında kontrol eden ya da etmeye zorlanan bir karakterin varlığını işaret eden bir pasif-agresif manipülasyon örneğidir. modern psikolojide bu durum kurban kompleksi olarak tanımlanır.
ormandan kaçış - bilinçaltına sığınma
pamuk prenses avcıdan kaçarken ormana sığınır. orman kontrol edilemeyen ve kaotik doğası nedeniyle insanın korkularının ve bastırdığı duygularının somutlaştığı bir bilinç alanını temsil eder, yani bilinçaltıdır. burada her şey düzensiz ve öngörülemezdir. bu anlamda insanın kendisiyle ve gölgeleriyle yüzleşebilmesi adına bir potansiyeldir. fakat pamuk prenses bu yüzleşmeden kaçınarak ormanın içinde saklanmayı seçer.
avcı - vicdan ve teslimiyet çatışması
avcının masalda ikili doğası vardır: hem tehdit bildirir, hem de koruyucudur. bu anlamda sistem içinde sıkışmış insanı temsil eder. görevine sadık kalmaya çalışır ama vicdanı buna engel olur. ancak bu vicdan kırıntısı gerçek bir cesarete de dönmez. pamuk prenses'i öldürmez belki ama yaşatmak için çaba da göstermez. sadece kaçmasına izin verir.
yedi cüceler - parçalanmış benliğin temsili
cüceler masum bir şekilde ona yardım ediyor gibi görünse de, pamuk prenses’in burada bilinçaltında sömürüye dayalı bir denge kurduğunu söylemek mümkün. bastırılmış yönleriyle yüzleşmez ve onları dışsallaştırır. cüceler, onun parçalanmış benliklerinin sembolleri, yani bastırılmış, ihmal edilmiş ya da gelişmemiş yönleridir. bu gelişmemişlik cüce imgesiyle açığa çıkar. gölge arketiplerdir.
neşeli cüce, pamuk prenses'in sahte bir mutluluğun maskesiyle kendi acısından kaçma eğilimi göstermesini anlatır. sinirli cüce, bastırdığı öfkenin yansımasıdır. pamuk prenses kendi öfkesini doğrudan göstermez ve bunu pasif-agresif bir şekilde dışa vurur. uykucu cüce, bastırılmış tutkuların gölgesidir. bilgin cüce, otokontrolcü bir tavrın sonunda mantık kanalıyla bastırdığı duygusal yönlerinin gölgesidir. utangaç cüce, bastırılmış özgüven ve kendini gösterme korkusunu anlatır. aksırık cüce, güçsüzlük, savunmasızlık ve kırılganlık korkusunu anlatır. uyumsuz cüce, bastırılmış ciddiyet, sorumluluk duygusu ve büyümeyi reddetme yönlerini simgeler.
zehirli elma - günah, arzu ve ruhsal çöküş
elma, batı kültüründe yasak meyvenin ve ilk günahın sembolüdür. pamuk prenses'in elmayı yemesi, onun bilinçaltına itilmiş arzularıyla yüzleşmesi ve cinselliğini keşfetme merakıyla ilgilidir. fakat onun arzuları henüz bir "gölge" formundadır. bastırılmıştır, toplumun normlarına uygun düşmez, tabudur. bundan dolayı yüzleşme ve kabullenme safhalarından geçmemiş gölgenin kendisini açığa çıkarması, pamuk prenses'in dönüşümünü gerçekleştiremeyerek içsel bir edilgenliğe hapsolmasına neden olur. devam edebilmesi için dışsal başka bir müdahale daha gerekecektir.
cam tabut - kapana kısılmak
cam tabut, gölgelerin ve toplumsal beklentilerin kişiyi hapsettiği sembolik bir kafestir. buradaki ölüm uykusu kişinin kendi benliğinden kaçışını simgeler. carl gustav jung'un "indirilen bilinç" kavramıyla örtüşür. zira reddedilen arzu bir utanç ve edilgenlik doğurmuştur. bu da kişinin ruhsal olarak uyutulması anlamına izdüşer. bu tür insanlar toplumsal kurallara boyun eğer ve kendi içsel hakikatlerini de asla keşfedemezler. pamuk prenses artık arzularını sadece bir erkekle (beyaz atlı prens) meşrulaştırabilir.
beyaz atlı prens - kurtarıcı yanılsaması
masalın sonlarında beyaz atlı prens'in pamuk prenses'i bir öpücükle hayata döndürmesi, bir kadının ancak bir erkek tarafından onaylandığında "var olabilme" hakkı olduğunu bilinçaltına kazıyan bir cinsel aşağılamadır. onun onayıyla hayata geri dönebilir ancak. bu anlamda mutlu son olarak ele aldığımız kısım, aslında başka bir tutsaklığın doğuşunu anlatır.
üvey annenin cezası - toplumsal intikam
masalın sonunda üvey anneye kızgın demir ayakkabılar giydirilir ve ölünceye kadar dans ettirilir. dans döngüseldir. dans ederek ölmek, sistemin bir kadını tüketene dek kullandıktan sonra yok etmesinin bir metaforudur. bedensel çöküş ve güzelliğin kaybı "ayak" ile vurgulanır. zira ayak simge dilinde bedene işaret eder.
masalın karanlık yüzü - toksik bir bilinçaltı
masalın en rahatsız edici yönlerinden biri, iyi ve kötünün net bir şekilde ayrılmasıdır. fakat hikayeyi tersine çevirdiğimizde aslında her karakterin karanlık yönlere sahip olduğunu görürüz. bu da iyi ve kötünün aslında mutlak olmadığını, her şeyin bağlamına göre değiştiğini gösterir. bu bakımdan üvey annenin "kötü" olarak sunulması bile sorgulanabilir. zira toplumsal baskılar altında varlığını sürdüren ve gençlik, güzellik ve statü beklentileriyle tüketilen bir portre söz konusudur. onun pamuk prenses'e olan öfkesi de yüzleşilmemiş başka bir gölgenin dışa vurumudur. bu öfke doğrudan toplumsal düzenin yarattığı baskılara karşı bir başkaldırıdır. aynada gördüğü yaşlılık ve değersizlik imajına direnmek ister ama mevcut düzen içinde kendi değerini bulması mümkün de olmaz.
masal baştan sonra bir kadının güzel olduğu sürece anlamlı olabileceği mesajı üzerine kurguludur. bu da kadın varoluşunu sadece dışsal ölçütlere göre tanımlamaya neden olan toksik bir bilinçaltının ürünü olduğunu deliller.
hikayenin sonundaki mutlu son tablosu da tamamen bir illüzyondan ibarettir dedik zaten. çünkü hiçbir karakter bastırdığı gölgeleriyle yüzleşememiş ve kurtuluş ümidi de dışsal otoritelerin insafına terk edilmiştir.
zaman biraz daha aksa pamuk prenses'in üvey anne'ye dönüşmesini izleriz nitekim. zira anlatının bu haliyle sunduğu asla son bulmayan bir döngünün yeniden ve yeniden yaşanmasının vaadi olabilir ancak.