Paul Atreides'ten 10 Bin Yıl Öncesini Anlatan Dizi, Dune Prophecy'nin İlk Bölüm İncelemesi

Dune evreninde Butleryan Cihadı'ndan yakın zaman sonrasını anlatan bu yeni dizinin ilk bölümünü artık meraklıları muhtemelen izlediği için inceleyebiliriz galiba.
Paul Atreides'ten 10 Bin Yıl Öncesini Anlatan Dizi, Dune Prophecy'nin İlk Bölüm İncelemesi

dune prophecy... ben kötü bir şey bekliyordum, ama beklediğimden iyi çıktı dizi. ilk bölüm pek bir şey göstermese bile bir fikir veriyor. bazı salakça cringe sahneler dışında umut vadeden bir yapım olmuş bence.

öncelikle dune zaman çizgisine değinmesi iyi olmuş. paul atreides'in doğumundan önce 10bin sene önce diyor. pau'un doğum tarihi 10bin ag. yani loncanın kurulmasından sonra 10bin. filmde direkt, yıl 10bin diye başlamış, çoğu insan da bunu günümüz takvimi ile kıyaslamıştı. yani 8 bin yıl sonra diye. halbuki loncanın kurulması da günümüzden 13 bin yıl sonra oluyor. günümüz takvimine göre 23 binlerde geçiyor yani dune filmleri.

ha loncanın kurulması takvimlere başlangıç noktası iken filmlerde ve dizide görünmemeleri ayrı bir absurtlük. dizide gösterirler diye umut ediyorum. en kötü 2. sezona bırakırlar. tamam kaptanı gösterme de, bi lonca elçisi, ajanı görelim. ilk filmde biblo gibi gözüktüler ya işte diye mesaj atmayın lütfen. hikayenin içinde olsunlar, dramaya, politikaya doyalım. gözükmeleri lazım. çünkü tam da uzay loncasının kurulduğu tarihler bu aralar.

aslında güzel bir zaman dilimi seçmişler dizi için. tam lonca'nın, mentatların, choam'ın ortaya çıktığı yıllar. dizi 2. sezon onayı ve bütçe alırsa ileride bizi çok iyi entrikalar bekleyebilir. gerçi insanlar entrika değil, aksiyon istiyor, house of the dragon'a bile millet demediğini bırakmadı. ejderha görmek istiyor insanlar sadece. neyse, aksiyon tarafını da bir şekilde kapatırlar ki dizi devam etsin diyorum.

dune filminin (villeneuve'ün filmi) en büyük eksiklerinden biri lotr'daki gibi bir prolog sekansına sahip olmaması idi bana sorarsınız. bunda koymuşlar. çok kısa ve dandikti. ama en azından vardı diyorum. düşünen makineler falan, evreni bilmeyenler daha ilk defa duydu bunları.

mark strong'dan çok iyi atreides olurmuş bence. yüz yapısı falan ne bileyim. emily watson hanımefendi iyi hoş ama, bir bene gesserit için fazla kilolu değil mi? neyse kendini artık büyük beyin olarak atayıp, boş vakitlerinde emekli gibi örgü örüyordur diyerek çok irdelemek istemiyorum.

gençlerin çoğunu yine ebleh bakışlıları seçmişler. prensesi oynayan hanıma ben de alışamadım. neyse bundan sonrasını spoiler sınırlarında anlatalım...

Uyarı: Buradan sonrası spoiler içerir.


büyük rahibe ana ölüm döşeğinde iken, diğer rahibelerin hal hareketlerini biraz garipsedim. suda yine dalgalanmalar yaratıyorlardı. sesi kullanabiliyorlar yani bir şekilde, belki bunu göstermek için koydular bunu. bi yandan da ana rahibenin başında ölüm döşeğinde, yasin okur gibi orange katolik incilini okuyorlardı. hatta bi yerde kitabın kapağını turuncu yapmışlardı, görünce gülümsedim. olay tabiki rengi değil de, yine de fanlara kemik atmışlar :)

salusa secundus'un nükleer felaket öncesini görmek güzeldi. ama sarayı bu kadar şehirden uzak, bir adacığa yapmak hem mantıklı hem garip geldi. hadi yaptın arkadaş, bir peyzaj yapsaydın. biçimsiz kayalıklarla içiçe. eyy pinti imparator, sen bilmez misin, itibardan tasarruf olmaz.

