Polonya'nın Skyrim'i Denilen Tainted Grail: The Fall of Avalon Oyun İncelemesi

tainted grail fall of avalon... öncelikle size bu oyundan ve polonyalı geliştiricisinden biraz bahsedeyim. sonra oyunla ilgili tecrübelerimi anlatacağım ve neden türkiye’de böyle oyunlar yapmamız gerektiğine değineceğim.
tainted grail: the fall of avalon nedir?
tainted grail: the fall of avalon, awaken realms’in yayınladığı ve questline stüdyo tarafından geliştirilen bir açık dünya rol yapma oyunu. oyun, kral arthur efsanelerini ve kelt mitolojisini karanlık bir anlatımla yeniden yorumluyor.
2023’te steam’de erken erişime açılan fall of avalon’ı steam oyuncuları oldukça sevdi. şu anda oyunun steam’deki beğeni oranı %84; hiç de fena değil. ben bu oyuna 84 puan kesinlikle vermem, ama onu sonra konuşuruz. önce biraz oyunun hikayesinden bahsedeyim; çünkü oyunla ilgili en ilgi çekici şeylerden biri de bu.
oyunun atmosferi ve hikayesi
geliştirici ekip bana attıkları mailde, "bu bir dark rpg, oldukça karanlık bir oyun." demişti. bunun ne demek olduğunu oyuna başladığım ilk anda hissettim. mekanlar, müzikler ve diyaloglar gerçekten melankolik, biraz hüzünlü ve gerginlik verici türden. hatta oyunun tonu zaman zaman korku-gerilim türüne kayıyor diyebilirim. bana 90’ların gotik rpg’lerinin verdiği tuhaf, tekinsiz hissi veren bir tarzı var. the fall of avalon bu konuda iyi iş çıkarmış.
oyunda hikaye, sizin seçimlerinize göre şekilleniyor. bazı kararlarım öyle şeylere neden oldu ki, gerçekten yaptığım seçim içime oturdu. bu açıdan sert ve karanlık bir rpg sizi bekliyor diyebilirim.

hikayenin özeti
avalon adası, kral arthur'un ölümünden sonra kaosa sürüklenmiştir. efsaneler solmakta, insanlar ise yeni inançlar ve yaşam yolları aramaktadır. biz ise, red priesthood adlı gizli bir tarikat tarafından kurban edilmek üzereyken bilinmeyen bir güç tarafından kurtarılan bir mahkûmuz. ancak bir takım olaylardan sonra tam kurban edilecekken kurtulur ve kral arthur’un ruhuyla adeta bütünleşiriz.
kral arthur, cyberpunk 2077’deki keanu reeves gibi bize musallat olmuştur adeta. bizden tekrar bedenlenmek için yardım istemektedir. ancak kral arthur’un tekrar bedenine kavuşması hayırlı bir şey midir? bu kurtuluşun bedeli, kral arthur'u öldürmek ya da geri getirmek arasında seçim yapmamızdır. ana hikayemiz böyle; merak uyandırıcı ve gizemli ilerliyor.
yan görevler ve oyun süresi
tabii bir rpg’nin şanına yakışır şekilde oyunumuzun asıl olayı yan görevler ve emin olun, oyunda zibilyon tane yan görev var. oyunun yaklaşık 50-70 saat arası bir oyun süresi var. ben şu anda 15 saat kadar oynadım ve hala ikinci haritaya geçmedim. mağara temizleme, haydut avlama, silah yapma gibi çok içerik var.
benim bile yapmadığım bir dünya yan görev var. yani görev açısından tatmin edecek bir oyun var diyebilirim.
yan görevlerin kalitesi
peki bu görevler nasıldı, derseniz; kimisi “git, iki-üç yaratık kes, gel” şeklindeyken, kimisi sizi gerçekten ilginç seçimler yapmaya zorlayan, ilgi çekici hikayelerdi. bu arada oyun ne yazık ki ingilizce ve çok fazla diyalog içeriyor. ingilizce dublaj benim hoşuma gitti ama türkçe olmaması bir eksi.
geliştirici stüdyo’ya, "oyunu türk oyunculara ulaştırmak istiyorsanız kesinlikle türkçe dil desteği getirmelisiniz." diye mail attım. bana şu görseli gönderdiler, bu ne anlama geliyor, artık yorumu size bırakıyorum:

