Para, Bir İnsanı Elit Yapar mı?
elit olmak için para gerek şarttır ama yeter şart değildir
elit olmak için daha farklı şeylere ihtiyaç var.
bunların başında uzun bir süre boyunca uzmanlaşmayla elde edilen gelire ihtiyaç var. bu kişilerin sizin iki üst nesliniz olması gerekiyor, hem de anne-babanız tarafının ikisinden birden.
sadece uzmanlaşmaya açık olmaları yetmez, aynı zamanda gelişmeye açık olmaları gerekiyor. yani tüketime aç bir şekilde senelerce stabil bir kariyer döngüsü yaşamamaları gerekiyor.
bu süreçte yetiştirecekleri çocukların, yani anne babanızın, hem yüksek standartlarda hem de bu standartların normalize olduğu alt toplum bileşenlerinde düzgün bir eğitimden geçmeleri gerekiyor.
böylece yetişecek olan çocukların sosyal mobilite gereği yükselmesinin mümkün olması ve aynı zamanda entelektüel uğraşlara maddi beklentilerden azade bakabilmeleri sağlanmış olacak. mobilite odaklı çaba harcanan uğraşların genellikle tüketime saplanıp kalması ya da sosyal hiyerarşiyi içselleştirerek durağanlaşması ihtimali ancak üst neslin sağladığı imkanlarla mümkün olabilir.
böylece kendi neslinize gelen miras, buradaki vurgu maddiyata değil muhteviyata, içinde hem entelektüel sermaye, hem uzmanlaşma, hem de başarıyı sindirmişliği ihtiva eder.
tabii sadece bu yetmez. nihayetinde insan toplumla yaşayan bir canlıdır. bunların mümkün olması ancak ve ancak böyle bir alt toplum yapısının teşekkül etmesiyle mümkün olabilir. yani sizin gibi birçok üst nesil kırılımı içinden gelmiş bir alt toplum bileşeni olmak zorundadır.
türkiye yıllarca bunun eksikliğini çekti. 1961 anayasası bu toplum yapısını devlet içinde kurumsal olarak cumhuriyet senatosu ile aşmaya çalışsa da bunu başaramadığının vesikası 12 eylül darbesi ve 1982 anayasasıdır.
bugün gündeme gelen beyin göçü, özellikle ikinci ve kısmen birinci nesli kapsamaktadır. bir başka deyişle koca cumhuriyet tarihi boyunca zaten elekten süzülerek gelen ve üçüncü nesil olması beklenen elitler sınıfı yıllar boyunca ülkeyi terk etmekteydi.
stabil bir refah üretimi için belki de 2000'lere kadar ikinci neslin varlığı yeterliydi. bu yüzden zaten üçüncü nesil ya üst düzey bürokrat ya da akademisyen olarak neşet etmişti. günümüzde gelinen noktada bu da kırılıyor. uzmanlaşmanın insanlığı getirdiği noktada stabil refah üretimi için gereken üst düzey gelişim tüm dünyada orta sınıfı sarsmaya başladı. türkiye bunu en derinden yaşayan ülkelerin başında geliyor.
türkiye'de tekil elit örnekleri olsa da, bir sosyal sınıf olarak elit yok. devlet bu sınıfı yok etmek için elinden geleni yaptı, duracağa da benzemiyor. elite ihtiyaç var mı derseniz o da başka bir yazının konusu olsun.
paranın elitleştirdiği gibi düşünceler tipik marksist düşüncelerdir
marx'ın teorisi her şeyi sınıflar üzerinden açıklardı. yani kapital belli sınıfın elindedir, bu sınıf da burjuvalardır ve artı değer dediğimiz (işçi emeğini sömürmek) parayı kendi zenginlikleri için kullanırlar derdi. yani parası olan bir sınıf içerisindendir ve elittir.
ilerleyen dönemlerde oldukça sevdiğim birkaç sosyologdan biri olan max weber, tokat gibi yeni bir kuram ortaya koydu ve sınıf-statü ayrımını yaptı. statü sahibi insanlar burjuva sınıfa ait olmak zorunda değildir dedi. basit bir anlatımla siz prestij sahibi bir meslek grubunda üye olabilirsiniz fakat gelir sahibi olmak zorunda değilsiniz dedi. yani bunların her zaman eşleşmesine gerek olmadığını anlattı. ortaçağda da buna benzer durumlar görüyoruz. örneğin her aristokrat zengin değildi. günümüzde de yeni-beyaz sınıfın ve hizmet sektörünün ağır sanayinin önüne geçmesiyle bu durumu görüyoruz. yine patronlar var fakat ezici güce sahip değiller, tam tersi üst seviye beyaz yaka bir çalışanı yanlarında çalıştırmak için ellerinden geleni yapar ki bu kapitalizmin de temel mottolarından biridir. örnek vereyim: aziz sancar türkiye'de bir üniversitede çalışacağım dese, koç'dan tut, sabancı'a, bilkent'e kadar hepsi bütün imkanlarını sunar.