ölüm döşeğindeki ana rahibe, tiran ve arafel'in gelmekte olduğu kehanetini veriyor. ufukta dev bir kara bulut beliriyor ki güneşi yutarcasına. sonra fakediyoruz ki, bu bulut bir solucanın (muhtemelen tiran leto ii) arkasından geliyor. solucan-leto ii, arrakis'teki bir bene gesserit kalesini yutuyor. bunları zaten kısmen biliyoruz. hatta 3. filmde bunun başlangıcını görmeye başlayacağız. solucan kaleyi yuttukça içine giriyoruz, ucusan baharat parçacıkları ile beraber. ve burada bir başka tartışma konusu olan 2 masmavi göz görürüz uzayın derinliğinde.

bazı dostlarla sohbet ettim üzerine, bazıları bunun tiran leto ii'nin geçmişe bakan gözleri olduğunu düşünüyor. pekala mümkün, zaten tiran'dan ve arkasından gelen arefel'den bahsediyor. (bu arada cihad kelemisini kullanmaktan kaçınmanı anlarım hadi de, ama üstüne ibranice arafel'i kullanmak da...)

ama ben başka bir teori üstüne düşünüyorum. bu gözler yapay zekanın tekrar yükselişinin gözleri olabilir mi? hatta direkt erasmus'un gözleri belki? çünkü o gözler çıktığında bir robotik ses efekti de çıkıyor.

benzer gözleri, imparatorluk doğru söyleteni kasha'da görüyor. yine robotik mavi bir ses çıkıyor. mavi renk olması ve robotik ses ister istemez, düşünebilen makineleri ve hatta bilinci yok olmamış erasmus'a kaydırıyor aklı. richese varisi prensin kertenkelesinin gözleri de o gözlere benziyor. hatta gözlerini prensese çeivirince, benzer ses çıkıyor.

lakin diğer yandan kasha'nın görüsünde de, gözler, solucanın onu yutmasından sonra solucanın içinde çıkmasından mütevvelit, gözleri leto ii'ye çevirtiyor. belki de leto ii'den sonra düşünen makinelerin tekrar yükseleceğini işaret ediyor. ama bu da tiran leto'nun kehaneti ile ters düşüyor. hiç bir zaman yükselemeyecekler diyordu zira leto ii. başka teorisi olan varsa paylaşsın lütfen.

bilinen evrenin imparatorluk varislerinin korumasız, laylam lom caddeye çıkması da aşırı saçma idi. hadi kaçak çıktılar desen, bunu sıkıştır bir şekilde cümle arasına. yukarıda bir arkadaşın da bahsettiği gibi, böyle california gençliği gibi tipler falan, ne bileyim... çok ucuz.

gelelim desmond'a. yukarıda bir arkadaş, ragnar uzay'da yazmış, güldüm. çok dogru tespit. arkadaş, hep mi aynı rol ya...

imparator projeklsiyon masası üzerinde bi kayıt buluyor, bu kaydı desmond kendisi de getirmiş olabilir. bir arkadaşım, daha saraya girerken elinde bir bez tuttuğunu hatırlattı bana, ben burasını kaçırmışım izlerken. ya da başka bir güç de koymuş olabilir, bilemedim.

o kayıttan görüyoruz ki desmond orada ölmüş. ama ölümü de bir garip, herkes ölmüş, yerde cesetler. yere birden fazla gümler konmuş, dizleri üstünde, shai-hulud'u tıpkı bir fremen gibi aşkla bekliyor. yukarıda bir arkadaş, fremenler bu dönemde daha arrakis'te olmamalı demiş ama aslında tam da bu dönemde orada çoğalmaya başlıyorlar.

desmond imparator ile konusurken de, şu an burada olmamalıydım diyor. en büyük teori, desmon'ın bene tleilax yapımı bir gula(ghola) olması ki en olası bu duruyor. dikkatli izlerseniz bir garip kendisi, elleri sürekli durmuyor böyle ne yapçağını bilemeyen bir halde. kashka'da onun doğruyu soylediğini ya da söylediği şeye inandırmış kendini diyor. şartlandırılmış bir gula olması en iyi ihtimal gibi duruyor. bu hem 3. filme de kapı açacak, denis'e süre kazandıracak; gula'nın ne olduğunu anlatmakla vakit kaybetmeyecektir.

başka teoriler ise, insan formunda bir ai olması. bir başka teori de, sardaukarların babası olması. eğer o solucan saldırısından kurtuldu ise, e 12 kere sefere de çıkmış sonuçta buadai, olabilir derdim. lakin, richese prensini öldürmesi veya ölümüne seyirci kalması bu savı çürütüyor bence.

o little shit prensi de nasıl öldürüyor, nasıl bir teknolojidir ayrı konu. hadi onu telepati ile öldürdün diyelim, taa wallach'taki imparatorun dogru söyleteneni nasıl öldürdün? vernius hanesi ya da tleilaxu teknolojisi büyük ihtimal, ama nasıl? desmon'ın kasha'ya imparatorluk huzurunda son bir bakışı var. o ara mı girdin kafasına n'aptın bre.

desmond, little shit prens ölürken de biraz acı ve tereddüt içinde bi yüz ifadesi var. bu da ortaya yine kendi öz benliği ile savaşan gula mı, sorusunu tekrar sordurtuyor. artık önümüzdeki bölümlerde göreceğiz.

buraya kadar sabırla okuyan fedaykin varsa, selam olsun.