atmosfer ve detaylar
yan hikayelerden bazıları gerçekten çok enteresandı. oyunun haritası aşırı ilgi çekici görünmese de hem tasarım hem atmosfer olarak yan görevleri yapmak eğlenceliydi. kimisinde balık tuttum, evet oyunda balık tutma minigame’i var. kimisinde yemek tarifi peşinde koşup yemek yaptım, evet oyunda yemek yapabiliyoruz.
bir iksir hazırlamam gerekti, onun malzemelerini topladım; evet, simya falan da var. bir görevde kocasına musallat olan bir ruhu ortadan kaldırmak için tuhaf bir yaratıkla savaştım. haydut avcılığı yaptım vs. gibi çok fazla ve çeşitli görev yaptım ve genel olarak bu görevlerden zevk aldım diyebilirim.
oyun mekanikleri ve skyrim benzerliği
oyun aslında özetle tam bir skyrim klonu. yaratılan dünya, görev dizaynı, bir elde büyü bir elde kılıç kullanma; isterseniz karakteri full okçu, büyücü ya da kılıç-kalkanlı bir barbar haline getirme; çift el silah kullanma gibi skyrim’den çok alışkın olduğumuz mekanikler var. hatta neredeyse grafik tarzı bile skyrim’e benziyor.
vuruş hissi ise “meh” diyebilirim. aslında o kısım da skyrim’e baya benziyor; ne ondan çok iyi ne de çok kötü. kılıç-kalkan veya ok kullanırken vuruş hissi aşırı iyi değil ama büyüleri kullanmak zevkli. efektler hoş. yancı yaratma, elektrik, zehir, buz gibi birçok büyü var oyunda ve büyüler göze güzel görünüyor.

zorluk ve savaş dinamikleri
savaşlar da zorlayıcı olmuş. ben oyunu normalin bir tık üstünde bir zorlukta başladım. zaman zaman souls oyunları tarzı zorluk hissi verdi. yapay zeka oldukça acımasız; sürekli üzerinize yürüyorlar, sağa sola kaçıyorlar, hatta okları bile dodge’lıyorlar. bu detayları sevdim. normalin bir tık üstü zorlukta oynamanızı tavsiye ederim, savaşlar çok daha keyifli oluyor.
grafik, kamera ve genel deneyim
stüdyomuz küçük bir stüdyo malum, paraları pek yok. bu yüzden animasyonlar biraz zayıf kalmış. 3. kişi kamera açısı da var ama ben kullanmadım, gözlerimi kanattı karakterin görünüşü. zırhlar ve silahlar dışarıdan çok hoş görünmüyor; bu yüzden fps perspektifinde devam ettim.
oyunun benim yaklaşık 10 saat civarı oynadığım kısmı bana yeterli hissettirdi. sanırım ikinci bir bölge daha var; bu polonya’nın skyrim’i gibi oyunumuzda.