bunların üzerine bourdieu yeni bir teori ortaya koydu ve bunlar yalan-dolan kardeşim, mesela "habitustur" dedi. yani nerede yetiştiğiniz çevreniz sizi şekillendirir, sonradan para kazanmanız beğenilerinizi değiştirmez dedi. buna en güzel örnek ibrahim tatlısestir. siz fakir doğup, amelelik yaptıysanız asla aristokrat bir ailede yetişmiş bir zenginin zevkine sahip olamazsınız. bir diğer ifadeyle amelelik sonrası çok kazansanız da yine lahmacun ve adana yemeye devam edersiniz. parayı orjinal zevkler için değil daha çok gösteriş amacıyla kullanırsınız. bourdieu büyük adamdı. kısaca istediğin kadar kazan elitlik böyle olmaz derdi.
baktığımızda weber ve bourdieu marx ile çoğunlukla çelişir ve bir anda para kazanmanın ve hatta fabrikatör olarak işçileri sömürecek düzeye gelmenin zevkleri etkilemeyeceğini, yani sizi elit biri yapmayacağını gösterir.
"Elit yapmaz" diyenlere muhalif bir görüşle bitirelim
para insanı elit yapmaz diyenler olmuş. hatta günlük yaşantılarından misal de vermişler. evet kısa vadede yapmaz. ancak uzun vadede, birkaç nesil değiştikten sonra yapar. zira dünkü lümpen, zengin bile olsa, elbette lümpenliğinden bir şey kaybetmez. amerika'ya okumak için gönderdiği oğlu ise lümpenliğinin çoğunu kaybeder. onun oğlunda ise lümpenlikten eser kalmaz ve tam olarak burjuva kültürüne dahil olur.
ortaçağ tarım toplumlarında temel olarak iki ana sınıf teşekkül etmişti: büyük toprak sahibi soylular ve o topraklarda çalışan yarı köle hükmündeki köylüler...
soylu sınıf hem iktisadi hem askeri hem de siyasi gücü elinde bulunduruyordu. okuma yazma, eğitim görme büyük ölçüde onların tekelindeydi. cahil ve kaba köylüler hayvandan hallice bir hayat sürerken, soylular nezih bir yaşantı içinde idiler. dolayısıyla tarım toplumunun elitini bu toprak sahibi asiller sınıfı oluşturuyordu.
sanayi toplumunda ise işler biraz değişti. tarım toplumlarında elit sınıfa dahil olmanın anahtarı toprak mülkiyeti iken, sanayi toplumlarında onun yerini sermaye aldı. çok paraya sahip olanlar kendilerini toplumun diğer kesimlerinden ayrıştırmak için değişik yollar benimsediler: lüks tüketim, çok pahalı markalar kullanmak, aşırı pahalı mekanlarda sosyalleşmek vs. gibi...
bir şişe suyun bile normalinin yirmi katı fiyatlarda satıldığı mekanların sırrı buydu. o yüksek fiyatlar süzgeç işlevi görüyordu. o fiyatlar lümpenlerin mekanı yecüc mecüc gibi istila etmesini önleyen zülkarneyn seddi di.
ancak elbette işin bir de başka yüzü vardır:
gerek tarım toplumunun toprak sahibi eliti, gerekse de sanayi toplumunun sermaye sahibi eliti hayatı dış yüzünden yaşayanların oluşturduğu gruplaşmalardır. değeri de ancak ona göredir.
bir de bilinç eliti vardır ki, onları öyle ortalarda göremezsiniz. bu bilinç eliti kendilerini, evreni ve hakkı tanımayı başarmış kimselerdir. zaten insanın ve evrenin var oluş gayesi de budur. insan yalnızca hakkı tanımak için yaratılmıştır. evren de onun marifet(marifet= hakkı bilme ve tanıma) okuludur. bu gayeden sapanlar, okuldan kaçıp oyun eğlenceye dalmış kimseler gibidirler; dış yüzden parlak, yaldızlı ve debdebeli hayatlar sürseler de...