Psikoloji Profesörü Lisa Barrett'ın Gerçek Sevginin Ne Olduğuna Dair Farklı Görüşleri
lisa feldman barrett psikoloji alanında bir profesördür ve aynı zamanda sinirbilimcidir. bir süre önce üniversitemin psikoloji bölümünün lisans öğrencileri bu harika hocayı zoom konferansına getirdi ve biz de efsane bir sunum izledik. o günden beri bu kadına hayranım ve duygular üzerine yazdığı şeyleri okumaya başladım. bunlardan biri de "how emotions are made: the secret life of the brain" yani "duygular nasıl yapılır: beynin gizli yaşamı" isimli kitabıdır. türkçeye çevrildi mi bilmiyorum.
bu kitapta dr. barrett'ın 2 temel argümanı var
1) duygular parmak izi gibi belirli, özel şeyler değil. mesela "öfke" diye belli bir duygu yok. yani öfkenin parmak izi yok. x'in a zamanındaki öfkesi, y'nin b zamanındaki öfkesi var. ya da p olgusunun t varlığında bireylerde yaratabileceği duygudurumlar olabilir.
2) duygular simülasyondur.
1. maddenin yeterince açık olduğunu düşünerek ikinci maddeye geçiyorum.
arkadaşlar, dr. barrett bu argümanı ile şunu anlatıyor: biz bir toplumun, kültürün üyesiyiz. bir şeylere maruz kalıyoruz. bir şeyler bize sürekli tekrarlanıyor. bu cepte.
5 duyudan gelen gerçek veriler var. bu da cepte.
beynin çok güçlü bir yanı var, o da şu: tahmin etmek
bunu cebe atarken barrett'ın sunumunda verdiği örneği de açıklamak isterim. bu örnekten sonra ben birçok şeydeki duruşumu değiştirmeye başladım 2 haftadır falan. neyse, gelelim örneğe:
biz su içtiğimiz zaman susuzluğumuzun giderildiğini 2-3 yudum sonra anlıyoruz ya, haydi 5 yudum olsun ya da 1 şişeyi 10 saniyede tepemize diktik diyelim. aslında beynin, "susuzluk giderildi"yi algılaması için suyun vücuttaki ihtiyaçları karşılaması olayı 20 dk sürüyor. ama biz, saniyeler içinde anlıyoruz. çünkü beyin "tahmin gücü" sayesinde susuzluğun bir süre sonra giderileceğini tahmin ediyor ve size "susuzluk giderildi" bilgisini veriyor.
metaforik olarak beyin, bildiğiniz en iyi falcıdan daha iyi bir falcı yani.
gelelim duygulara
kafamızın içinde olup biten duygu dediğimiz bu şeyler aslında bizim maruz kaldığımız her şey sebebiyle (buraya yetişme biçiminizden izlediğiniz reklamlara kadar her şeyi dahil edebilirsiniz.) beynimizin tahmin etme gücünün çalışması ve bize, örnek veriyorum, "al sana sevgi" diye bir duygu üretmesi demek.
yani biz, işe aldığımız aktörlerin (5 duyunun bize getirdiği sosyal, kültürel her türlü veri) bizde yarattığı tiyatro oyununu izliyoruz, duygu diye.
sen, ölümün sevinçle karşılandığı bir toplumda yetişseydin, cenazeler seni ağlatmayacaktı.
sen, ailenin ilk 6 yaştan sonra gereksiz görüldüğü ve çocukların okullarda yetiştiği ve anne babasını haftada 1 gün gördüğü bir sistemde büyüseydin ailen de sana ona göre davranacaktı ve senin anne-baba aidiyet duygun, böyle büyümeyen çocuğunkinden çok farklı olacaktı.
örnekler çoğaltılabilir, gelelim sevgiye
"gerçek sevgi" diye bir şey yok. x'in sevgiyi gösterme ve alma biçimi var. hepsini beyin yaratıyor. flört şiddetinin en s*kko cümlesi olan "sen kafanda kurmuşsun" olayı duygular için tamamen doğru. hepimiz, duyguları kafamızda kurduk. gerçek sevgi, zart sevgi hepsi simülasyon.
bir sevgi biçiminden memnun değilsen, sevildiğini hissetmiyorsan algını, bakış açını ve maruz kaldığın çevreyi değiştireceksin. o zaman beynin, yeni tahminler yaratmaya başlayacak. sana yeni simülasyonlar kuracak. bu hususta kararlıysan da bir gün beyin seni mutluluk simülasyonu ile ödüllendirecek. yani yeni aktörler, yeni dekorlar, sonunda sevdiğin oyunu oynayacaklar senin için.
"sen değişirsen dünyan değişir." klişesi yarı doğru bir klişe. tamamen doğru olması için ise dünyanı değiştirmen gerekiyor ki o da seni değiştirsin.
bu noktada kimisi ülke, kültür değiştirir. kimisi iş değiştirir. kimisi de partner bulma pratiklerini değiştirir.
artık nasıl olacaksa...