rpg dinamikleri ve gelişme sistemi
fall of avalon tainted grail’in rpg dinamikleri tabii ki skyrim’den epey esinlenmiş. yani bir yeteneğimizi çok kullandıkça o yetenek gelişiyor. level atladıkça deneyim puanı kazanıyoruz. bu puanlardan birini karakterimizin temel yeteneklerini geliştirmek için kullanıyoruz, diğerini ise daha geniş yetenek ağacından seçtiğimiz özel yeteneklerimizi geliştirmek, hasar oranımızı artırmak ya da yeni yetenekler açmak için kullanıyoruz.
yetenek ağacının büyüklüğü, bu boyutta bir oyun için hiç fena değil.
oyun büyüklüğü ve stüdyo hakkında
şimdi “bu oyun büyük çaplı bir oyun değil mi?” diye sorabilirsiniz. hayır, değil. fragmanlara çok aldanmamak lazım. fragmanlarda çok kaliteli ve havalı dururken, oyuna girdiğiniz anda “ben aslında bayağı düşük bütçeli bir oyun oynuyorum.” diyorsunuz.
geliştirici ekip questline, güneybatı polonya’da bulunan 650 bin nüfuslu wroclaw şehrinde kurulmuş, sadece 50 kişiden oluşan küçük bir stüdyo.
animasyonlar ve grafik kalitesi, bu bütçesizliği rahatlıkla hissettiriyor. aslında yapmak istedikleri var ama yapamadıkları şeyler de var. “bu adamların biraz daha fazla parası imkanı olsa çok daha eli yüzü düzgün bir oyun olurmuş.” dedirten bir oyun fall of avalon.
normalde bu oyuna derin bir inceleme yapacak olsam, baya gömerim; puan verecek olsam da çok yüksek vermezdim. ama şöyle bir durum var ki, oyun kendini bir şekilde oynatıyor; tuhaf bir çekiciliği var.
modern bir oyun mu? aslında değil. sanki 2008’lerde çıkmış bir rpg oynuyormuşum gibi hissettirdi bana; hem görsel hem mekanik olarak. ama bazen çok da iyi olmayan bir film izlemek iyi gelir ya, bu oyun da ilginç bir şekilde beni içine çekti.
ilk saatlerde “ulan bu oyuna nasıl %84 olumlu oy verdiniz?” diyordum ama oynadıkça bir şekilde beni içine aldı. sanırım devasa, deli gibi görseli olan, yorucu oyunlardan aşırı yorulmuştum. tainted grail: the fall of avalon’ın sade, mütevazı ama rpg dinamiklerine odaklı tarzı bir şekilde beni yakalamayı başardı.
bazen ps1 dönemi oyunlara, bazen 2005-2010 yıllarındaki oyunlara şöyle bir tekrar bakıyorum. bazı mekanikler ve animasyonlar tekdüze ve aslında çok ilkel geliyor. ama buna rağmen ya da belki de bu yüzden, oyundan saf, doğal, “gdo’suz” bir tat alırsınız. bu oyun da bana öyle hissettirdi.
hani biraz cilalansa, biraz daha kalabalık bir ekip olsa çok daha iyi bir iş çıkarırlarmış dedirtti. ama ilginç bir şekilde bu kenarları çok yontulmamış halini ben de sevdim. bana biraz mount & blade: warband’i de hatırlattı. görselleri ve animasyonları kesinlikle çıktığı döneme göre bile hamdır, muhtemelen 10 üzerinden 6’lık bir oyundur gerçekten ama seveni için 10/10’dur ya...
tainted grail: the fall of avalon’un da böyle bir çirkin çekiciliği var. sanki 2025 yılında retro bir oyun oynuyormuşsunuz hissi veriyor. yani oyunu alacaksanız buna kesinlikle dikkat edin; modern bir oyun standartlarını karşılamıyor.
ama “saf bir karanlık fantezi oyunu oynayayım, skyrim’i çok severim, düşük bütçeli klonuna da okeyim.” diyorsanız bir şans verebilirsiniz. tam fiyattan olmasa da indirimde alınıp kesinlikle bir bakılabilir. 23 mayıs'ta tam sürüm çıkışını yaptı. ben oynamaya devam edeceğim; hem ana hikaye, hem yan görevlerdeki bazı hikayeler merak uyandırdı bende.
türk geliştiricilere tavsiye
şimdi, bence bu oyun türk geliştiricilere örnek olmalı. artık bırakalım şu yürüme simülasyonlarını, co-op oyunlarını, mobil oyunları, flaş oyunları falan… böyle oyunlar da geliştirilebiliyor işte. birileri böyle oyunlar yapmayı da deniyor
yahu bir tane rpg yapalım, bir hikaye anlatalım artık. bu oyun aşırı mükemmel mi, çok özgün bir yapım mı? hayır, değil. ortalama bir oyun, bazı yönleri ortalamanın altında bile denebilir.
ama bir şekilde çekici bir yanı var ve oynatıyor yani. bir şekilde çalışkan, samimi, oyunculara sevdiren bir ürün ortaya çıkarmışlar. az polonyalı değil, türk geliştiricileri de övelim artık ya! flaş oyun gibi türk oyunu görmekten bana artık gına geldi....